Doğada her canlının kendine özgü bir savunma ve yarına taşıma mekanizması vardır. Bunu yapabilen canlı organizmalar, hem yaşamlarını hem de nesillerini sürdürürler.
"Kıran girmedi" ise de, bu benzer şekillerde yinelenir, durur.
Bitkiler, ilkel canlılar ya da yaşamsal gerekliliğinde evrimini tamamlayamamış canlılar genlerine yerleştirdikleri bilgi kodları ile, buna ek olarak da kendilerinin deneyimleri ile yaşayıp giderler.
Milyonlarca yıllık Evrenin, binlerce yıllık Dünyasının üzerinde yaşayan İnsanlar ise, diğer canlı organizmalardan farklı olarak, doğal süreçler ve kendileri üzerinde olmasına izin verdikleri ya da olmasını istedikleri evrimler ile yaşamlarını ve nesillerinin sürmesini sağlarlar.
Bilgi ise, araştırma ve gözlemler, zaman ile de deneyimler ile elde edilen bir süreç ve sonuçtur. İnsanlar, bunun bir bölümünü hafızalarına kayıt ederken, çağına uygun olarak geliştirdiği araçlar ile de, deneyimleyerek ve kayıt altına alarak kalıcı olmasını sağlamışlardır.
Doğada ki canlılar ile İnsan arasında ki fark da budur. İnsan dışında ki canlılar, elde ettikleri bilgi ve kişisel deneyimleri, yine kişisel olarak kendileri ya da yaşadıkları topluluklar için süreli olarak kullanma olanağına sahiplerdir.
Ama insan ise, düşünür, gözler, araştırır, dener ve elde ettiğini de kayıt altına alır. Bu ilk zamanlarda bir taş-toprak tablet iken, zamanla yaprak, papirüs, kağıt, plak, kaset, disk derken hafıza çiplerine kadar gelinmiştir.
İnsanlık, bütün bunları diğer canlılardan farklı olarak, niçin böyle yapmıştır, hiç düşündük mü?
Daha doğrusu, bazı iş ve görevleri yapanlar bunlardan neden, ne kadar haberdar ve neyi, nasıl yapıyorlar?
Bunların kişisel olarak yapılıp yapılması, kişilerin ve yakın çevresinin sorunudur. Ama olay, geniş kitleleri ilgilendiren boyuta geçiyor ise, bambaşka bir boyut taşır. Bu, bir açıdan da bir sorumluluk gerektirir.
Sorumluluk ise etik, bilgi ve duyarlılık ve hesap verebilir olunmasını gerektirir.
J.J.Rousseau'nun dediği gibi, önceleri herkesin kendiliğinden kabul ettiği "Toplum Sözleşmesi", ilk çitin çekilmesi ile insanlar arasında ilk maddi sorunların da başlamasına sebep olmuştur.
Kurumsal bir yapı olan yönetsel organizasyonlar, zamanla gelenek, görenek gibi kuralların dışında bir takım kurallara da gereksinim duymuştur. İşte bu da yönetim organizasyonları ve daha da ilerisi siyaset ve politikadır.
Çünkü, insanları bir hedef doğrultusunda birleştirmek ve yönetmek işidir politika ya da siyaset.
O yüzden de her şeyini, sorumluluğu üstlenilen ya da üstlenilecek kesimlere karşı açık ve şeffaf olması gerekir.
En önemlisi de bu bunu yapacakların bu bilinçte ve seviyede olmaları gerekir. Sorumluluk taşıyacaklar açısından bu böyle olduğu gibi, sorumluluk taşıyacakları seçeceklerin de bu bilinçte olmaları gerekmektedir, yoksa bir kaos ve karmaşadır alır başını gider.
İşte bu yüzden günümüz devletleri vardır. Devlet, yurttaşının her türlü yaşam hakkını güvenceye alan, onu koruyan ve kollayan olduğu gibi, onları yarınlara taşıyacak bir yapıdır aynı zamanda.
Devlet, sizi koruyup kollamak için vardır, olmalıdır.
Siyasiler, sizin için, sizin ön görmediğiniz, fark etmediğiniz süreçleri görüp, planlayacak kişilerdir, olmalıdır.
Sizin de, bütün bunları yapacak kişileri seçecek durum, bilinç ve konumda olmanız gerekir., bilmem farkında mısınız!..
Bu açıdan günümüz Türkiye'sine ve çevreye bakınca aklıma, Efe Bahadır ve Sıla Gençoğlu'nun sözlerini yazıp bestelediği "Vur kadehi ustam, bu gecede sarhoşuz,/ Kalan sağlar bizimdir, acıdan mayhoşuz/ İki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze,/ Bundandır böyle dibe vuruşumuz..." şarkısı gelir ve acı acı tebessüm ederim.
Sizi bilemem de!..