Son zamanlarda ülke gündemi o kadar yoğun ki, herkes kendini o kadar çok önemsiyor, yaptığı işi o kadar çok değerli görüyor ki, kimse kibirinden "burnu yere düşse, eğilip almıyor".
--Ne ülke olmuşuz ya!..
--Adam üç kuruşu üst üste koyamazken, birden "siyasi kariyeri" ile birden lüks arabalar ve konforlu yaşama dalı veriyor.
--Hiç kimse kimseyi kandırmasın. Sokak itleri, kedileri, kargalar bile çöplükte bulduklarını tek başlarına yiyemezler.
--Yedirmezler.
--Kimler mi?
--Etrafta kimler var ise Onlar. Adama sorarlar, "bu değirmenin suyu nereden" diye?
--Hani o türki var ya "Anan çarık giyerdi, bunları unuttun mu? diyen. Çünkü, herkes herkesin anasının zıbınına kadar her şeyini bilir.
--Haa "pudra şekeri" çekmesi ya da bilmem ne içmesi ise bir sonuç!
--Hele bir de, çok önemli bir televizyon kanalının "çok önemli bir programcısı" da aklamak için "çanak sorular" ile aklımız ile alay etmiyor mu!.. Yandı gülüm keten helvası.
--Herkes aklını başına alsa iyi olur.
--Etrafına, konusuna, komşusuna baksa iyi olur. Neredeler ve kimdi, kim oldular. Öyle rezidanslarda, villalarda yaşamak kolay değildir. Burjuva değil iseniz, sonradan görme ile olmaz bu işler.
--Ataların bazı sözlerini çok severim.
--"Hazıra dağ dayanmaz!.."
--Ne kadar aklarsanız aklayın, o kişi "mimlendi mi? " Evet.
--Onun iki seçeneği vardır artık, ya vezir olur, ya da rezil, sefil olmak; arası yok, olmaz da. Toplum işte böyle böyle çürür.
--Ülkenin dünyaca ünlü üniversitesinin profesöründen, öğrencisine, mezunundan, ailesine kadar herkes "kayyum rektör istemiyoruz" diye yırtınıyor. Ancak, bir öğrencinin boğazını sıkan birisinin fotoğrafları ile gündeme gelebiliyor.
--Ama, çulsuz iken, çullu, çarıksız ikem, cepli, çipli olanları televizyonlar ile aklıyorlar. Akıllar durgunluk.
--Çoluğu, çocuğu olan insanlar, buna nasıl izin verebiliyor anlamıyorum. Çürüme bulaşıcıdır. Bir gün sizin kapınıza da dayak verir. Hiç kimse kendini, her şeyden arındırılmış sanmasın
--Bir de şu çok maaş işleri.
--Bu devlette, kimlerin kaç ve ne kadar maaş alacağı yasalar ile belirlenmiştir. Açıp okusunlar. Bu bir.
--Yönetimde açığınız var ise, "hayır" sözcüğü, sizin lügatınızda yoktur. Size verirler "talkımı kendi yutar salkımı". Yersen.
--Ben yıllarını kamuya ve kamu yönetimine harcamış birisi olarak, hiç kimsenin maaşı falan ile de ilgilenmem. Hatta daha da fazlasını veririm Amaaaaaaaaaa!...
--O maaşlarına söz ettiğiniz kişilerin, keşke bir de kamuya verdikleri zararları, yanlış ve yersiz uygulamalarını görseniz, bilseniz, dudağınız uçuklar; o maaşları "helâl olsun" bile dersiniz.
--Yönetim, genellikle "Adillik, Şeffaflık, Hesap verebilirlik ve Sorumluluk." olarak tanımlanır. Ben de diyorum ki hadi canım sende
--Neden mi?
--Çünkü, yönetimin temel ilkeleri "planlama, bütçeleme, organizasyon, uzmanlık, denetleme ve hesap verebilirlik"tir.
--Eskiden "bakkal hesabı" derlerdi.
--Bakkal alır malı getirir, satar parasını cebine atar ve o parayı yer. Yok bu paranın bilmem ne kadarı yeni alınacak malın sermayesi, şu kadar algı-vergi-sigorta falan da demez. Ödeme günü gelince, cebinde ne var ne yoksa olanını öder, kalanını da eşten dosttan alır harç-borç öder gider.
--Bir gün gelir ki, borç "bini aşmış" artık yapacak bir şey kalmış.
--"Devren Satılık Dükkan" ilanı.
--Gerçekten, herkes aklını başına alsa iyi olur. Genel yönetimden, yerel yönetime, hesabı, kitabı olmayan, planlaması ve denetlemesi olmayan işler ile bir yere varılamaz.
--Bu devletin, bakkal dükkanı gibi, "devren satalığı" olmaz.
--MORATORTUM diye bir kavram vardır.
--Hatta size kopya bile veryim. Osmanlı İmparatorluğunda 1875'te moratoryum ilan ediliyor ve1881de Duyun-i Umumi idaresi kuruluyor.
--Peki Türkiye Cumhuriyeti'nde pek söz edilmez de, Türkiye Cumhuriyeti devleti 5 Ağustos 1958'de moratoryum ilân etmiştir. Yapılan yeni anlaşmalar ile de borçların 1971 yılına kadar taksitlendirilmesi sağlanmıştır.
--Ya Mehmet Akif Ersoy neredeyse yüz yıl önce yazdı "Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!/ Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?/ "Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?" diye.
--Ben yöneticiler hiç bir şey demiyorum. Hani bir şarkı vardı ya,
"Arkası gelmez dertlerimin bıktım illallah/ Biri biterken öbürü de başlar vermesin allah/ Böyle gelmiş böyle gidecek korkarım allah/ Yok mu çaresi dostlar fesupanallah
Alemin keyfi yerinde yine maşallah/ Bize de bir gün kader güler güler inşallah/ Böyle gelmiş böyle gidecek korkarım allah/ Yok mu çaresi dostlar fesupanallah" diye;
--Onların keyfi yerinde de, siz ağzına bir parmak bal çalınanlar, size ne oluyor Allah aşkına!..
--Beni yine deli deli yazdırdınız FESUPANALLAH!..