Ülkede son Emekli Amiraller/Generaller Bildirisi de dahil yaşanan hiçbir şey artık rastlantı değil, hatta halk deyimi "kör göze parmak sokmak". Her şey ortada, "Deja Vü"lük bir durum da yok.
--Kişisel yaşamımda bir ders edindim ki, canımı acıtsa de gerçek bu.
--Birisi bana bir kazık attı, bu konuda ilk olarak kendimi suçlarım.
--Neden mi? Yanıtı son derece yalın.
--Ben salak, alık, saf olduktan sonra, bana kazık atan o kişi değil, onun arkadaşı da, benim başka bir tanıdığım-tanımadığım da atabilir. Burada başkalarını suçlamak işin en kolay tarafı.
--Hele hele ulu orta yapılan bir olayda, merkezde yapanların olacağı belli, seyircisi, alıcısı, kasıtcısı, fesatçısı bu kadar belli olan bir şeyde, işin ve olayın bütün boyutları düşünülmeden birşey yapılamaz.
--Her işin yapıldığı ortamlar vardır.
--Bir köylü-çiftçi bir gün önce akşamı, sonrası sabahı havasına bir bakar ve o gün ne yapacağına karar verir. Eğer çiftçi, hava durumu hakkında bilgi alabiliyorsa, onlara bakar, ne yapacağına karar verir.
--Şirketler ve büyük organizasyonlar ise, ön olurluluk-yapılabilirlik-fizibilite çalışmalarından sonra ne ve nasıl yapıp yapmayacağına karar verirler. Danışmanlara da o kadar para, onun için ödenir.
--Hele hele kamu gibi kurumlar ise, yasa, yönetmelik, gelenek, deneyim, birikimleri ile karar verirler. Ki buna "kurumsallık" denilir.
--Öyle her aklı esenin aklına estiği gibi iş yapamaz. Buna da "kamu sorumluluğu- kurumsal sorumluluk" denilir.
--Bütün bu işler özel şirketlerde oluyor ise, şirketin kurumsal kimliği, kişiliği ortaya çıkarılan proje-durum masaya yatırılır ve tartışılır.
--Hatta 1960'lar da Harvard Üniversitesi'nin profesörleri Learned, Christensen, Andrews ve Guth tarafından geliştirilen SWOT Analizi Yöntemi uygulanır.
--Yeri gelmişken SWOT, İngilizce; Strengths (Güçlü Yönler), Weaknesses (Zayıf Yönler), Opportunities (Fırsatlar), Threats (Tehditler) sözcüklerinin ilk harfleridir.
--Bir işe başlamadan, bir şeyi yapmadan önce, Şapkanı önüne alırsın, masanın da bir kenarında kendini koyarsın;
--Sonra, karşındakini ya da karşında olabilecekleri masaya koyar bakarsın. Herkesin şapkasını masaya koyunca da, herkesin keli de, lüle lüle saçları da görünür, hayal görmenin de bir anlamı olmaz!..
--Haaa bütün bunları yaptın, ama olanlara bir kez daha bakman gerekir ise, o zaman da alın size bir fıkra.
--Kişi bir danışana gider ve durumunu anlatır. Danışılan, dinledikten sonra, kibarca olayı şöyle özetler.
--Diyelim ki evlendin ve evliliklerinde sorunlar oldu, oluyor.
--İlk evliliğin Allahtandır. Yapacak bir şey yok.
--İkincisi ise, şansın. Buna da yapacak bir şey yok.
--Amaaaa, üçüncüde de bir sorun olmuşa, hiç kusura bakmayında, bu sizin salaklığınızdan, aptallığınızdandır, der!..
--Haydi çok öncesi yıllar olaylar yıllar yıllar sürerek oluşur ve gelişirdi. Şimdi öyle mi, istediğin konuyu ve olayları şöyle bir sırala, nerede ise, ara arkaya hatta nefes nefese.
--Herkes hamaseti pek seviyor. Ama neden ise "bu işler neden, niçin oluyor, olurken kimler ellerini ovuşturuyor, kimler yapıyor, olanlardan sonra kimler kâlı, kimler zararlı çıktı/çıkmış diye bir bakmıyor.
--Ama neden ise, maşallah ağzı olan konuşuyor, eli kalem tutan, parmakları tuşlara dokunan da döktürüyor da, döktürüyor.
--Bir kere herkes şunu iyi bilsin ki, her zaman "örgütlü ve planlı-proğramlı" olanlar kazanmıştır.
--Bizler ise, olanları iş işten geçtikten sonra aval aval bakarak anlıyor ve dinliyoruz. Tabi doğru yerden bilgiler alıyor isek. Yok hâlâ masalcıların dizlerinin dibinde isek de; herkese Allah kolaylık versin!
--Bir kere, şu "Kapitalizm" denilen şey varya, muhteşem bir organizasyon. Herkesin öyle ya da böyle aklını erdiyor ve yoluna devam ediyor.
--Bundan on-onbeş yıl önce "komünizm, sosyalizm", hatta daha da önce sosyal adaleti sosyal devlet laflarını söylemek mi. Aman allahım. Hemen sizi, bu ülkelerde ki, "şapka asma" olayını anlatılar ve bunu mu istiyorsun derlerdi.
--Şimdi ise televizyonlarda izlediklerime, sokaklarda gördüklerime bakarak içimden gülüyorum. Önceden "Gomünsitler Moskava'ya" idi, şimdi herkes Moskova'da.
--Önceden, oralarda istediğin evin kapısına şapka asar, işini bitirir çıkarsın safsatası anlatılırdı, şimdi ise, onlar gelmişler şapkada asmadan aleni işlerini herkesin gözleri önünde yapıyorlar.
--Bütün bunlar bir rastlantı değil. Hatta her şey bir plan ve proje sonucunda oluyor. Bunu yapan da kapitalist sistem ve organları.
--Ve hiç de adamları suçlamıyorum. Biz bu kadar saf-salak-abuk-subuk iken, adamlar, akıllarını kullanıyor ise niçin karşıyı suçlayalım ki. Bu bizim ne işimize yarar ki?
--O zaman, herkesin oturup, şapkasını önüne koyup, düşünmesinin vakti çoktan geçti de, "zararın neresinden dönülürse, o kârdır".
--Artık şunu anlayalım. Bu toprakları biz "yar etmeme" konusunda karar vermiş çok kişi varmış. Bunu gördük.
--Ha bunun içinde bu ülkede var olan herkesi de kucaklarına alıp, akıllarını da erdirdiklerini de gördük. Ellerine, kendileri için yaracak gütün argümanları da aldıklarını biliyor, görüyoruz.
--O zaman bir avuç ya da bir o kadar daha, her ne kadar ise, bu ülkeyi, bu toprakları gerçekten seven, bu topraklar için canlarını, gecelerini gündüzlerini, ömürlerini vermiş kişilerin yüzü suyu hürmetine oturup bir düşünmeliyiz artık.
--Ne yapıyoruz, sonuç ne.
--Yok darbe, yok muhtıra, yok uyarı. Sonuç. Başkalarını bilemem ama hepsinde da kazık yiyen tarafta oldum-olmuşum.
--Darbe, şiddeti de içerebilecek biçimde kuvvet uygulayarak ordu ya da ordu destekçisi gruplar marifetiyle hükümeti yıkmak ve hükümetin değişmesini sağlamak. Örnekleri: 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 askeri müdahaleler, darbeler.
--Muhtıra ise, "uyarı", "uyarı yazıs" anlamına gelir. Görünen, bilinen ise, 12 Mart 1971 Askeri Muhtırasıdır.
--Bir de son 30 yıldır "Postmodern darbe" bilir olduk. Bu ise, ordunun hükümete yönelik muhtıra niteliğindeki açıklamalarıdır. 28 Şubat 1997'de gördüğümüz gibi.
--Çok öncelerine gitmeyelim de, herkesin bildiği, hafızasında olanlara bir göz atalım:
--12 Eylül 1980 Darbesi,
--28 Şubat 1997 (Postmodern darbe),
--27 Nisan 2007 e-muhtırası,
--15 Temmuz 2016 Başarısız İşgal Girişimi,
-- 7 Şubat 2012 tarihinde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan’ı ifadeye çağırması operasyonuyla başlayan süreç 17-25 Aralık operasyonlarına kadar varmış ve 1-19 0cak 2014 tarihlerinde MİT tırları operasyonlarıyla sürüp gider.
--Dönemin Genelkurmay Başkanı sayın Yaşar Büyükanıt'ın yıllar sonra "Ben yazdım" dediği bildiri dönemin Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün adaylığı laiklik üzerinden eleştirildi.
--Ancak, Ak Parti hükümeti bu bildiriye yanıt verdi ve peşinden de o ünlü "Dolmabahçe görüşmesi" gerçekleşti.
--22 Temmuz 2011'de erken seçime gidildi.
--AK Parti oylarını yüzde 34’den % 47'ye çıkardı.
--Sonrası, sonrası artık tiyatro herkesin gözü önünde oynanıyor.
--Artık Ülkede yaşanılanların, tüm dünya bile farkında.
--Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü Endeksinde 2020'de 180 ülke arasında 154'üncü sırada. Raporda, Türkiye'de internet üzerinden sansürün arttığı vurgulanıyor.
--Hayat pahalılığı, asgari ücret, işsizlik, açlık, sefalet, kadın cinayetleri, tecavüz, taciz falan filan bunlara girmeye bile gerek yok.
--Artık, herkes "sinekten yağ çıkarmayı" bir kenara bıraksa, CHP'de dahil, demokrasi ve özgürlükler bağlamında insanca yaşam koşullarını bu ülke yurttaşlarına sağlamak için aklını başına toplasa ne iyi olur.
--Yeni moda bir süreç başladı. Özellikle 2019 yerel seçimlerden sonra, özellikle muhalefet yerel yönetimleri aracılığı ile bir "projeli siyaset" üretme modeli ortaya çıktı.
--Her belediyenin maddi olanakları ile bir proje hazırlanıyor ve "aklına proje" gelen ortaya saçıyor.
--Elde beş benzemez kağıt ile ne kadar oyun oynanır ise, bu önüne gelenin aklına estiği gibi davrandığı, proje yaptığı bir süreç ile;
--Halkın o kadar sıkıntı ve sorununa karşın, Ak Parti ve Cumhur İttifakı elindeki olanaklarla yine de yepyeni bir süreç yönetecektir. Herkes aklını başına alsa iyi olur. Bu kadar dağınıklık ve her kafadan bir ses ile görünen başka ama, taşınan su halkın, emekçinin, yoksulun, işsizin değirmenine değil,
--İktidarın değermeninedir.
--Bu kez "DEJA VÜ" değil. Bunu, bilenler, bilmeyenlere söylese iyi olur.