ANKARA'DAN

12 Eylül. "İt'i, İt'e Kırdır" mı Acaba?

Üniversiteler Yeni açılmıştı. Hacettepe-Beytepe henüz yolları bile çamurlu ama öğrencileri ateş parçasıydı.
--Sadettin Yüzbaşı da olmasa, sağcısı da, solcusu da kardeş kardeş yaşarlarken, bu günün AKP'nin ağır topları Akıncılar ise henüz ortalık da, al yanaklı, alnı secdeye değen gençler idiler.
--Ankara’dan Beştepe’ye ulaşım bir sorun, Üniversite yerleşkesinin yemekhanesi dışında, onbeş bin öğrencinin su- simit vs yiyecek, içecek alabileceğiniz yemekhane kantini dışında hiç bir yer yok.
--Ankara’da ise, mahalleler, caddeler, sokaklar sağcı-solcu diye bölünmüş. Biri birine ancak kaçak geçişler yapılabiliyordu.
--Bahçeli, Emek o günlerin orta sınıf mahallesi, Ülkücü Reis Abdullah Çatlı, arkasına aldığı resmi güç ile solculara kan kusturuyor. 1978 yılında, 8 Ekim'i 9 Ekim'e bağlayan gece aynı ülkücü katiller çeteler tarafından 7 Öğrencinin hunharca katledilmesinin üstünden iki yıl geçmiş, katiller ortalık da ama tutuklayacak Devlet gücü yok. Birçok katliam ve öldürülmede olduğu gibi.
-- Hani Anadolu'da bir söz vardır, "Ananı belleyen köyün kadısı, kimi kime şikâyet edeceksin"
--11 Eylül 1980 Perşembe günü. Beytepe’den, Hacettepe Merkez yerleşkeye servisler ile gelmiş, Sıhhiye üzerinden Kızılay’a geliyoruz. Bazı sol grupların afişleri asılıyor gün ortası. Şaştık tabi. Biz, polis-jandarma devriyesi kollayıp gece bile zor afiş yapıştırabilir iken, gündüz, aleni afişleme pek garip gelmişti.
--Sonra aynı mahallede oturduğumuz arkadaşlar ile buluştuk, akşam onlara yemek yemeğe gittik. Yemek yedik, sohbet ettik, laf lafı açtı derken vakit geç olmuştu, artık pek uzak olmayan evimize yürüyerek gidecektik.
--Tam Caddeden sokağa girdik ki, yükseltilerin, karaltıların arasından birden bire karaltılar belirdi ve polisler ellerinde otomatik silahlar ile "Dur, Kıpırdama" diyerek yolumuzu kestiler.
--Kimlikler gösterildi.
--Üst aramları yapıldı. Öğrenci ne olacaktı ki?
--Her zaman gelip gittiğimiz yoldan geçiş için, nereden gelip nereye gittiğimiz soruldu.
--Arkadaşlarımdan, evimize gittiğimizi, söyledik ama ellerine düşmüş av gibiydik. Hemen, en yakın araç istendi, bize bilinmezliğin yolları görünmüştü.
--Artık işkenceler mi, açlık susuzluk mu, sonra göstermelik bir mahkemeden sonra iişkenceleri ile meşhur Mamak Askeri Ceza Evi bilinmezliğe doğru ilerlediğmiz fark etmiyorduk bile.
--Tam o sırada, sınavlar dolayısı ile, devan zorunluluğu olmayan Mardinli bir arkadaşımız bizde misafirdi.
--Onun kimliğinde MARDİN yazısını görünce, bir polis, "neresinden, kimlerdensin" muhabbetine girdi. Ve büyük şans olduğunu daha sonra anladığımız bir ortak tanıdık çıktı.
--Meğer, o an ve tanımadığımız o Mardinli ve Mardinli polis, bizim kurtuluşumuz imiş.
--Polis, öteki arkadaşlarına, "tamam ben bunları tanıyorum, gitsinler" dedi de, biz yırtmışız meğer.
--Eve vardık, radyoyu bir açtık ki, Hasan Mutlucan, KAHARAMANLIK TÜKÜLERİ söylüyor TRT Radyodan.
--Bitince, netekim Paşamız Kenan Evren, perişan olmuş ülkemizi kurtaracaklarını söylüyordu.
--Artık, kardeş, kardeşi öldürmeyecekti.
--Artık akan kardeşkanı duracaktı.
--Ekonomi düzelecek, bu işlerin sebebi siyasiler tutuklanacak, Başbakan Demirel ve siyasi liderler Ecevit, Erbakan, Baykal birer birer tutuklanacak ve Türkeş kaçacak ve aranacaktı.
--Ve biz, çoookk daha sonra anlayacaktık,
--24 Ocak 1980 günü alınan EKONOMİK İSTİKRAR KARARLARININ UYGULANMASI için, gelişen halk muhalefetinin bastırılması için, böyle bir askeri faşist darbenin olması gerektiğini.
--Tüm siyasi partilerin kapatılıp, siyasetin dizayn edilmesinin ne anlama geldiğini, her türlü uygulamanın Bürokratik sorumlusu Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal'ın Başbakan yapılıp, Siyasi sorumlusu Demirel’in tutuklanmasının ne demek olduğunu çok sonradan anlayacaktık.
--Seçim sitemlerinin azizliği ile ANAP'ın tek başına iktidar, diğerlerinin siyasi yasaklı ve muhalif yapılmasının ne anlama geldiğini, AKP'nin iktidar yapılıp, Türkiye Cumhuriyeti'nin köküne kibrit suyu nasıl döküldüğünü, Tüm Devletin ve Milletin mallarının haraç mezat satıldığını gördüğümüz gün bile hala anlamayacaktık.
--CHP'nin iktidar değil, Ülkenin Ulusal bütünlüğünün korunması için gerekli olan Laiklik ve Cumhuriyetçilik ilkelerini korumakla görevli olduğunu, tek başına iktidar yapılanların ülkenin "çanına ot tıkamakla görevli", ara dönemlerinde toplumun gazını almak için ikitdar yapıldıklarını, ancak 2020'ler gelindiğinde anlamaya çalışacaktık.
--Ortadoğu için batılların bir sözü var: "İT'İ, İT'E KIRDIR" diye. Niçin, olmadık şeylerde kavga ettiğimizi hala anlamayacaktık.
--12 Eylül Darbesi ile NATO'dan çıkmış, Yunanistan’ın, netekim paşaya verilen "söz " ile NATO'ya alınmasının karşılığının olmadığını hala anlamadığımız gibi, 2002'lerden bu yana iktidar yapılanların da, EGE ADALARINI neden Yunanistan’a verildiğini yıllar sonra "AAAAAAHHHHH!.." diyerek anlayacağız ama;
--"ATI ALAN ÜSKÜDARI GEÇMİŞ OLABİLİR Mİ",
--12 Eylül Askeri darbesinin sebebinin "dökülen" değil, döktürülen kardeş kanı bile olmayıp, ülkenin Emperyalizme peşkeş çekmek için bahane yapıldığını, anlayan olur mu acaba?
--Sizce?

Yayın Tarihi
12.09.2019
Bu makale 1308 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!