BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Cahille Sohbet Güçtür…

PROF. DR. RAMAZAN DEMİR

(Güzel dil "Türkçe" bize, başka dil "gece" bize) Deyişini çok beğenir ve önemserim. Çünkü ‘bir milleti yok etmek isterseniz, önce o milletin dili ve müziği ile oynayın, onları yozlaştırın’ mealinde anonim ifadeleri sıkça okumuş, ya da duymuş olabilirsiniz. Bu bilgece ifadeler yazılıp söylenmeseydi bizler de bilemeyecektik...

Bilgi ve bilim paylaşıldıkça değerlidir ve anlam kazanır; bilgi de amacına ulaşmış olur... Tabiidir ki bilmek için öğrenmek gerek, öğrenmek için de okumak gerek... Okumazsanız “cahil” damgası yersiniz...

Sırası gelmişken cahil kişi ile anlaşmak ne kadar zor olduğunu öz olarak ifade eden şu söyleme kulak verelim; “cahille sohbet etmek güçtür bilene; çünkü cahil söyler ne gelirse diline...” Bu noktadan hareketle, dil ve bilgi cahili olan insanlara siz ne anlatabilirsiniz ki?

Güzel Türkçemizle okuyup yazmak... Yozlaştırılan Türkçe düşmanı saldırganlara dikkat çekmek gerek... Etrafınıza bakınız; Türkçe yerine ne kadar “uyduruk” ve yabancı özentisi ifadelerin kullandığını göreceksiniz... Hem de ifadenin Türkçesi varken, özellikle kendinden “keramet” vehmettirmek kompleksiyle yabancı ya da özenti kelimeleri kullanmaya meyilli olmak çok dikkat çekicidir...

Bilindiği üzere yeryüzünde okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan yegâne dil Türkçedir. Türkçenin tarihini, yaygınlığını, diğer dillerle ilişkisini, birçok kavme-millete- “anadil” oluşunu ve birçok yeni dillerin oluşmasına da orijinlik yaptığını burada ifade etmem, çok abartı sayılmaz... Bu dilin uzmanı erbaplar var... Türkçenin temsil ettiği ve günümüze taşıdığı derin anlam yüklerini öğrendikçe insan kendini koca bir okyanusun içinde bir plankton olarak hissediyor...

Bilgi paylaşımı…

Temel felsefe olarak kabullendiğim “bilgi paylaşıldıkça bilgidir” ilkesinden hareketle; beyinsel birikimlerimizi, düşüncelerimizi insanlarla paylaşmak bir özveri olduğu kadar bilim ve bilgi sahibi kâmil insanların temel görevlerindendir de... Bu bilgi paylaşımı sırasında yanlış anlaşılmalar ve yöntemler olmamalıdır; o takdirde karşıdakinin hevesi de şevki de kırılabilir...

Bilgi paylaşımı, insanların aklını çeldirmeye yönelik sürekli yapılan psikolojik baskılar noktasında olmamalıdır. Bu bağlamda, Ülkemi bekleyen “girdabın” riskini bilmek ve yanlışı doğruya tercih edenleri, içine düştükleri yanlıştan geri çekmek için uyarmak, her aydın insanın üstüne düşen bir görevdir. Bunu yaparken de Türkçeyi en iyi ve etkili şekilde kullanmak herkesin görevidir... Türkçe yoksa Türk milleti de yoktur...

Aydın sorumluluğu…

Ülkemi, girdaba doğru sürüklenme potansiyelini çoğaltan bazı “ekran baykuşları” aracıyla yapılan telkinlerin yanlışlığı fark edilmelidir. Bu baykuşlar tarafından her akşam geç saatlere kadar renkli cam aracıyla evlerimizin içine girerek milletin kulağını tırmalayan uğursuz söylemlerine dikkat etmek gerek. Buna aracı olanlar da sorumluluk altındadır... Akıl çeldirici değerlendirmelerine karşılık doğru ve etkili yanıt vermek her vatansever aydın ve akademisyenin görevidir. Bunu yaparken Türkçenin doğru kullanımına da dikkat etmek gerek...

Bir akademisyenin görevi sadece alan dersini vermek ve makale yazmak değildir; bunları zaten yapacaktır; yapmaya mecburdur; asli görevidir; ekmek teknesi onları yapmaya mecbur kılar...

Diğer asli bir görevi daha var akademisyenin ve dahi aydının; ülkenin gidişatı hakkında halkını bilgilendirmek, aydınlatmaktır; böylece düşmanların oyununu bozmaktır... Bunun için görevi olan “aydınlatma” işlevini etkili olarak yapmak ve sürdürmek... Bu görev, aydın kişi olmanın sorumluluğudur, aynı zamanda... Renkli ekranın meczup baykuşların salyalarla dışa vurulan kin ve nefret dolu ifadelerine doğrudan yanıt vermek aydınlatıcı olacağını da hatırlamak gerek...