Amerika Birleşik Devletlerinde cesetler üzerinde yapılan bir araştırmada; cesetlerin eskisi kadar çabuk çürümediği görülmüştür.
Bizde böyle bir araştırma yapılmadı ama biz bu örneği 8. Cumhurbaşkanımız merhum Sn. Turgut Özal’ın zehirlenme şüphesiyle mezarının açılmasından sonra gördük ve öğrendik.
Bunun nedeni ise; aldığımız gıdalardaki yüksek oranda hormonların etkisi olduğu görülmüştür. Bunun örneklerini evimize getirdiğimiz patlıcan, salatalık ve domateslerin dalından kopartıldıktan sonra da büyüdüklerini ve şekil değiştirdiklerini görüyoruz.
Japonların güzel bir sözü vardır: “İnsan ne yerse O dur” Diye. Şayet dünyadaki insan nüfusu hızla artıyorsa bunun da doyurulması gerekiyorsa; elbette ki biyolojik büyümenin kapasitesi de arttırılması kaçınılmazdır ve bu bir ihtiyaçtır.
Organik yetiştirilen ürünler çok pahalıya mal oluyor hem hacimleri küçük hem de dünya nüfusunun midelerini doldurmaya müsait değil. Diğer bir deyişle bu kanara ve aç gözlü toplum nasıl doyurulacak?
Kabaca bir örnek verecek olursam beş kişilik aile; bir tencere semizotu yemeği için en az Dört Kilogram organik semizotu kullanacaktır. Yanına bir de salata isterseniz; salata malzemelerinin de ne kadar ihtiyacınız olduğunu varın siz hesap edin. Burada kimse beni yanlış anlamasın organik üretime karşı bir insan değilim ama burada beni düşündüren bu pahalıya mal olan bu ürünlerle bunca insanın nasıl doyacağıdır.
Devletin tarım politikası benim çiftçimi de tembelliğe alıştırdı, sen ekme yan gel yat dedi ve neyin desteği ise; destek parası verdi. Zaten tembelliğe meyilli olan benim çiftçimin de bu işine geldi ve üretim iyiden iyiye düştü. “Sen ağa ben ağa, bu ineği km sağa” durumuna düştük.
Özetle bu hormonlu gıdalarla şimdilik doyuyoruz ama bir taraftan da kendi kendimizi de mumyaladığımızı unutmayalım.
Sevgi ve Saygılarımla