Kaşlarımız yarılmıştı. Kaşlarımızı yarmışlardı. Yaralarımız kanıyordu, tuz basıp üstüne acılı türküler söylüyorduk. Oh be. İyi ki de söylemişiz. Oh be iyi ki de yardırımış kaşımızı gözümüz, kardeş olduğumuzu bilmedikleri kız arkadaşlarımızı sevgilimiz sanarak iyi ki de gıcık etmişiz sadettin komutanı.
--Tarlalarda, ovalarda hoyratça çalışmış, koşturmuşuz. Ekmişiz, biçmişiz kocaman Anadolu'da. Bir de türküler, ağıtlar yakmışız.
--Genceceik yaşımızda bize, adam gibi olmasını, adam gibi davranmasını öğretmişlerdi. Öğremiştik.
--Sevemesini öğrenmiştik, sevgiliyi sevgili gibi, arkadaşı da kardeş gibi, arkadaş gibi, gözümü budaktan sakınmamacasına.
--Aynı yatakları paylaşmıştık, aklımızdan bile bile geçmeyen şeyler ile. Kimimiz varlığını, kimimizin de yokluğunu paylaşmıştık.
--Öğrenmiştik hayatı. Oh be. İyi kide öğrenmişiz.
--Ah be Servet Kocakaya, yanık sesin ile nerden de çıktı bu dizeler. "Acılar beni tez büyüttü/ Genç olmuşum şu dünyada ne fayda"
--İyi ki de tez büyümüşüz. Oysa şimdi, insanı da, bitkiyi de, hayvanı da tez büyütüyorlar ama, hormonla. Biz iyi ki kendi kendimize tez büyümüşüz, sokalarda, meydanlarda.
--Denizlerle yüzmesini de öğrenmişitk, Mahir olup yürümesini de. Oh be, İki ki de yüzmüşüz, iyi ki de yürümüşüz.
--Evet ya "Seni kendime yakın buldum/ Uzaklarda turna olsan ne fayda". Uzaklar ve mevsimlik turnalar. Selamlaya selamlaya geçerler yeri göğü. "Turnam benden yare selam söyle" derler aşağıdakiler. Duyarlar mı bilmem ama olsun be. Bir selamın kime ne zararı olur ki. Dolu gitse de boşa gitse de.
--Gecenin karanlığı. Sokaklar bom boş. Evlerin , apartmanların pencerelerinde ışıklar yanıyor. Şehir uyumamış bu saatte. Oysa saat sabahın körü.
--Yeller esiyor havda, yer oluyor rüzgar, yer oluyor fırtına. Çok hoyratlarlar bu aralar. İnsanlar korkudan sindi evlerine.
--Son model arabalar park yerlerinde, sokak, cadde kenarlarında. İnsanları evlerde tv karşılarında, alan, kaçan, aldanan, aldatan "uyanık" halkımızın serüvenlerini iziliyorlar. Ellerde telefonlar, olmayan seslere yanıt, olmayan fotoğraflara selam veriyolar sanal dünyaya.
--Ve sokaklar gündüz de sessiz ve kimsesiz.
--Hey gidi 2000'ler. Milenyum çağım. Hiç bir şey, eskisi gibi olmayacktı. Hayallerimiz pek güzeldi.
--Çağ, bilgi çağı mı olacaktı, teknoloji çağı mı. Keyin zirvesini yaşıyor, hayllerimizn snırılarını zorluyorduk.
--Telefonlarımız takoz gibi şeylerden kağıt gibi incecek, görüntüler ise, 3G, derken birde 4.5G, 5G oluvriyordu.
--Ah bu "G". Gerneratin. Jenerasyon. Ah bu teknolojinin gelişmişilik süreci, serüveni.
--Hani meşhur bir Güney Afrikalı İnka rehberi vardı ya. Aztek-İnka medeniyetinin Alp dağlarının tepelerinde ki tanrılarına yaptıkları altından eşyaları soymaya gelen Korsanlara söylediği:"Çok hızlı tırmanıyoruz. Oturup birz mola verlim ki, ruhlarımızın bize yetişmesine izin verelim" sözü gibi. Otorup biraz dinlesek mi?
--Son on, yirmi, otuz yılda öyle hızlı koştu ki insanoğlu, artık yoruldu ama farkında değil idi. En uç fantazilerin bile zirvesini yaşıyordu.
--Dün anabalarının ekmek bulamayan oğulları kocaman iş adamı, çelimsiz kızları ise onbeş dakikada, on beş dakikalık ünlü oluveriyordu. Mumlar bile bitmiyordu yanarken. Oysa onlar karadenizin "mısırı kuruttun mi/ ambarda duruttun mi/ Ninen/Anan/Baban Çarık giyerdi/ Bunları unuttun mi" türküsünü bile unutmuşlardı ki.
--Derken geldik ki 2020'ye. Artık espirilerin bini bir para. Ya, bu 2020'yi kim gönderdi ise, geri alsın iade ediyorum diyen geçilmiyor.
--Kapitalizm üretmenin de, tüketmenin de zirvesinde.Çağın bilgi ve ilişki ağını, birikimini yakalayanlar uçuyordu. Ama Dünyamız. Kos koca mı desem, küçücük mü desen bilmiyorum ama, bu dünya diyeyim, artık yetmiyordu birilerine.
--Öykülerin, masalların, fantazilerin sonu gelmiyordu.
--Yeni Dünya Düzeni, Özgürlük, Üretim , Teknoloji. Her taraf laftan geçilmiyordu. Ta ki, "Kor ona, mı, Kur ona mı, denen o merete gelene kadar.
--Kocaman fabrikalar, top, tank, füze hikaye. Burnundan kıl aldırmayan muktedir Trump, Borris gibi Amerikalı, İngiliz amcalar bile ona selam durur oldular. Evlerde kapı ve pencelerini kapattılar
--Ve hızır gelecek, mehdi gelecek, uzaylu gelecek derken bir baktık ki, dünyamıza gelen, Koronavürüs idi.
--Saraylar, villalar, rezidanslar, hanlar, hamamlar hepsi boş. herkes küçücük odalarına kapandı.
--Ve dünyanın kralı insanoğlu, birden sümsük sokak yaratıklarına döndü. Ne, nerye gideceğini biliyor, ne de ne yapacağını.
--Para boldu. Teknoloji sınırsızdı. İktidarlar muktedir idi. Ama.
--Ve uzaklardan bir ses, bir ilenti geldi Mahsuni Babadan "Köşkün, sarayın yıkılsın,/ Umudun suya dökülsün/ Erim erim eriyesin/ Sürüm sürüm sürünesin/ Musa ile Tur-i Sinan/ Haktan gelmiş idi İnan/ Yesin seni yılan Çayan/ Erim erim eriyesin/Sürüm sürüm sürünesin" ne büyük ah imiş bu ya. Kırıkyıl sonra mı çıkar.
--Çıksa da boş idi, çıkmasa da. Olan olmuştu artık.
"Ah ne fayda ne fayda/ Yer bulmuşsun mezarına ne fayda"
--Dünya değişiyor. Diktiğiniz rezidanslar da, hanlar da, hamamlar da artık bir işe yaramayacak. Sizler oralara sineceksiniz ama, korku filmlerinde yaratıklar gibi, yüzlerce, binlerce insancık kapılarınızı, duvarlarınızı zorlayacak.
--Adamlarınız vuracak, kırcak, öldürecek ama ne fayda. O kadar çok olacaklar ki. Dudaklarında ki:: "Zahid bizi tan eyleme/ Hak ismin okur dilimiz/ Sakın efsane söyleme/ Hazret'e varır yolumuz/ /Sayılmayız parmak ile/ Tükenmeyiz kırmak ile/ Taşramızdan sormak ile/ Kimse bilmez ahvalimiz" türküsünü duyacaksınız.
--Frenkeştayn gibi yarattığınız canavar artık sezi boğmaya, yemeye, canınızı almaya geldi EY iNSANOĞLU, İNSANLIK..
--Her ne kadar kulaklar ile müzik dinlesen de, gönlünce, gönlün ile dans etsen de,
--Sebep olduğun adaletsizlik, mahvettiğin dünya, senden hesap sormaya geldi kapına. Bir bak.