Genelden özele giderek, elbette ki "insanın düşünen bir varlık olduğunu herkes bilir ve bu doğrudur da!..
Ve düşünmek de, "bir yargıya varmak ereğiyle bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki bağlantılardan yararlanarak düşünce üretmek, zihinsel yetiler oluşturmak, muhakeme etmek, aklından geçirmek, zihninde göz önüne getirmek." olduğuna göre, hatta bunu herkesin bir şekilde yaptığına göre, sorun nedir?
Gerçekten sorun da, tam burada.
İnsan, öğrenen, düşünen ve bunların sonucunda da bir şeyler yapan, eden, üreten bir varlık olduğuna göre; bunların hepsi de çok güzel ve olumlu şeyler olduğuna göre sorun nedir?
Hatta her şey bu kadar olumlu ve güzelken, sonucunda olumlu ve güzel olması gerekirken, savaşlar, katliamlar, sömürü, şiddet, açlık, sefalet vb, vb şeyler neden? Neden? Neden!..
İngilizcede "The road to hell is paved with good intentions" diye bir sözcüğün 17. yüzyıldan beri kullanıldığını ve Türkçesinin de, "Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir" olduğu yıllar yıllar önce okuduğumda önce pek şaşırmıştım.
Yöneticilik yapıp, işleri ve süreçleri kontrol etmeye başlayınca, yapılan, yapıldığı sanılan şeylerin, başlangıçta ve düşüncede kötü olmasa da, sonuçlarının olumsuz, kötü olduğunu çok sonra gördüm.
Oysa iyi niyet, görünür sonuçları iyi olacak iş, proje ve düşünceler vardı; ama uygulama başlanınca pek iyi olmayan sonuçları çıktı ortaya. Bu yalnız bende, bizim ülkemizde değil, tüm dünyada da böyleydi.
Nedenine girmeden önce bir iki örnek vermek isterim.
Bizim de "Küçük Amerika" olma hayalimiz vardır ya, işte ilk örneği de oralardan vereyim.
Atatürk, işgal edilmiş Osmanlı topraklardan, nasıl bir bağımsız cumhuriyet ve devlet yaratırım diye çabalarken, 4 Temmuz 1776'da kurulan ABD'de 1919'da, suç oranının azaltma ve alkol tüketimiyle ilgili diğer sorunları çözme amacıyla bir "YASAK" programı başlatılır. Başlangıçta niyetler gayet iyidir. Ülke genelinde Alkol ve alkollü içki satılmayacak, bunun sonucu insanlar içip, sarhoş olup suç işlemiyeceklerdi. Bizde yapılsa, bir de "günah işlemesinler" denilirdi.
Peki böyle bir uygulamanın sonuçları ne olmuştur sizce?
Hani, Türkçede bir söz vardır, "Allah beterinden saklasın" diye. İşte sonuç da tam böyle olur. Alkolü yasakladığını düşünen hükümet, bu kere de alkol satan bir sektör yaratır. MAFYA!.. On yıldan fazla uğraşır mafya sorunu çözmek için.
Şimdi birlerinin de aklına "dindar ve kindar nesiller yetiştirmek" için her şeyi yapanların, "deist", Ülke tarihinin en büyük soygunlarını yapan, ülke hazinesini harca bağlayan, dilediği han, hamam, televizyon, gazete, otel, fabrikaya ÇÖKEN;
Halka başka naralar atıp, Amerika'da barmenlik, tercümanlık yapıp Türkiye'de ""Her Cuma bir ayet sallıyorum, bakara makara" dediği "rivayet edilenlerin", bakanlık yaptığı, çalıp sadakasını, zekat ve fitresini verince günahların affedildiğini düşünenlerin olduğu bir ülke haline geldik mi gerçekten; yoksa, bu bir rüya mı?
Son bir örnek, Çin’in kurucusu Mao, Ülkesinde Pirinç üretimini olumsuz etkileyen sineklerin, farelerin ve serçelerin kökünü kazıyarak sorunu çözmek için bir "İleriye Dönük Büyük Sıçrama" programı hazırlar. Çözüm önerisi ise, "Dört Haşere" projesidir.
Projede adı geçen haşereler sivrisinekler, karasinekler, fareler ve serçelerdir. Proje uygulamaya konulur ve sonucunda, Çin'de 23 milyon kuş ölür.
Bu canlıların yok edilmesi ile birdenbire ortaya böcek sürüleri çıkar, ardından çekirge istilası ve en sonunda da sümüklü böcek salgını.
Kuşların kökü kazınmamış olsa bu hayvanlar bunları yiyecekler ama ortada kuş kalmamış ki. Bu ekolojik felaketin sonucunda 1958-1961 yılları arasında Çin'de açlık ve kıtlıktan 20-45 milyon arasında Çinli ölür
Bunun üzerine Çin, Sovyetler Birliği’nden kuş ithal ederek sorunu çözmeye çalışır. O yüzden batılılar,, "Tanrı bizi iyi niyetlilerden korusun” derler.
Bu kadar safsatayı neden mi yazdım. Dün, son zamanlarda sık sık katıldığım zoom toplantılarının birine daha katıldım ve izledim. Sunumu üstlenen akademisyen, organizasyonu yapanlar gerçekten mükemmeldi. Katılımcılarda.
Sunumun bitiminde, katılımcıların da katkısı olsun diye konuşmak isteyenler konuşturuldu. Elbette ki özel iş yaşamlarında çok başarılı idiler. Şirketlerine milyonlarca lira/dolar/avro kâr elde ettirmişlerdir.
Sosyal ve siyasal olaylara getirdikleri çözüm önerileri ya da düşünceleri ise tam da bu iki tümceyi beynime kazıdı.
"Tanrı bizi iyi niyetlilerden korusun” ve "Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir" sözleri ne kadar da önemliymiş!..
Eğitim, bilgi, öğrenme elbette ki çok güzel şeyler. Ama yol ve yönetimi de en az bunlar kadar önemli. Sonra da bunları yoracak, harmanlayıp analiz-sentez edecek bir DÜŞÜNME YÖNETİMİ gerekir.
Ne demişti tavşan Alis'e, "Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yok"!..
Evet ya, doğru düşünmeyi bilmiyor, insani bir vicdan taşımıyor ve kendimizden başkasını yok sayıyor isek, bu yol bir yere çıkmıyor.
O yüzden ülke olarak hep birlikte, "Dön Baba, başa dönelim" şarkılarını söyleyip duruyoruz.