Ben en çok oturup konuşur İken genel konularda ahkam kesip, özele gelince istisna olanlara bayılırım; sanki istisna olmak bir ayrıcalıkmış gibi.
--Tamam Temmuz güneşinde gölgede isen sorun yok, yanmazsın da, güneş görmeyen ağacında meyvesi olmaz ki.
--Demek ki bazen yanmak da gerekecek. Öyle oturup ahkam kesmeden, canın yana yana.
--Ne garip bir ülke olduk çıktık ya. En son Ülke nüfus sayımız; 31 Aralık 2019 tarihi itibarıyla, 2018'e göre 1 milyon 151 bin 115 kişi artarak 83 milyon 154 bin 997 kişi olmuşuz.
--Son gelene 10 Eylül 1961'den Laypzig'den seslenen Nazım Hikmet'ten bir: "hoş geldin bebek
yaşama sırası sende
senin yolunu gözlüyor kuşpalazı boğmaca kara çiçek sıtma
ince hastalık yürek en farktı kanser filan
Işsizlik açlık filan
Tiren kazası otobüs kazası uçak kazası iş kazası yer depremi sel baskını
Kuraklık falan
Karasevda ayyaşlık filan
Polis copu hapishane kapısı falan
Senin yolunu gözlüyor atom bombası falan
Hoş geldin bebek
Yaşama sırası sende
Senin yolunu gözlüyor sosyalizm komünizm filan." diyoruz.
--Evet, hoş geldin bebek, yaşama sırası sende.
--Sana "hoş geldiğin ülkemi anlatayım istersen. Ağlamadan dinle ama. Benim yüreğim yufkadır. Dayanmaz, ben de ağlarım bak.
--Senin dedelerin taaaa Orta Asya Bozkırlarından, kendilerinin ve sürülerinin sayılarının artması, Çinliler gibi komşuları ile kavgaları, Çinlilerin oturgan, senin dedelerin göçebe olduğundan alıp r başını gelmişler oralardan taa buralara, Anadolu’ya.
--Orada kalan Çinli amcalar, bugün dünyanın süper gücü olma yolunda; Babangil ise, raydan çıkmış tiren gibi tangır tungur gidiyorlar bir meçhule de, nereye gittiklerinden haberleri yok.
--O yerlerinde oturan Çinli amcalar var ya, aynı topraklarda MÖ (yanlış anlama bu öküzün Mööö'sü değil, Millattan Önce, yani İsa Doğmadan önce) 1500'lerden bu yana üç farklı dönem yaşayarak geliyorlar. Aynı topraklarda 1912'de kurdukları devlet ise az önce dediğim gibi Dünyanın süper gücü olma yolunda.
--Deden, babangil mi? Onları bana sorma, sana bıraktıkları tarihi okuyunca anlarsın dedelerinin, ninelerinin ne mal olduklarını. Yanlış anlama, bu günün Türkçesinde "ne mal olduğu anlaşılır" diye bir deyim vardır. Ben onu dedim.
--O yüzden sana bir Sertap Erener'in şarkısının iki dizesi ile söyleneyim. "Al yanına kendini kaderini
Dikenlerden esirgesin
Korusun Tanrı seni
Büyü de gel çocuk büyü de gel
Hadi o yolları yürü de gel"
--Aslında bana kalsa gelme diyeceğim sana da, ama sen yine de Ne olursan ol, yine de gel. Bu Ülke, Topraklar, Millet çok güzeldir, Umutsuz ve umutsuz olmayı hak etmiyor.
--Ama şunu da bil, Senin dedelerin bir zaman bu Dünya'nın en güzel yerinde, en güzel Devletini kurmuşlar. Sırtlarında, yıllardır taşıdıkları Arap "dostları" ve son dünyanın kurulduğundan yana var olan emperyalizmin o dönem ki emir erleri gariban Yunan-İtalyan suyun öteki yanında Askerine rağmen.
--Ha ya, sahiden sormadım, kız mı- erkek misin? Ne fark eder ki, 2000'lerden sonra ülkeyi yöneten dedelerin, nasıl olsa herkes aya giderken onlar günah deyip, at ve deve de kalmadığı için yaya gidiyorlar. O son model dedelerin bildiği arabaları görme boş ver. O arabalar kaza yapsın diye Baban, dedenler sigorta namazı kılıp dua ediyorlar. Karıştırma ortalığı. Boş ver dedik ya.
--Bir zamanlar, dedelerin bu topraklarda yaşamayı kardeş olmayı çok istemişler ve onların Atası, Atatürk'ü "bu topraklarda yaşayan ve devletine, milletine sahip çıkan herkese, Türk denir" demiş. Eller de zaten öyle diyorlarmış buralılara.
--Başı açık, anlı açık, aklı hür, vicdanı hür, Köy enstitüleri diye kurdukları ve tüm köylere ışık olan okulları 4 şubatta, 1954 yılının bu günleri kapatmışlar. Daha fazla ışımasınlar diye.
--O yıllar açılan okulların, fabrikaların hepsi kapalı. Şanslı mısın, şansız mı bilemem yaşayıp göreceksin ama, o yıllar İnekler bile kendi topraklarının samanını yerlerdi.
--Buralarda İnek, öküz gibi hayvanlara MAL denilir buralarda. Hatta saf saf, bön bön bakana da, "mal gibi bakma " derler.
--Sen de bana öyle bön, bön mal gibi bakma ya.
--Karı isen Peçen, kara çarşafın, Herif isen de saklın, takken, cübben hayırlı olsun.
--Ha sana dedelerinin orta Asya’dan gelirken başlarında kürkten yapılmış kalpaklı, hançer bıyıklı fotoğraflarını gösterir iseler şaşma emi.
--Artık senin doğduğun yıllardan önce başladı, aslından ve neslinden kaçma, soysuzlaşma. Soysuzlaşan soyluluk.
--Sana bu günler için iyi ve güzel şeyler söylemek isterdim. Ama üzgünüm. Dedelerinin bir sözü vardır. "ele güne uşak olma" diye ama sanırım Baban-Ananlar bunu yanlış anlamışlar. Hani buralarda biz "el - gün" diye bizden olmayan deriz.
--Babangilin Ağa babaları, bu günlerin mimarı Amerikalılara SAM AMCA derlerdi. Sanırım "amca" deyince yanlış anlamışlar, hani "amca", babının yarısıdır ya.
--Onlar, Sam Amcayı babanın kendisi yapmışlar. İstanbul Boğazına gelen Sam Amcanın gemilerini kıble yapıp namaz bile kılan dedelerinden sonra; nasıl olsa yabancı değil diye malı, mülkü ne var ise de amcangile vermişler.
--Sana ne mi kaldı.
--Sana:Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır /bağır /bağır /bağırıyorum.
Koşun/ kurşun/ erit-/ -meğe/ çağırıyorum…
O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem/ gibi/ yana/ yana…
«Deeeert/ çok,
hemdert/ yok»
Yürek-/ -lerin kulak--ları/ sağır…
Hava kurşun gibi ağır…
Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım/ Kerem/ gibi/ yana/ yana.
Ben yanmasam/ sen yanmasan/ biz yanmasak,
nasıl/ çıkar/ karan-/ -lıklar/ aydın-/ -lığa..
Hava toprak gibi gebe./ Hava kurşun gibi ağır.
Bağır/ bağır/ bağır/ bağırıyorum.
Koşun/ kurşun/ erit-/ -meğe
çağırıyorum….."
Diyen, Nazım Dedenden öğüt, KURŞUN ERİTMEK KALDI.
--Benden bağırmak, duyasın diye. Sana ise olanlara bakıp iki hocaya gidip nazar değmesin diye "kurşun döktürmek" mi kalır, yoksa mücadele etmek mi bilemem.