Kan davası, mal davası, namus davası, tazminat davası derken bir de üstüne üstlük çete davaları ülkenin bir numaralı sorunu haline geldi.
Herkes kendine göre yorumlar yaptı. Hatta birçoğu hızını alamadı kendisini hâkim ve savcı yerine bile koydu. Bu arada hatırlı mahkûmlarımızla tanıştık. Onların nasıl bir yatakta yattıklarını hatta hapishanede ne yiyip içtiklerini bile necip basınımızdan öğrendik.
Bu arada nur topu gibi kişiye özel yasalarımız oldu. Diğer kader mahkûmları sanki kaya oyuğundan çıkmış gibi yok sayılarak hatırlı mahkûmların hasta yakınlarını ziyaret hakkının olabileceği gündeme geldi.
Toplum ise; benim sanığım senin sanığından masumdur der hale geldi ve birbirimizi hep ötekileştirdik. Özetle eğrisiyle doğrusuyla davalar ülkesi oluverdik. Şimdi soruyorum; bu uzun dava süreçleri daha ne kadar ve nereye kadar böyle gidecek? Atalarımız ölü fazla yıkanmaz derler.
Hukukçu değilim ama bu ülkede yaşayan bir duyarlı okuryazar vatandaş olarak diyeceğim şu ki; bu davalar yarım çekilmiş diş gibi bırakılmamalı ve hızlandırılarak camı kıranlar parasını ödemeli. Ayrıca hukuk ve mahkemeler suçlunun cezasının kesildiği yerler olduğu gibi aklanma yerleridir de. Bu yüzden davalılar da yargı önüne çıkmaktan kaçınmamalıdırlar.
Burada en büyük sorumluluk iktidarıyla ve muhalefetiyle siyasi otoritededir. Bazı ortak çıkarlı konularınızda nasıl bir araya geliyorsanız; ülkemin yargı sürecinin hızlandırılmasında da bir araya geliniz ve yeni bir anayasayla bu yarayı sarınız. Yoksa dünyaya rezil olduğumuz yanımıza kar kalacak.
NOT: *Mıhlama adlı siteme koyduğum yazılarımı; her isteyen benim adım altında dilediği yerde yayınlayabilir.
Sevgi ve Saygılarımla.