Ankara’nın gelişmekte olan; yoğun nüfuslu bir ilçesinin işlek bir caddesindeki bir lokantanın camına yazılmış “DÖRT ÇEŞİT YEMEK ON LİRA” Levhası dikkatimi çekti.
Merak bu ya; adamın bunu bu hayat pahalılığında nasıl becerdiğine çok şaşırdım. Nasıl şaşırmayayım bu işin yağı, tuzu, biberi, işçilik ve işletme gideri bunu nasıl karşılar? Merak bu ya içeriye daldım. İçerisi tertemiz, çalışanlar Hijyenik kurallara uygun giysili, temiz ve güler yüzlü insanlar. Yemeklere bir göz attım standart menü; balık veya et seçenekli bir tabak ana yemek, bir tabak pilav ve yine seçenekli tatlı ve ekmek.
Yani tatlısıyla tuzlusuyla bir insanın doyabileceği miktarda bir öğün. Bu bilgileri çalışanlardan aldıktan sonra patrona yöneldim ve bu fiyata bunu nasıl becerdiğini sordum. Aldığım tek ve kısa yanıt sürüm dedi. Yani; düşük fiyat ve çok müşteri ilişkisi.
Patron devam etti: Bak beyim dedi bu bölgeyi araştırdım; hayli bekâr, emekli, öğrenci ve dar gelirli insanlar var. Bir de evde yemek yapmaya üşenen tembel ev hanımları var. Bize ailece; her gün düzenli yemeğe gelen aile müşterilerimiz bile var. Ayrıca; evlere paket servis de yapıyoruz.
Adam işini iyi biliyor ve iyi yere dükkân açmış helal olsun. Biz üniversitede; fabrika yer seçimini anlatırken yedi faktörden bahsederdik. Adam sanki bunun ilmini yapmış gibi başarmış. İşte gerçek girişimci diye ben buna derim. Kendi işini kendisi yarattığı gibi; işsizliğe az da olsa olumlu katkıda bulunmuş. Üşenmedim saydım; paket servisi yapan motorizeler dâhil Yirmi kişi buradan ekmek yiyor. Ülkeye kazandırdığı katma değer de artısıdır.
Sonuçta bu bir satış tekniği ve akıl işidir; düşünemeyenlere duyurulur.
Sevgi ve saygılarımla