Geçenlerde bir sahil kasabasında, dalgalarının sesi konuşmalarımıza ritim tutarak içeceklerimizi yudumlarken, çevrede oturanlara şöyle bir baktım. Kasabalı, yerli turist, yabancı turist, geçerken öylesine uğramış bir kaç kişi olsa da kafeterya dolup taşıyordu.
--Düşünen insanlar vardı.
--Kimisi kaygılı gözlerle bakıyordu çevreye, denize, belki de yediği- içtiğinin gelecek hesabına.
--Kimisi de Orhan Veli'nin "Cımbızlı Şiir"i gibiydi.
"Ne atom bombası/ Ne Londra Konferansı/ Bir elinde cımbız,/ Bir elinde ayna;/ Umurunda mı dünya!"
--Evet ya, kimisinin de hiç bir şey umurunda değildi. Ya dertleri yoktu, ya da dertlerinin farkında değillerdi Yahya Kemal Beyatlı'nın dizelerinde ki gibi:
--"Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç/ Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç" modundaydılar.
--Gençlerin ise ayrı ayrı telaşları vardı. Bir şeyler anlatanlar, etrafı kolaçan edenler.
--Yabancılar ise çeşit çeşit idi.
--Eskiden yabancılar ya bir iş için bulunanlar ya da turist gelenlerdi. Şimdi ise, cebine koyduğu birkaç yüz dolar ile kiraladığı otel, pansiyon odasında ya da evde mevsimlerce kalanlardan geçilmiyordu sahil kasaba ve şehirleri.
--Pazar yerlerinde bile, elinde poşet ile alışveriş yapan yabancılar çoktu. Sanılmasın ki yurt dışından gelip buralarda çalışanlar. Değil. Kaldığı, kiraladığı yerde kendi yemeği, günlük atıştırmaları içindi.
--Bir de ağa gibi oturup, yiyip içenler vardı. Hem de kız kıza, erkek erkeğe tek başlarına. Tabi çoğunluk ise, arkadaşları, eşleri ya da yakınları ile gelenlerdi.
--Bir yaşanılan yerlere, bir yaşayanlara bakınca, arkadaşın dediği çıkmaz oldu aklımdan.
--Sonuçta ister genç, ister yaşlı, ister kadın ister erkek olsun bu ülkenin yurttaşlarının yüz ifadelerinde, tavırlarında bir hüzün vardı.
--Yabancılar ise, umurlarında olmayan dünyanın tadını çıkartmakla meşguldürler.
--Bir süre sonra ülkelerine dönecekler, ya çalışacaklar ya da sosyal güvenliklerinin sağladığı olanaklar ile belki de tek odalı sosyal konutlarda/ evlerde ülkelerinin yurttaşı olmanın huzuru ile yaşayıp gidecekler.
--Ülkemde ise, ister sosyal güvenlik kurumlarınca, ister kendi olanakları ile ekonomik durumu yerinde olanların bile, kendilerinden değil, kendi ülkelerinden kaynaklanan bir endişe ve kaygı ile yaşamaya çalışmakta olduklarını görmek çok acı.
--Ülkede doğa, çevre, hava koşulları çok güzeldi ama, genelde ülkenin siyasi durumu, yönetim kaygıları her türlü olumlu şatlara karşın bile, bir çok insanın bu ülkede huzurlu ve mutlu yaşamasına olanak vermiyor.
--Kaygı ve gelecek korkusu içine günleri geçirmekle meşguller.
--Yabancılar bakıp bakıp da, "keşke bu ülkede, bunlar (yabancılar) gibi ben de yabancı olarak, huzur içinde yaşasaydım, sözleri kulaklarımı tırmalıyor.
--Ülkenin ve yurttaşlarının geldiği son durumun bu olması ne acı.