Bazen söz söylemenin anlamsız olduğu yer ve zamanlarda, Anadolu'nun o güzel özlü türkülerinin bir dizesi aklıma gelir.
--Ayıp olmasın diye de "DİYECEĞİM VAR AMMA, ÇOK KALABALIK YERDESİN!.." diye susarım.
--Ayıp olur ise de olsun. Artık diyeceğimi diyeceğim. Kalabalık yerde olsan da olmasan da, bu senin sorunun.
--Peki "sen" kimsin? Yani sorunun muhatabı kim?
--Herkes artık sorunun muhatabı. Sen, o, siz ve onlar.
--Derler ya "Altın kusur olmuş da, sahip çıkanı olmamış".
--Biz de kişiler olarak, toplum olarak aynen öyleyiz.
--Siyasi ilderler, politikacılar, yöneticiler, sokakda ki sıradan adam bile kusurludur ama, biz "sütten çıkmış ak kaşık gibiyizdir". Ne âlâ.
--İster ciddiye alın ister almayın. Ben ortaya salayım da lafı. Gerisi kime kalır ise kalın, kim üsütüne alınır ise alınsın.
--Nereden çıktı bu birleri ya da "bizi suçlama" diyenlere de.
--ABD Başkanı Trump'ın birilerine özenip, İncil ile sov yapmasıyla ilgili, Vatikan'ın iletişim başkanlığına danışmanlık yapan Cizvit(Bir Hırıstiyanlık Tarikatı) Rahip James Martin de şöyle tweet atıyor:
--"Açık konuşayım. Bu mekruhtur. İncil sizin yaslanacağınız bir dekor değildir. Kilise, fotoğrafçılara poz verme sahnesi değildir. Din, siyasi alet değildir. Tanrı sizin oyuncağınız değildir." diye.
--Bu sözü edenlere şapka çıkartırım.
--Bizim de Yaşar Nuri Öztürk Hocamız vardı. Kitabını bile yazdı "Allah ile Aldatmak" diye.
--Siz, samami inanç sahibi iseniz, sizi kandıran, sizi Allah ile, Kutsal Kitaplar ile kandıranlara dur deyin;
--Siz, samimi inancı ve güveni olan siyasi parti ve Lider taraftarı iseniz de, taraftarı olduklarınızın hatalarını ve eksiklerini görün artık. Sizi kullanmalarına izin vermeyin. Sizin ile birlikte hep birlikte canımız yanıyor, yarınlarımız gidiyor.
--Bazı özel sohbetlerimde söylerim.
--Diyelim ki siz, beni kandırdınız. Aldattınız. Ben size kızmam.
--Şaşırıp, hadi canım sen de diyenlere de, gerekçem ise:
--Kardeşim, ben potansiyel salak, aptal isem, siz değil, siz-ben fark etmez bir arkadaşımız, tanıdığımız-tanımadığımız birisi de kandırabilir beni.
--Kişi önce kendini sorgulamlı.
--Ha kendisinde bir sonun yok ise de, elbette ki yanılışın kaynağını araştırmalı, sormalı..
--Yanlış adamları seçiyoruz, kendimize zararı olduğu gibi, eşimize, dostumuza da seçtiklerimizin zararını görmezlikten geliyoruz. Belki de keyif alıyoruz, başkalarına yapılanlardan.
--Bu ne insani ne de medeni bir şey değil.
--Bu memlekette inancına göre Bayram'da , Seyran'da, Cuma'da, Cenaze'de Camiye-Kilisye-Havraya giden insanların olduğu gibi, kendi inancını dilediği yaşayan binlerce insan vardır.
--Biz seçim, tavır ve davranışlarımız ile hiç günahı olmayan insanlara bile kötülük ettiğimizi düşünmez, farkına da varmayız.
--Halk arası muhabbeti ile, "Bakın, elim Gavuru bile ne diyor". Siz daha ne kadar sizi kutsallar ile kandırmlarına izin vereceksiniz.
--İnsanın yeryüzünde var olduğu günden bu yana ister korkudan, ister bir güce sığınma iç güdüsünden olsun hep bir şeylere inancı olmuştur. İnanmıştır.
--Din daha ne kadar zaman daha yoksulların yaşam kaynağı, zenginlerin ve siyasilerin geçim kaynağı olacak. İnacımızı ne zaman vicdanımıza koyup inancımıza göre Kutsalımız, Tanrımız ile aramızdakileri aradan çıkaracağız?
--Mutluyum ki, bir Hırıstıyan Cizvit Papazından önce, Ülkemin bir Din Aliminden de yeter artık "Allah ile Aldatmayın" diyen birisi çıkmış. Bu bile yarınlara umut olmaz mı?
--Ama sorum hala geçerli. Ve sorun sen de.
--Haydi Nazım'dan alıntı yapmayayım da, siz anlayıverin gari. Gari de, Gari, Gari!..