UMUTSUZ DEĞİL AMA MUTSUZUM
Şimdi, bu karda kışta "bu da nereden çıktı" diyebilirsiniz. Ben de sizin yerinizde olsam, öyle derdim sanırım.
Dışarıda kar, don ve ayaz. Burnunu dışarıya çıkarsan donuyor.
Kışlık ikametgah Ankara'da evler kaloriferli. Sokağa çıkarken eldivenler, kaşkoller yünlü, kafada şapka, bere hazır, sırtta da palto kabandan soğuk içeri girecek yer bulamaz.
Bir yere mi gideceksin, kapının önünde araban hazır, düğmeye bas, "tıkırt" çalışsın ve aç kaloriferi. Lastikler kışlık, kayma derdi yok.
Eee en azından şimdilik,"Devletten aylık, Allahtan da sağlık".
Sağ olsunlar, Anam, Babam, Kardeşler koli koli köyden sizin "organik" dediğiniz şeylerden getirirler, yollarlar Angaraya. Evin dolapları ve deposu kıtlık olsa altı ay gider.
Ha bu arada, yılbaşı öncesi rakıya, tuvalet kağıdına falan zam gelir ve de kredi kartlarının ödemesine de nasıl olsa gelecek yılın içinde diye, ne var ne yok ise aldım mı, aldım.
Yazın deniz, güneş ve pazarlarda köylü kadınlarının pazarın kenarlarda sattıkları ürünlerinden de yiyip, depoladım mı?
Evet. Sağlık ve sıhhat de yerinde. Bizim köyün yaşlılarının dedikleri gibi "yemem içmem yerinde, geleni gideni de tanıyor muyum".
Evet, o zaman sorun ne kardeşim?
Seni "huzur mu tepiyor" demezseniz, üzülürüm.
Bu ülkede, böyle yaşayan birisinin, "mutsuzum" demesi, için ya aklından bir sorunu vardır ya da, .... ...... .
Evet, işte sorun da orda başlıyor. Aklımda, fikrimde bir sorun yok. Yememde ve içmemde olmadığı gibi.
Ama sorun kafamda. Kafamın içinde.
Bir çok yazar, düşünür ve filozofun değişik yerlerde ve şekillerde söylediği gibi ve Asıl adı Heinrich Karl Bukowski olan, Henry Chinaski ve Charles Bukowski (1920–1994) isimlerini de kullanan, Alman asıllı, Amerikalı yazarın sözleri ile:
"Zeki insanlar hep dertlidir. Zekâ iyi bir şey değil, beyin sürekli analiz halinde, biri sana bir hareket yaptığında, ne amaçla yaptığını şak diye anlayıp kendine mis gibi dert ediniyorsun; ama aptallara bak dünyadan haberi yok. Bu hayat, aptallara güzel, zekilere zindan"
Deseler de, ben buna da pek katılmıyorum. Tıpkı;
"Erkekler, zeki kadınları sevmez" sözüne katılmadığım gibi.
Ben, kişisel olarak "zeki" olmayı değil, "akıllı" olmayı yeğlerim.
Tıpkı, sıradan değil, akıllı kadınları sevdiğim gibi.
İşte zurnanın "zırrrttt" dediği yer de burası.
Girişi sanki mal beyanı gibi yaptım ama, sorun bu değil. Sorun, artık toplumun dengesinin bozulduğu, insanların evlerinde, sokaklarda ve iş yerlerinde mutsuzluklarının diz boyu olduğu.
Elbette ki, düşünen, sorunlara akıl yoran insanların her zaman karşılaştıkları sorunlar vardır ve başları da beladan kurtulmaz. Hiç olmazsa, kendi içlerinde bir huzursuzluk ve mutsuzluk olur.
Çok üzgünüm ki, cehalet ve yönlendirilmiş kötü amaçlı inançlar ile hayali bir mutluluğun peşine sürüklenen, sadece karınlarının tokluğu ile de mutlu olmaya ikna edilenleri de görmezlikten gelemeyiz.
Oysa, ağızları açılınca, "komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir" deyip, komşusunun açlığını görmezlikten gelenler gibi.
Bu arada elektrik ve doğal gaz faturaları herkesin canını yakmaya başlayınca, "feryat"lar çoğalmaya başladı. Ama inanıyorum ki, havalar biraz ısınınca, elektrik ve doğal gaz faturaları düşünce, "düşen faturalara" davul çalıp oynayacaklar da az değildir.
Varsıllığın ölçütünü, kişilerin ellerindeki ikinci el gelişmiş telefonlar ile ölçenlerin az olmayışı gibi.
Gelişmiş ülkelerde, kişiler tek başlarına mutlu olmazlar. Toplum ve kitleler mutlu olurlar. Çünkü, mutluluk bulaşıcı bir şeydir. Bulaşır, mutsuzluk gibi.
Açıkça söylemek gerekirse, ister gerçekçi, ister yönlendirilmiş anketler, isterse de sokak olsun, bu ülke siyasetinden şikayetçi ama çıkış konusunda ortada. Sorunu şu çözer diyemiyor.
İşte mutsuzluğum bu. Toplum öyle ikna edilmiş ki, herkesin taşlayacağı bir şeytan bulunmuş. Herkes, eteğindeki taşları atıyor ama sorun çözülmüyor. "Vur abalıya!.." ya da "Yürü Joe" modu.
Mutsuzluğum bu, önümde sorunlara siyasi çözüm bulacak kadroları göremiyorum. Herkesin derdi, bir sonraki seçimde MV, Bld Bşk'nı olmak vs. Bu olanları, olanları kurtarır; doğrudur.
Benim, bunu isteyenlere, olanlara, olacak olanlara bir sözüm yok, ayrıca da kutluyor ve alınlarından öpüyorum. Onların derdi bu ve dertlerine de derman bulacaklar, bulmuşlar.
Ya onları kendileri, değilse yakınları aç ve sefil iken alkışlayanlara ne demeli. İşte mutsuzluğum bu. Hatta kızgınlığım bu.
Ama umutlu olmaya gelince, olaylara diyalektik bir düşünce açısından bakar, gözler ve analiz ederseniz, hiçbir şeyin sonsuza kadar kötü olmayacağı, gitmeyeceği de kesindir.
Çünkü, bozulma çürümeyi getirir, eğer entropik bir süreç işlemez ise, o zaman da, bir gün sistem, kendi başlarına çöker.
İşte, o günleri düşünerek, projeler üreterek, çalışarak umutlarımızı yeşertiyoruz.
Bir gün, her şey yeniden güzel olacak umuduyla. Dahası ne ola ki!..