Siz hiç acemi asker ziyaretine gittiniz mi? Ben gittim. Antalya’da bir tatil köyünde tanıştığımız bir aile dostumuzdan bir telefon geldi:
Hocam beni hatırladın mı? Ben Yusuf. Hani üç yıl önce bizim köye gelmiştiniz de bizim bahçede çay içip sohbet edip tanışmıştık. Hatırladım Yusuf ne haber dedim? İyiyiz hocam; senden bir ricamız var dedi ve ekledi: Bizim oğlan Ankara’ya asker gitti. Bilirsin askerde ziyaretçisi olmayan çok üzülür. Üstelik bizim oğlanın ilk gurbete gidişi; bunun bir ziyaretine gidersen çok seviniri. Sen merak etme; ben bu hafta giderim yanına dedim.
Hafta sonu geldi; kendimin de askerde yokluğunu hissettiğim yiyecek ve içeceklerden oluşan hediye paketimi hazırladım. Kışlanın kapısına geldim ve dar bir koridordan demir korkuluklu bir kuyruk ringine girdim. Ben bu kuyruğun güvenlik arama kuyruğu olduğunu sanıyordum; az gittik uz gittik baktım ki; cep telefonu teslim kuyruğuymuş. Telefonunu teslim eden de, ziyaretini bitirip telefonunu telsim alan da aynı gişeden işlem görüyor bu yüzden bu kuyrukta bir kısa devre oluşuyordu. Uzun bir işlemden sonra telefonumu teslim ettim.
Hemen devamında güvenlik koridoru kuyruğuna girdim çıktım ve devamında üst aramasından başarıyla geçtim. Buradan da anons için askerin adı ve birliğinin kaydını yaptıracağımız kuyruk gösterildi. Bu kuyruk hiç de hoşuma gitmedi çünkü bu kuyruk hem çok uzun hem de Ankara’nın ayazının altındaydı. Allah’tan karlı tipi Ankara’yı bir gün önce terk etmişti. Ya bir de yağmur yağsaydı. Bu kuyruğa da geçtim. Burada beni en çok üzen; yaşlılarımızın yüzlerine yansıyan sıkıntılarıydı. Sağ olsun oradaki görevli bazı askerler ayakta durma güçlüğü çeken yaşlılarımıza: “Amca sen şuraya otur da biz yazdıralım” Demeleri gerçekten insancıl bir davranıştı.
Uzunca bir kuyruk beklemesinden sonra nihayet kaydımı yaptırdım. Bizleri askerlerin geleceği kapıya yönlendirdiler. Hepimiz buradan taksit, taksit gelen askerlerin içerisinden kendi askerimizi tanıma telaşındaydık. Çünkü kişi sivil hayattan askerlik hayatına geçtiğinde tipi doğal olarak değişmektedir. Bu yüzden yakınları askerleri değil; askerler yakınlarını tanıyıp boynuna sarılıyordu. Allah’tan bizim asker babasına çok benzediği için O’nu hemen tanıdım. Aksi halde ya göğsüme adımı yazacaktım ya da elime karanfil alacaktım.
Askerimle birlikte ziyaretçi salonuna gittik ne yazık ki izdiham nedeniyle içeriye bile giremedik; salon ağzına kadar dolu. Dışarıda buz gibi hava; beğen beğendiğin yere git. Biz; soğukta durmaktansa içeride dikilmeyi tercih ettik. İçerideki gürültüden dolayı kimin ne söylediği belli olmuyordu. Bir süre görüştükten sonra askerimle vedalaştık. Onu geldiği kapıdan uğurladım ben de geldiğimde girdiğim; telefon teslim kuyruğuna girdim telefonumu aldım ve oradan ayrıldım.
Buradan askeri yetkililere sesleniyorum:
*Ziyaretçi telefonunun içeri girmesinde ne gibi bir mahsuru var? Askerlerin kendilerine cep telefonu yasağının konması gayet makul ve doğaldır. Ama biz ziyaretçiler telefonlarımızı yanımıza alsak askerimizi oraya gelemeyen evindeki yaşlı veya hasta birinci derce yakınıyla görüştürsek hatta o anda resmini çekip yollasak onlara ve askere iyi bir moral olmaz mı?
*Ziyaretçi salonlarının kapasiteleri arttırılamaz mı? Buraya gelen yaşlı, hasta, hamile ve bebekli ziyaretçiler daha rahat edeceklerdir.
*Anons yöntemi ve askerlerin alaylarından ziyaret yerine intikali daha da hızlandırılamaz mı? Ülkemizin bir ucundan günübirlik gelip; dönüş otobüsünü kaçırma riskiyle hop oturup hop kalkan ziyaretçiler gördüm.
Bunlar için büyük, büyük paralara ihtiyaç olacağını sanmıyorum. Umarım benim bu son sıkıntılı ziyaretim olur. Bir de askerimizin yemin törenine gideceğim. Böyle giderse bir daha acemi asker ziyaretine yeminim olsun gidersem.
NOT: *Mıhlama adlı siteme koyduğum yazılarımı; her isteyen benim adım altında dilediği yerde yayınlayabilir.
Sevgi ve Saygılarımla.