ANKARA'DAN

Sevda Yüklü Kervanlar

Oturunca çok şey konuşuyoruz ama sıra yapmaya gelince, fire vere vere dara düşülecek malzeme kalmıyor torbada.

--Hey gidi tek katlı, altı odun depolu Korkuteli Ortaokulu hey.

--Sanki asırlar öncesi imiş gibi.  Hali vakti yerinde olan evlerde sandık gibi bir radyo, o sırlar yeni alanlarda ise, iki yanından sapla tutulan plastik kutulu radyolar. Kocan pilleri ile çal da çal.

--Dünya'ya açılan pencere bu radyolardan gelen haberler ile oluyordu. Kim ne dinlerdi bilmem ki. 

--O zamanlarda da, hayat pahalılığı, zamlar var mıydı kim bilir? Yemek parası olmadığı için yemek zammını protesto eden öğrenciler, o günlerde de dayak yerler miydi acaba?

--Okul sabahçı öğlenci çift öğretim miydi bilmiyorum ama, okuldan çıkınca yolun üstünde ki garaj büfesinde döne döne çalan plağı ezberlemiştik artık.

--Dağlar Kızı Reyhan neşeli hareketliydi de, Sevda Yüklü Kervanlar  yok mu, o biraz hüzün kokardı, sanki çocuk aklımız ile bir şey anlarmışız gibi.

--"Sevda yüklü kervanlar/ Senin kapından geçer

Aşk şarabı içenler/ Senin derdine düşer" haydaa!..

--Aşk ne, aşk şarbı ne ola ki. Üst sınıfların tenefüs aralarında okulun arka duvarı kenarlarında buluşmaları, uzaktan ve bir arkadaşlarının yanında üç kişilik konuşmaları bizim için en meşhur aşkalardı.

--Sonra liseli yıllar, kanımız kıpırdıyor, etrafa ilgimiz artıyordu. Eh yani, sevgilimsi, kız arkadaşımsı, erkek arkadaşımsın içi aşkımsı duygular kokan serüvenler yaşanırdı. Hani "Dağ, dağa küsmüşte, dağın haneri yok" gibisinden.

--Sevenleri çoktu ama, haberi olanları yoktu. Azıcık cesareti olanlar, ya da yaşları sınıfların daha üstünde olanlar herkesin imrendiği "aşkları" yaşardı. Aşk ne demek ise!..

--Derslerdi, yaz tatili, bütünleme sınavları derken lise biter ve herkes özgürlüğüne kavuşurdu.

--Üniversite kapılarında kızlar oğlanları, oğlanlarda kızları bekler sanırdık. Başka Üniversiteleri bilmem ama, bizler kardeş gibiydik sınıflarda, yollarda. Sevgimizi de yüreğimizde saklardık.

--Ne kendimize açıklar, ne de karşıdaki bilirdi.

--Hoş Beytepe Servislerinden inip Kızılay'a yürürken yolarda her gün aynı sözleri ile aynı mağdur rolünü oynayan; çocuğunu hastaneye getirmiş ve memleketi bilmem nereye gidecek, baş örtülü kadının para dilenmesi beklerdi bizi her gün.

--Ne o bıkardı dilenmekten ne de biz sazan gibi ağına düşen iyi niyetli garibanları izlemekten.

--Sonra birden her şey değişti. Sanki bam başka bir zaman dilimine girilmişti. "Nitekim Paşam" kuralları koymuş, yep yeni bir ülke ve toplum oluvermiştik.

--Zaman ile o Müslüm Babanın o "Bu han garip yatağı/ Bülbül derdim ortağı/ Aşkın söyletir beni/ Feryat feryat" diyen, feryat eden şarkıları gitti, yerine;

--Goncimikler geldi. "Bandıra bandıra ye beni

Hiç doyamazsın tadıma/ Bütün numaralar bende

Sen de var benim farkıma/ Kalma sakın başka yerde

Ne işin var başka yerde/ Bandıra bandıra ye beni

Hiç doyamazsın tadıma..." diyen.

--Ve o gündür bu gündür herkes "bandıra bandıra yemekten" ne elleri kaldı batmayan ne de üstleri başları.

--Leyla ile Mecnunlar, Aslı ile Kerem'ler sanki bir öykü değil de masal mış gibi oldu. Hiç olmamış ve yaşanmamış. Ferhat, sanki Şirin için dağları delmemiş gibi ne ferhat kaldı ne ne de şirin, bırakın öykülerini, masalları bile yok artık.

--Yaşar Kemal gibi "o güzel insanlar da, o güzel aşklar ile birlikte  o güzel atlara binip çekip gittiler". Ne o güzel insanlar , ne de o güzel aşklar kaldı burlarda.

--Bandıra bandıra yemekten, herkes ağzına burnuna bulaştırdı o güzel aşkları, sevgileri.  Her şey gibi, aşklar, sevgiler de soysuzlaştı. Yozlaştı.

--Ve kapitalizm birden sevgiyi ve sevgilileri keşfetti. Kendisinin tükettiği insanlığı, sevgiyi ve sevgililiği birden mağazaların vitrinlerinde sundu piyasaya.

--Tv reklamlarında soysuzlaştı sevgi. Mağazalarda piyasaya, pazara düştü, ucuzladı sevgi. Herkesin kendi kendine yaşadığı yalnızlıklarda kaldı sevgi.

--Kadınların yalnızlıklarında koyunlarında; erkeklerin hoyratlıklarında meyhane masalarında eskidi sevgi.

--Heyyy 14 şubat. Bütün öykülerini bırak da gel artık. Baharın tazeliği ve temizliğinde bu güzel insanların gönüllerine. Avuçlarına. Gözlerine. Yüreklerine

--Haydi, sevdayı yeniden yükleyim kervanlara, kucak kucak dolaştırmak yerine gönülden gönüle bir yol yapalım mı? Ne dersiniz!..

--SEVDA YÜKLÜ KERVAN yolcularının SEVGİLİLER GÜNÜ KUTLU OLSUN!..

Yayın Tarihi
14.02.2020
Bu makale 1118 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!