Bu yazın bana kattığı en güzel şey dünyayı, ülkeyi ve insanları bir başka gözle tanımak oldu
--Bazı çizgi resimlerde, öykülerde insanın doğanın en tehlikeli, en yırtıcı ve yok edici yaratık olduğunu yazılır, çizilir idi de ben de biraz abartılı bulurdum.
--Elbette ki yine dünyanın en güzel şeylerini yapan, yaratanların da insanlar olduğunu görüyor ve biliyorum ama, bu yapılan ve onarılması olası olmayan şeyleri görmezlikten gelmemizi sağlamıyor, tam tersine olan kirlilik, yapılan kötü şeyler kör gözlere bile sokulacak boyutlara ulaşıyordu.
--Bütün bunları düşünürken birden aklıma Oktay Akbal'ın, Annesinin sattığı evin parasının bir kısmı ile bastırdığı ve 1950'lerin ikinci dünya savaşı sonrası İstanbul'u ve insanlarını gözlemlediği ve kaleme aldığı öykü kitabı aklıma geldi
--"Önce Ekmekler Bozuldu"!..
--Ekmekler önce bozulduğuna göre, bugünler ne bozuldu da bu şaşkınlıkları yaşıyorum.
--İşin garip tarafı, o günün bozulan ekmekleri ile bugünün bozulan ekmekleri arasında hiç bir bağ, ortak yön yok.
-- O gün bozulan ekmeklerin un kalitesi, yapım yeri ve şekli iken, bugün ise "Genetiği Değiştirilmiş Organizma"lardan yapılmış, insanın sağlığı ile ilgili sorunlar yaratan ekmekler olmuş çıkmış.
-- İster doğada, ister günlük yaşamda bozulma ve çürüme çok hızlı ilerleyen bir süreçtir.
--Bu aralar daha sık söyler oldum, ben 2000'li yıllara, "milenyum'a girerken, çok güzel şeylerin olacağına o kadar çok inanmış ve güvenmiştim ki, inanamazsınız.
--Hele hele ilk çeyreğin, ilk düzünesinde başlayan sürecin her şeyi bu kadar çok çabuk bozup değiştireceği ise aklımın ucundan bile geçmemişti.
--Önce rezidanslar yükseldi. Sonra önlerinde lüks, çok lüks, ultra lüks arabalar çoğaldı.
--Ama içlerinden, rezidanslar kadar özenli, araçlar kadar kaliteli insanlar çıkmadı.
--Hatta uçukluk o boyuta vardı ki, görgüsüzlük kendini "kıroyom ama, para bende" diyerek övünecek boyuta vardırdı.
--Sonra birden genç insanlarımızı tanımlamak gereği duyduk. "X, Y, Z Kuşağı" diye.
--İyiden, güzelden yana bir yaklaşım ve değerlendirme idi ama, bunların analarına, babalarına bakmadık. Okullarına, çevrelerine bakmadık.
--Her zamanki görgusuzluğümüz ve cehaletimiz ile aşağılık kompleksimizin etkisi ile de, her şeyi bir başka tanımlar olduk.
--Ve "gele gele geldik bu güne".
--Sokaklar pis.
--Mahalleler, semtler, küçüklü büyüklü yerleşim yerleri kup kuru, ağaçsız; ve görgüsüzce seçilmiş, komisyonlar alınarak yapılmış yollar ve sokaklarda dolaşır, yaşar olduk.
--Markalı giysilerde, kimliksiz ve kişiliksiz insan sürüsü arasında kaldık. Evet. Kaldık. Hatta imdaaaaaatttttt!...
--Biliyorum bu çığlıklar, yakarışlar boşuna. İnsan, insanın halinden, derdinden anlar.
--Ah be Oktay Akbal, sizler ne şanslı nesiller imişsiniz, sizde yalnız "ekmekler bozulmuş", baksanıza, bizde düzgün, bozulmayan bir şey kalmamış.
--Ekmekler ikinci dünya/paylaşım savaşının etkisi ile bozuldu, ya şimdi olanlar?
--Hitler'in canı sıkılıp da çıkarmamış idi bu savaşı, kapitalizm kendine bir çıkış arıyordu, en kullanışlı kişi de o idi. Musolini'nin neyi eksikti İtalya'da, elbette ki o da ardından gelecekti.
--Önce Amerika artistik bir çıkış yapıp siyaseti artistik hale getirdi. Bizde de dublörler yarattı.
--Ve "sonunda siyaset bozuldu".
--Demokrasiyi "seçim sandığı"dır diye yutturulup, iktidara çöküldükten sonra artık iş işten geçmiş, "atı alan Üsküdar'ın yolunu tutmuştu".
--Artık işin iktidarı, muhalefeti kalmadı, her yerde siyasetin etiği kayboldu. Adamımın adamı, madamımın madamına geldik dayandık.
--Eskiden köpekler evi, köyü, sürüyü korusun diye evcilleştirilmiş hayvanlar idi, şimdi ise insansız insana dost olmaya kadar vardırdık işi.
--Oysa, insan insanın sıcaklığı, yarasının merhemidir. Her şeyden, herkesten korkar kaçar olduk.
--Bütün bunlar güzel şeyler değil. Umut da vaat etmiyor.
--O zaman sorun ne? Çözümü ne ve kimde!..
--Üzgünüm ki, sorun da biziz, çözüm de. Sadece farkındalık, biraz bilgi ve ilgi gerek.
--Sistemi bozan çok üzgünüm ki siyasetin niteliksizliği. Ama bunu da seçen, yapan biziz.
--O yüzden iyi ve güzel şeyler düşlüyor, bekliyor isek önce değişim ve dönüşüme kendimizden başlamak gerekecek.
--Hani eskiler "her şey insandan başlar" derler ya, aynen öyle. Değişim ve dönüşüm bizlerden, yani insandan başlayacak, sonra çevremizi, doğamızı, siyaseti, ülke yönetimimize kadar her şeyi iyi ve güzel yapacağız.
--Ama ilkel duygu, dürtü ve bencilliklerimizi bir kenara bırakıp, BEN YERİNE, BİZ OLARAK.
--Önce şirketler, vakıflar değil, ÖNCE İNSAN diyerek.
--Atalar derler ki: "Bir elin nesi var, iki elin sesi var"
--Siyaseti de, insanı da, toplumu da, ekonomiyi de düzeltmenin, yoluna koymanın şekli BİZLERİN BEN DEĞİL, BİZ OLMASINDAN GEÇİYOR. Yoksa bir seçim daha gelir, sizden öncekilerin sizlere armağan ettiklerini, siz de bu kafa ile gidilir ise, hem kendinize, hem de sizden sonrakilere armağan eder, gidersiniz.
--Karar sizin. Nasıl işinize gelirse.