BİLİMSEL DÜŞÜNCE

İsyanlardaki Kadın: Bir Analiz…

(Deneme…)

Hayatın her türlü çilesini yaşamış ve yaşamaya devam eden vefakâr ve dahi cefakâr kadın…

Sesini bir türlü duyuramayan, dinletemeyen kadın…

Kalbi aşk yanıklarıyla, sinesi gönül kırıklarıyla ören yerine dönmüş kadın…

Ruhunun darlığında sığınacak dost yürek arayan kadın…

İsyanlarla daraldığı anlarda, çıkış kapısı, sığınacak siper, kendinden kaçış bahanesi arayan kadın…

Çok şey hissedip de hiç birini ifade edemeyen kadın.

Çok şeyi düşünüp de hisseden, fakat hiçbir şeyini yazamayan kadın…

Evet, sen bu anlarında hep ağlarsın, içine akıttığın gözyaşlarıyla ağlarsın, göz pınarların şenlendirmeden bilen bilir belki senin çektiğin çileyi…

Böylesine mutsuzluk ve umutsuzluk bulutlarının tepende dolaştığı, etrafında uğursuzlukların kol gezdiği kadın; sen pek çok şeyi düşünürsün, pek çok şey gelir aklına; iyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla milyonlarcası…

Her telden, her boydan, her renkten…

Ama hiç birini yapamazsın…

Çaresizliğine lanetler okursun, hakaretler yağdırırsın, beddualar, küfürler edersin hayalindeki düşmana, olumsuz yazılmış yazgına kızarsın…

İç çatışmalara sürükleyen olumsuzluklar aklını, tahammül gücünü, isyandaki ruhunu zorlar, yeni çıkmazlara sokar seni…

Bu sefer dönersin kendine teselli aramaya; Tanrı'ya yalvarışlar, dualarla yakarışlara başlarsın iç hesaplaşmalara...

Sorular sorarsın yazgına yönelik; “neden hep ben” diye sorgularsın…

İsyanlardasın; kendine, çevrene, dünyaya, yaşadıklarına…

Aklındakileri, ruhunu cendereye sokan karabasanları anlatamazsın kimseye, çünkü seni anlayacak, senin farklılığını fark edecek muhatap bulamazsın…

Hep öyle oldu bugüne kadar…

Seni hiç anlamayacaklarmış gibi bir his uyanır içinden, ona takılırsın, boğazındaki düğümler çoğalmaya başlar…

Yutkunarak çözmek istersin bu düğümleri, çözemezsin zira onlar fizyolojik düğümler değil, kadınlığın-kadınlık hislerin sıkıştığı cendereye olan isyanın düğümleri…

Daraldığını, nefessiz kalacağını, boğulacağını hissedersin oluşan bu düğümlerden dolayı boğazının…

Soğuk terler boşalır tüm bedeninden, vücudunun en mahrem yerleri bile korku terleriyle ıslanır…

Sesin kısıktır sanırsın, konuşamayacağın hissini alırsın…

Çünkü isyanlardasın…

Fakat seslendiremezsin içinden kaynayanları…

Tıkanır boğazın…

***

Haykırmak isteyip de haykıramadığın, söyleyemediğin duygu volkanını baskılarsın, yine içindeki kilitli kutuya hapsedersin, vurursun çifte kilidi üzerine…

Öylesine daralırsın ki gecenin karanlığında yol verecek bir ışık ararsın, ama nafile…

“İşte, öyle bir şey” deyip gecenin zifiri karanlığına hapsedersin kendini...

İsyanlardasın çünkü sesin, sessizliğine mahkûm olmuş isyanları yaşarsın…

Hırçınlaşırsın, etrafında ne var-ne yok kırıp dökmek, yakıp yıkmak gelir içinden, ama yapamazsın…

İsyanlardasın, ama sessiz ve sedasız…

Tüm bunlar yorar beynini, ruhunu ve yüreğini…

Bedenini, kamyon üstünden geçmişçesine yorgun ve argın hissedersin…

İsyanlardasın, içine sığmayan içindeki volkanla savaşarak bitkin düşersin…

“Şeytan diyor ki” diye başlarsın söylenmeye bir yanınla; “çık yak, yık şu köhnemiş çileli dünyayı” diye…

Önüne ne gelirse yak, yık, vur, kır diye…

Bırak kendini karanlıklara, kentin sahipsiz ve kimsesiz sokaklarına diye…

Tek ve yegâne sahibi, muktediri ol bu sokakların bu gece…

Nara at; “heyyyt … Var mı bana yan bakan… Yakarım ulan…” diye…

Bunları istersin isyanlardaki yüreğinle…

***

Düşündükçe uğradığın ihanetleri, yaşadığın kalleşlikleri, gördüğün zararları…

Yalnızlığın gelir aklına; sahipsizliğin, öteleyişin…

Kimseyi sevmemek, saymamak, sahiplenmemek…

Gülmemek, destek olmamak, dertleriyle dertlenmemek gelir aklına kimseyle…

Bunlar seni çok hırpaladı…

Güvendiklerin ihanet etti, onların tepelerine buzlu karlar yağdı, canını yaktılar, güvenmenin güvensizliğini yaşadın…

Her halde kendini bir yerlere koyup şekillendirmek çaresizliğin sonucu, elinin mahkûmiyeti…

İsyanlarda da olsan seni frenleyenler var…

Mecbur eden ayaktaki palangalar senin isyanlarını frenliyor…

Kimlik, kişilik değişimi yaşıyorsun zaman-zaman duygularda…

Hüzünlü bir ruh halin birden “kahkaha atan” kimliğe dönüşüyor…

Kamufle etmek için isyanlarını, yeni bir maske takınırsın, “mutluluk” maskesi…

“Aşk” maskesiyle avunarak…

Seni isyanlara mahkûm eden mecburiyetler…

Bazen “keşke” ile başlayan pişmanlıklar…

Ve kararsızlıklar…

Anlık, fakat hiç bitmeyen ruh halinle yaşıyorsun, aldanıyorsun “mecbursun bu hayata” diyen Bâtıni sesin dalgasına…

Tamamı olmasa da yaşadığın bu hallerin seni çıkmazlara sürüklüyor, isyanlardasın, bilmedik çılgınlıklar gelip aklından geçiyor… Etrafındakiler ne seni anlıyor ne de içine düştüğün iç çatışmanın farkındalar… Hep senden almak, hep senin verici olmanı ister halleri seni çileden çıkarıyor… İsyanlardasın…

İsyanların derecesi, şiddeti duruldukça kendine geliyorsun ve içinde bulunduğun durumu kabulleniyorsun. Sonra bir hayal âlemine yeniden dalıyorsun; geçmişten gelen yaşanmışlıkları yeniden dillendiriyorsun.

Ve diyorsun ki;

Yalanın Batsın…

Yalanlarını, ihanetlerini düşündüm, // Beni sevemeyişini de… // Yine de zapt edemiyorum kendimi // Bilerek kollarına atıyorum kendimi. // Bir an için umutlanıyorum, // Yeminlerine inanıyorum, // Senden kaçışımı erteliyorum. // Bir saniye seninle göz göze gelince, // Bedenimi, ruhumu sarman öyle güzel ki... // Gidersen, öleceğimi sandığımdan, // Kalman için susuyorum... // Sustukça isyanlarım tepiniyor üzerimde, // Acıyor yüreğim, benliğim… // “Dur” bile diyemiyorum, “yapma” diyemiyorum... // “Seviyorum” diyebilmek için çırpınıyorsun… //...

***

İnsanların bakışları senin üzerinde birer ok, // Kanatıyor yüreğini, korkutuyor benliğini // Sonra dermen niyetine dokunuyor yarana... // Yanık yüreğini tekrar kanatıyor. // Ve koşarak uzaklaşıyorsun önce, // Daha göz menzilden çıkmadan // Ölürcesine sevgiye esir geri dönüyorsun. // İsyanları unutmuş olarak… // Söylediklerini unutup // Duymak istediklerini, işitiyorsun… // Yokluğunu, yarım kalacağın fikri geliyor aklına // Ve hep onu suçlama hissi egemen oluyor benliğine...

***

İçindeki çatışmalarınla baş başa kaldığında, kendini sorguladığında, iç dünyana bir yansıma tuttuğunda, bir gerçeği fark ediyorsun; her gün biraz daha gerçek kişiliğinle farklaştığını, yabancılaştığını hissediyorsun, çünkü isyanlardasın...

Değişmeyen, yabancılaşmayan şey ise yüreğine yerleşmiş, işgal etmiş “Kaf dağı” fevkinde büyük bir sevdanın varlığı…

Buna rağmen uzaklaşmak istediğin bu sevdadan uzaklaşamadığının bedeli olarak kendine yakıştırdığın “korkaklık” sıfatı...

Ne sen, ne de sevdan bir yere sığamıyorsunuz, zifiri karanlık gecelere sığamadığınız gibi…

Bu gerçek bir meltem serinliğiyle yüzünü yalayarak esip geçiyor…

Çünkü seni o sevdadan uzaklaştıracak ne söyleyecek sözün ne tartışacak sebebin var…

Geri adımlarla gelmenin çelişkisi, benliğindeki yoğun sevdanın sonucu kalmanın verdiği his, korkaklıkla pişmanlık arasında seni gülümsetecek bir neden de yok…

Tutkun olduğun sevdanın yokluğunda canının nasıl yanacağını bildiğin için kalmak gerektiğini düşünürken, birden bunun da bir acizlik olduğu aklına geliyor…

Bu acizliği yaşamına, gençliğine, hayallerine reva gördüğün bir “kahpelik” olarak algılaman seni yeni çıkmazlara sürüklüyor…

Çünkü isyanlardasın…

***

Direnmek, özünün özü, yüreklilik mizacın ve inadın…

Tıpkı oyuncağı alınan inatçı melek çocuk örneğisin sen…

Pes etmek yok, inatla ve ısrarla savaşmayı tercih edişin yaratılışın özelliği, farklı duyguların dışarıya yansıması halinin alter-kişiliklere meydan okuma ve asla yenilmemek üzerine yeminin…

Kolayı değil, zoru başarmaya içilmiş anttan vazgeçmeyişin…

Ne olursa olsun, göreceğin zararın derecesi ne olursa olsun, yanan diline rağmen içmemeye yeminli suya olan direncin, sevdanın uğruna yediğin darbeler, takılan çelmeklere rağmen koşarak yoluna devam etme arzun, düştüğünde yeniden kalkıp koşmaya devam etme iraden seni güçlü kılmakta...

Tüm bu iç çatışmalar ve mücadeleler, tutkunu olduğun sevdanın, aşkın, sevginin muhatabı sevgiliyi incitecek diye vazgeçemediğin büyük aşkını yaşamaya azimli oluşun iyi bir örnek kişilik…

***

Ve sonunda…

Ama yine de gitmek var aklında // Bazen de olsa kaçıp kurtulmak var gönlünde, // Sıkıştığın cendereden kurtulmak için… // Kandırdıkça kendini kaçmak istiyorsun, // Sonra hemen vazgeçiyorsun, // Kendini kandırmaya bir daha fırsat vermemek üzere… // Tutkunu olduğun sevdanın göz hapsine girmeden… // Derken bir sinyal çakıyor zihninden // Kendini işe yaramaz bir nesne olduğunu // Yeniden kullanılmaya meydan vermemek için, // Gitmeye yeniden kalkışın, korkuların üzerine yürüyüşün // Egemen oluyor benliğine // Kalmamak adına, gitmek adına... // Çünkü isyanlardasın…

R. Demir

(Not: Bu analiz hayali bir analiz olup herhangi bir birey konu bahis değildir. Deneme nitelikli bir çalışma...)

Yayın Tarihi
16.11.2019
Bu makale 1289 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!