Öyle kolay kolay pek keyifsiz olmam ama son zamanlarda öyle şeyler yaşanır oldu ki, nasıl keyif alınacağını karıştırmaya başladım.
Atatürk'ün kurduğu Devletten ve Cumhuriyetten tutun da, çıkardığı yasalara kadar mirası neyi var, neyi yok ise her şey ortalıkda hallaç pamuğu gibi atılıyor.
Kuruduğu kurumlar ile bunlara göz kulak olsun diye bıraktıkları ise başka bir dram.
Atatürkçü olanlar mı? Onların çoğunu da bilemem!
Ben derdim ile ilgili iki kelâm edeyim de, gerisini kim ne anlarsa anlasın. Hoş kimsenin de umurunda olacağını sanmıyorum ama yine de iki satır ile tarihe not düşeyim.
--Bugün 13 Temmuz, dün 12 Temmuz, iki gün öncede 10 Temmuz idi.
Diyeceksiniz ki ne var bunda.
O zaman anlatayım. Birinde Türk Dilinin gelişmesi için bir kurum kuruldu, diğerinde de,
Allah'a şükürler olsun ki, Kilise, Müze, Cami arasından gelip giderken beynamaza dönen AYASOFYA nihayet Cami oldu, Cuma namazı eda edicileri bile hazır!.. Allah dualarını kabul etsin.
Atatürk bir Osmanlı askeri/paşası olarak ömrünü geçirmişti. İmparatorluk işgal altında, parçalanıyor ve yeni bir devlet için çabalıyor, arkadaşları ile konuşuyordu.
Ulusal Kurtuluş Savaşı kazanılıyor, yeni çağdaş bir cumhuriyet kuruluyor ve "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk milleti denir" diyerek de bir uluslaşma projesi başlatıyordu.
Bir Millet, ortak dil, tarih, ülkü, duygu, örf, adet, gelenek ve görenek birliğinin olması ile oluyordu
Bu bağlamda Anayasamızın 134. maddesi gereğince 2876 sayılı yasayla; Atatürk'ün direktifleriyle 12 Nisan 1931'de Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti, 12 Temmuz 1932'de de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulur.
Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin adı 1934'te yapılan kurultayında, Türk Dili Araştırma Kurumu; 1936'daki kurultayda ise Türk Dil Kurumu(TDK) olmuştur.
12 Eylül Askeri Cuntası, giderleri Atatürk'ün mirasından karşılanacak, adı 1931 yılında Türk Tarih Kurumu 1932 yılında Türk Dil Kurumu olan kurumlar;
17.08.1983'te yaptığı değişiklikle Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezi olarak bir kamu kurumu olacak şeklinde değiştirmiştir.
Atatürk, Türk Tarihini Tetkik Cemiyetinin amacını, T.C.
Anayasası madde 134' de, tanımlarken,
Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacını da: "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olarak tanımlar.
Yine Atatürk vasiyetnamesinde, İş Bankası'ndaki kurucu hisselerinin nemalarını Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumlarına bırakarak kurumların ekonomik olarak bağımsız çalışmalarını sağlamak istemiştir.
Kurumların amaçlara dönersek:
Türk dili demek, TÜRKÇE demektir.
Peki türkçenin tarihi ve yazılı kaynakları nelerdir?
Türk tarihi ve edebiyatının ilk yazılı kaynakları/ metinleri olarak Göktürk Yazıtları kabul edilmektedir.
Göktürklerden sonra Uygur Türkleri ise, daha çok dini içerikli metinler yazmışlardır.
Göktürkler dönemi, edebiyatı taşlara yazılan bir edebiyattır.
Bu dönemden kalan "bengü" taşlar Türklerin en eski yazılı belgeleridir.
Türk yöneticileri/ kağanları ülkelerinde adaletin sağlanmasına büyük önem vermiştir. Orhun Kitabeleri'nde töre kelimesinin, sık sık geçmesi, devletin varlığının törelere bağlılık ile ne kadar ilişkili olduğunun kanıtıdır.
"Ey Türk budunu (milleti), devletini, töreni kim bozabilir.'' Törenin en önemli değeri olan adalet de bu yüzden mülkün yani devletin temeli kabul edilmiştir.
Devletin teşkilatlanmasında düzenleyici bir role sahip olan töre, yöneticilerin/ kağanın hem keyfî hareket etmesini engellemiş hem de halkına adil davranması için bir kontrol mekanizması olmuştur.
Atatürk bu yüzden, kurduğu Devlet ve Cumhuriyetin temellerini yasa ve adalet üzerine kurmuş iken, milletin birlik ve beraberliğini de, ortak dil ve tarih üzerine olması gerektiğini, kurduğu kurumları aracılığı ile vurgulamıştır.
Atatürk döneminde 1932, 1934 ve 1936 yıllarında ÜÇ DİL KURULTAYI yapılmış, Kurumun yönetim organları seçilerek, dil siyasetinin ilkeleri belirlenmiştir.
Dolmabahçe Sarayı'nda 26 Eylül -5 Ekim 1932 tarihleri arasında
yapılan Birinci Türk Dili Kurultayı sonunda Kurumun,
"Lügat-Istılah, Gramer-Sentaks, Derleme, Lenguistik-Filoloji, Etimoloji, Yayın" adları ile altı kol hâlinde çalışmalarını sürdürmesi kabul edilmiştir.
Atatürk açısından Türk Dili ve Tarihinin önemi ortadadır.
Ayrıca, Güneş Dil Teorisi kapsamında Ulus Dil Yazıları,
Etimoloji Morfoloji Fonetik Bakımından "Türk Dili" çalışmaları 1935 yılında yayınlamıştır.
Bu günkü TDK, o günkü Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin kurucuları:
Mustafa Kemal Atatürk/ Samih Rıfat Horozcu/ Ruşen Eşref Ünaydın/ Celâl Sahir Erozan/ Yakup Kadri Karaosmanoğlu'dur.
Tarih ve Dil Kurumları, 1951 yılına kadar DERNEK statüsünde çalışmalarını yürütürken, bu tarihten sonra resmi kurum statüsüne geçirilmiş; 1983'den sonra da yönetim ve denetim iktidarların eline geçmiş, önceleri bağımsız seçilen yönetim kurulları ekonomik bağımsızlıklarına karşın, amacından uzaklaşarak zamanla mevcut iktidarların kontrollerine girmiştir.
Türk Dili ile ilgili olarak yapılan ilk çalışmalardan birisi de "Dîvânu Lugâti't-Türk" adlı sözlük, antoloji, ansiklopedi ve dilbilgisi kitabıdır.
Yapıt, Karahanlı Türkçesi ile ARAPLARA TÜRKÇE ÖĞRETİLMESİ ve Türkçenin yaygınlığını göstermek amacı ile Türklerin yaşadığı Coğrafyalar dolaşarak Kaşgarlı Mahmut tarafından 11'inci yüzyıl'da derlenerek yazılmıştır. 7/8 binden fazla Türkçe sözcük içerir.
1900'lerin başında Şemsettin Sami tarafından hazırlanan "Kamus-ı Türkî" ise, 26 bin sözcük iceriyordu. 1945 yılında Türk Dil Kurumu (TDK)'nun hazırladığı ilk Türkçe Sözlük'te ise 15 bin TÜRKÇE SÖZCÜK yer alırken, günümüz TDK-Türkçe Sözlüğün de 100 binin üzerinde sözcük yer almaktadır.
İyice arap saçına çevirdikten sonra konuyu toparlamak gerekirse:
Atatürk, yeni kurulan T.C Devletine verdiği önemi göstermek için gerekli kurumları kurmuş ve yasal düzenlemelerini de yaptırmıştır.
Kendisinden sonra ki 1951 DP İktidarı, 12 Eylül Gardrop Atatürkçü Paşaları dönemi ile başlayan Atatürk ve Cumhuriyetinin görmezlikten gelme çabaları günümüzde zirveye tırmanmıştır.
İktidara yakın kişi ve kuruluşların Arapça resmi dil olsun çabalarını anlamak ise olanaksızdır.
Her türlü giderleri, İş Bankasından gelen nemalardan karşılanan TDK ve TTK'nun günümüz çalışmalarına söyleyecek söz bulmak zor değil de, alemin delisi de ben değilim.
Devlette Akademisyen olarak, "Atatürk'ün Partisi"nin siyasileri olarak Maaş alan, bu kurumlarda çalışan ve yönetim kurullarında "Huzur hakkı" alanlar varken,
Benim bu kadar boşboğazlığım bile fazla.
Anlayanlara "sivrisinek saz, anlamayanlara bu yazı bile hikaye!.."