MEVZU DERİN

Seçim alerjim…

DOÇ. DR. İBRAHİM BAYKAN

Elbette ki; seçimler demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Ama gelgelelim bizdeki seçim fırıldakları benim hiç de içime sinmiyor.

Nasıl mı?

Parti lideri ve saz arkadaşları oturuyor; illerin milletvekili listelerini büyük bir olasılıkla; üç koy beş al, bizim oğlan, bizim tarikattan, baldız bacanak, bizden gibi kriterleri baz alarak hazırlıyorlar. Hatta daha da ileri ye gidip; O il’le hiç alakası olmayan çantacı tabir edilen kişiler bile aday gösterilebiliniyor. Kendilerince nasıl olsa O il’in seçmenleri çantada keklik. Biz de paşa paşa sandığa gidip bu önceden seçilmişleri sözüm ona seçtiğimizi zannediyoruz.

Burada bir ayrıntıyı atlamayalım ve hakkını da teslim edelim; bu ülkede en demokratik seçim muhtarlık seçimleridir. Adaylar isimlerini seçim kabinine koyuyor biz de kendimize kimi uygun görüyorsak oyumuzu O’na veriyoruz ve en çok oyu alan kazanıyor. Ben seçimlerde sadece muhtarımı seçiyorum; diğerlerine hiç dokunmuyorum; onlar zaten önceden seçilmiş. Benden ise onaylamam bekleniyor ben de buna gelmiyorum. Bu sakat sistem devam ettiği sürece de bu fikrim değişmeyecektir.

Gelelim üniversitelerdeki rektörlük seçimlerine: Bu seçim sistemi ise tam ülkeye şenlik; Seçim öncesi rektör adayları adaylıklarını açıklar, Tıpkı partilerde olduğu gibi propaganda süreci başlar. Adaylar fakülteleri gezer öğretim üyelerine birtakım sözler verir (Kimilerine kadro, kimilerine ek görev, kimilerine yurt dışı olanağı, kimilerine dekanlık, kimilerine rektör yardımcılığı ve daha neler neler).

Dışarıya pek sızdırılmasa da kurum içerisinde hayli cepheleşmeler ve gruplaşmalar yaşanır. Sandıklar kurulur seçimler yapılır. Peki; kimler oy kullanamaz: Sanki seçilecek rektör onların rektörü değilmiş gibi; idari personeller, öğrenci temsilcileri, doktorasını henüz tamamlayamayan öğretim görevlileri ve araştırma görevlileri.

Adayların adları aldıkları oy sayıları ile birlikte YÖK'e bildirilir. Bildirilen altı adaydan YÖK üçünü eler diğer üçünü de Cumhurbaşkanı'na iletir. Cumhurbaşkanı da bu üç adaydan birisini ilgili üniversiteye rektör atar. Alın size üçün biri; Şimdi soruyorum sizlere; bunun neresi seçim?

Bakın bundan sonra daha neler olur:

*Adaylardan en fazla oy alan; rektör olamaz.

*Adaylar ve yandaş destekçiler arasında hayli çekişmeler ve dargınlıklar başlar bu da eğitimi olumsuz etkiler.

*Daha az oyla atanan rektöre kim saygı duyar?

*Adaylık öncesi verilen sözlerin ve pazarlıkların yerine getirilmesi veya getirilmemesi kimilerini mutlu ederken kimilerini de küstürür.

Maalesef koca koca okumuşlar muhtarlarını seçiyor da rektörlerini seçemiyor. Bu yüzden meslek hayatımda hiç bir rektörlük seçimlerine katılmadım; arkadaşların da katılmamalarını beklerdim ama ne yazık ki; şahsi beklenti ve çıkarlar ağır basıyor. Ayrıca bir kısım rektörlerimizin rektör olma heveslerinin altında yatan istek; rektör yetkilerinden kaynaklanmaktadır. Merak edenler için bakınız: Rektör Yetki ve Sorumluluklarına.

Bence bunun en ideali; Devlet vali atadığı gibi rektörleri de atasın. Hem üniversite içerisindeki bu tür huzursuzluklar ortadan kalkar hem de bir bilim adamını böyle yurt, kafeterya , alım- satım, benzeri abuk sabuk işlerle harcamamış olur. Düşünün; ünlü bir kalp cerrahı rektör akademik ömrünü bu tür bürokratik işlerle geçiriyor. Son yıllarda yetkinin verdiği şöhreti kaldıramayıp görevden el çektirilen, tutuklanan, hatta hatalarım oldu diye intiharı tercih eden rektörlerimiz bile oldu.

Buraya yazıyorum: Demokratik bir siyasi partiler ve seçim yasası var olmadıkça bu ülkede bir çok şey düzelmez. Umarım adam gibi bir siyasi iktidar çıkar da bunu sağlar. Ama ben maalesef ufukta bunu göremiyorum. Çünkü; ALAN MEMNUN SATAN MEMNUN.