Korku Duvarı Yıkıldı! (Mı?)

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, içlerinde belediye başkanları, politikacılar, bürokratlar ve bir de ünlü gazetecinin bulunduğu yüz kadar kişiyle birlikte gözaltına alınması ortalığı karıştırdı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu olayı “19 Mart Darbesi” olarak nitelendirdi. Yani “sivil darbe…”

Bu gözaltından önce, İmamoğlu’nun yaklaşık 35 yıl önce o zamanki usullere uygun bir yatay geçiyle aldığı üniversite diploması da iptal edilmişti! CB Erdoğan’ın “Turpun büyüğü heybede…” sözünden anladık ki, gelişmelerden ve dosya içeriğinden haberdar.

Çağdaş hukuk devletlerinde kimse dokunulmaz değildir. Bağımsız ve tarafsız yargı; kim suç işlerse soruşturur, yargılar ve suç işlendiğine dair kuvvetli delil ve emareler görürse, yasalar çerçevesinde gerekli hükmü verir. Lakin kimsenin suç işleme ayrıcalığı yoktur. Yasalar herkese eşit uygulanır. Kimsenin suçu övme veya suçluyu kutsama gibi bir hakkı olamaz. “Senin hırsızın kötü, benim hırsızım iyi” gibi bir anlayış kabul görmez.

İmamoğlu, “Kent Uzlaşısı” ve “yolsuzluk” iddiaları ile gözaltına alındı. Kent uzlaşısı, yani terörle irtibatlı ve iltisaklı olduğu iddialarından aklanırken, yolsuzluk iddiaları ile tutuklandı.

Dosya içeriğine tam hâkim olmamız söz konusu olmadı ama iddianameyi okuma fırsatımız oldu. İddianamede belirtilen suçlamaların “yüzeysel olması ve gizli tanık beyanlarına dayanması” gözaltı ve akabinde tutuklama olayının siyasi olduğu algısını doğurdu.

Bu olayı fırsata çeviren CHP; İstanbul başta olmak üzere birçok kentte, “İmamoğlu’na destek” gerekçesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenledi. Toplantılara sadece CHP’liler değil, her kesimden vatandaşlar katılarak; “hak, hukuk, adalet” sloganları atmaya devam ediyorlar. Bu olay korku duvarlarını yıkmış, halkın sokağa çıkma korkusu yenilmiştir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde genellikle kalabalıklar arasına ya provokatörler sızdırılır ya da vandalizm yanlısı kişiler yağma ve şiddet içeren eylemlere girişirler. Bu nedenle çok dikkat etmek, haklı iken haksız duruma düşmemek gerekir.

Haklı protest eylemlerin anayasa ve yasalar çerçevesinde yapılması çok önemlidir. Özellikle gençlerin emniyet güçlerine karşı şiddet içeren direnişlerden kaçınması, Polis güçlerinin de orantısız güç kullanmaktan ve aşırılıklardan uzak durması gerekir. “Kraldan fazla kralcı” olmak için halk ile polis karşı karşıya getirilmemelidir. Unutulmamalıdır ki Polis, iktidarın değil halkın polisidir ve yasaların uygulayıcısıdır.

Peki, İmamoğlu’nun gözaltı olayı ile ilgili çelişkiler ve yanlışlar var mı? Bana göre birkaç hususta yanlış yapılmıştır. Şöyle ki;

1. Husus: 16 milyonluk bir şehrin, seçilmiş belediye başkanı şafak baskını ile yüzlerce polisle gözaltına alınmıştır. Suç soruşturmasında adı geçen belediye başkanı, meclis üyesi, bürokrat kim varsa toptancı usulü ile gözaltına alınması ve 4 gün gözaltında tutulmaları infiale neden olmuştur. Şüphelilerden delillere ulaşılmaya çalışılması yöntemi yerine “delilden suçluya gidilmesi” yöntemi uygulansaydı, ifade alma kargaşası yaşanmayabilirdi.
2. Ekrem İmamoğlu’na karşı yapılan diploma iptali, gözaltı işlemi ve tutuklama siyasi operasyon olarak algılanmış, kamuoyu nezdindeki itibarını artırmıştır. Yani İmamoğlu’nun seçim şansını yükseltmiştir. Bu açıdan İktidar göz göre kendisine zarar vermiştir.
3. İktidarın “Yeni Süreç” bağlamında doğrudan PKK lideri Öcalan ile görüşmeye başlamış olmasına rağmen, İmamoğlu ve ekibini KCK/ PKK/DEM ile irtibatlı ve iltisaklı ilişkili diye suçlaması büyük bir çelişkidir. Bu çelişki operasyonun siyasi olduğu şüphesini artırmıştır. Ve yolsuzluk söylemleri güme gitmiştir.
4. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diploması hakkında tartışmalar sürerken, İmamoğlu’nun zamanın usullerine uygun olarak aldığı diplomasının iptal edilmesi hem haksız hem de hukuksuzdur. Zira kazanılmış bir hak vardır. Varsa bir hata ya da suç diplomayı veren o zamanki yetkililer hakkında soruşturma açılmalıdır.
5. Ülke ekonomisi kritik bir süreçten geçmektedir. Ülkede büyük bir kaynak yetersizliği, yüksek enflasyon ve geçim sıkıntısı yaşanırken böyle bir kararın ekonomi üzerinde olumsuz etkileri dikkate alınmalıydı. Hukukun olmadığı ve güvenin bulunmadığı bir ülkeye yabancı yatırımcı gelir mi? Başka bir deyişle, “Hukuk Devleti ve bağımsız yargı güvencesinin zedelenmesi, iç ve dış kaynakların gelmesini engelleyeceği için ekonomik ve mali sorunları daha da derinleştirecektir. Nitekim, ekonomik göstergelere bakıldığında; alınan tedbirlerle biriktirilen rezervlerin 2/3 buharlaşmış, döviz artmış ve borsa dibe vurmuştur.
6. İmamoğlu operasyonu; kendi içinde kavgalı CHP’yi birleştirmiş, İktidar karşıtı muhalefetin tüm renklerini kenetlemiştir. Müsavat Dervişoğlu’nun deyimi ile “Bütünleşik Muhalefet” dönemi başlamıştır. Ayrıca “İmamoğlu-Yavaş” ikilemi de şimdilik kaydı ile ortadan kalkmıştır.
7. İktidar bir iyilik de Özgür Özel’e yapmıştır.  Yeterli bilgi ve donanıma sahip olmadığı gerekçesi ile koltuğu sallanan Özel; lider statüsüne yükseltilmiştir.
8. DEM Parti’yle yapılan görüşmeler ve Öcalan’ın çağrısıyla başlayan sözde “barış süreci” kesintiye uğramıştır. Yani DEM yeniden muhalefet sıralarına dönmüş, yeni anayasa hayali suya düşmüştür.

Sonuç olarak; İmamoğlu operasyonu, iktidar cenahı açısından hem siyaseten hem de hukuken stratejik ve taktiksel bir yanlıştır.

Bu arada CB Erdoğan’ın annesi ve ailesine karşı yapılan küfürler ile İmamoğlu’nun eşine yapılan hakaret içerikli yakıştırmaları çok çirkin bulduğumu ifade etmek isterim.

****

“Sokrates 51 kişilik jüri önünde yargılanıyor, idama mahkûm Sokrates; baldıran zehri içirilerek öldürülüyor. Karardan önce sevenleri, "seni hapishaneden kaçıralım" diyorlar. "Bu ahlâksızlıktır" diyerek kabul etmiyor.

“O zaman uydur kaydır sözlere başvur, jüri seni affedebilir” deseler de ahlak filozofu bunu da kabul etmiyor. Tarihe geçen savunmasında idam kararı veren jüriye şunları diyor.  "Ölümden korkulmaz, çünkü ölümün çaresi var. Ölürsün kurtulursun ama yanlış yapmanın çaresi yoktur.”

Bugün Sokrates unutulmuyor. Ya Jüri, hatırlayan var mı?