BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Tarihe Bak Hizaya Gel! (1)

Osmanlının son dönemine bakıyorum, özellikle 1. Dünya Savaşı sırasında olup bitenlere bakıyorum, hayrete düşüyorum çünkü bugün kapısına gittiğimiz para “dilendiğimiz” Araplar neler yapmamışlar ki? İngilizlerle işbirliği yapan bu Araplar, bilinen çöllerinde, kanal bölgesinde, Medine’de Türk'ü kahpece arkadan hançerlemişler. 
Doğu Anadolu’ya bakıyorum; Çarlık Rusya’nın ana amacı olan sıcak denizlere inmek için Kafkaslar üzerinden gelerek Ermeni Taşnak çeteleriyle iş birli yapmış Türk, Kürt ayırımı yapmadan Müslüman sivil halkı katletmişler. Resmen Doğu Anadolu'yu kana bulamışlar; Van isyanı, Erzincan, Kars katliamları. Bunları okuyup yazdıkça insanın kanı donuyor! 
Anadolu’nun konuk halkları Rumlar, Makedonlar, Yunanlılar İngilizlerle birleşmiş Türk’ü köşeye sıkıştırıyor. Yetmemiş, 15 mayıs 1919’da İzmir’e çıkmışlar işgal başlamış, “Küçük Asya Ordusu” isimli ordusuyla Yunan palikaryası Batı Anadolu’yu tamamen işgal edip Türk’ü Anadolu’da boğmak istemiş! 
*
Genel manzara korkunç ve ürkütücü, ortaçağıdan kallma bir yaşam ve ekonomik düzeyli toplumun yaşadığu Anadolu’nun mahvolmadık, yıkılmadık, yanmadık, kan dökülmedik hiçbir yeri, yöresi kalmamış. Osmanlının başkenti İstanbul bile işgal altında, padişah efendi canını kurtarmak için başkentin anahtarını işgalci düşmanın komutanına teslim ederek, düşman zırhlısına sığınmış, ülkeyi terk ediyor!.. 
Savaşlardan yorgun, bitkin, yarısı çocuk ve kadınlardan oluşan savaş artığı bir nüfus Anadolu'nun en bitkin ve yoksul haliyle “imdat” diyor! 
Bu nüfusun yaklaşık yüzde doksan beşi okur-yazar değil, halk tam anlamıyla yorgun, yoksul, bitkin ve umutsuz...
Düşünüyorum; böyle bir durumdayken nasıl olmuş da kurtulmuşuz ve bugünlere gelmişiz?
Bu halleri düşündükçe şaşıp kalmamak mümkün değil! 
Yoksa bir mucize mi oldu, gökten kanatlı melekler mi gelip kurtardı bu ülkeyi, hafızam almıyor!
Sonra aklıma geliyor; şu işgalci Yunan palikaryasını nasıl olmuş da denize döküp onların şahsında emperyalistleri hizaya getirmişiz?
Hani padişahın anahtarını teslim ettiği İstanbul’dan şu işgalci İngiliz kim tarafından ve nasıl çıkarıldı? Peki, hal böyle iken nasıl olmuş da dünyanın süper güçleriyle eşit şartlarda, aynı masada oturup tartışmış, müzakereler yürütmüşüz? 
Lozan’da, Mudanya’da neler olmamış ki!..
Evet, işte bunları düşünüyorum!
1919’un 19 Mayıs’ında Samsun’da başlayan kurtuluş kareketi, kurtarılmayı bekleyen Anadolu’ya yakılan ilk ateşin aleve döndüğü bir sürecin sonunda, 9 Eylül günü İzmir’de ,1922 de sonlanıyor!.. Bandırma Bapuru 16 Mayıs günü yola çıktığı andan itibaren kurtuluş savaşı başlamıştır.  Bu tarihten itibaren üç yıl, üç ay, 24 gün süren bir kurtuluş savaşı… 
Hani bazı sapkın sünger beyinliler diyor ya, “Kurtuluş Savaşı olmadı, hepsi yalan” diye...
*
Ve geliyoruz yeni bir seneye, 1923’a…
Yine düşünüyorum ve geçmişe bir yolculuk yapıyorum.
Anadolu'da kalan savaş artığı bir nüfus, yaklaşık 13 milyon civarında insan yaşıyor; tamamına yakını kıtlık içinde, hastalıklı, fakir, yoksul ve acınacak halde… 
Para mı onu bilen de bulan da yok halk arasında.. 
Bu savaş mağduru halkın %95’i elifi görse mertek sanacak kadar cahil ve olayın nedenini anlayacak kadar muhakeme kabiliyetinden yoksun!..
Böyle bir manzara karşısında siz olsanız ne yapardınız, kurtarıcı kadro ne yapacaktı?..
*
Püsküllü fesliler, sarıklı keşişler, kıl suratlı nursuzlar ‘neden demokrasi yapmadı’ diye haram yüklü işkembeden savurma yapıyorlar! 
Ne yapacaklarını zamanla görülecekti fakat 2022 yılında, bitkisel hayata mahkum olmuş, hayatı boyunca hiçbir şey üretmemiş, halkın sırtından geçinmiş bir tarikat şeyhinin peşinde devletin başındakiler de dahil on bin insanın takıldığı bir kafa yapısındaki topluma, 1923 yılında, yani 100 yıl önce demokrasi, demokratik seçimle yönetimi sağlamak!.. Bu mantık şuna benzer; Fatih Sultan Mehmet’e neden cumhuriyet kurmadın demek gibidir! Geçelim bu sünger beyinlileri.
*
Kurtarıcılar ne şeyhti ne evliyaydılar ne de uçan meleklerdi! Nuru kendinden menkul nurcu tarikatının ardına bu kadar adam takılmışken, 1923'ün yanmış, yıkılmış Anadolu'sunda nasıl demokrasi kurulup yaşatılacaktı?
Daha cumhuriyet kurulmamış; her şey Osmanlıya göre… 
Örneğin ekonomik olarak ne fabrikan ne küçük işletmeler ne de büyük sermayelerin oluşturduğu bir düzey var…
Övünç kaynağımız, bizde kalan/olan değerlerin başında 1923’de kurulan Cumhuriyet ve onun kazanımlarına savaş açan midesiyle düşünen varlıkların sayısal artığı bu ülkenin geleceğini bugün hala tehlikeye sokuyor. 
Ayrıca, savaşları anlatan bu soruna da çözüm olmalıdır. Birbirinin, komşunun, yol arkadaşının kendi ortamında boğazlandığı iç savaşlardan bahsediliyor o Cumhuriyet kurulurken. Cahiller açıp okusunlar Padişah onayı ve İngiliz desteğiyle başlatılan iç kalkışmaları... 
Henüz kurulmuş bir ulus devletin idare şekli olan Cumhuriyete 1925’te yine İngilizlerin desteğinde bir Şeyh Sait İsyanı başlıyor. Bitlis’ten Elazığ’a kadar binlerce Türk’ün başı kesiliyor. Ardından yeni iç savaş tehlikeleri baş gösteriyor!
Anadolu'yu mezbahaya döndüren dış savaşlardan yeni çıkmış bir halkı yeni savaşlara sürüklemeye ne takati ne askeri ne mühimmat vardı. 
Pek ne yapacaksınız?
*
Toplum çaresiz, binlerce işsiz var ve bunlar destek arıyor, ama iş verecek adres bulunamıyor! 
Çünkü ekonomiyi canlandıracak iş yeri, iş adamın yok!.. Endişelenmemek mümkün mü? 
Cumhuriyetin kurulduğu günün ertesi akşamı ülkenin genel manzarası bir ortaçağ ülkesinin durumunu gösteriyordu. (Cumhuriyete kalan miras, paylaşımlarımız okunmalıdır)
Kalkınmak için, üretim için mühendisliğin her bilim dalından elemanın yok! 
İlginçtir; Cumhuriyet döneminde devletin kendi elemanı ve üretimiyle yaptığı ilk bina Ayaş Ten İstasyonu Binasıdır, bunu kaç kişi biliyor ve cumhuriyetin ilk yıllarında coşkulu bir törenle açılışı yapılır. Ülkenin her yerinde trahom, verem, sıtma, tifüs, tifo yaygın ama doktor yok, uzman hekim yok, ebe yok, hemşire yok, hastane yok!
Ticaret yapıp ekonomik kalkınmaya katkı yapacak tüccar yok… 
Baraj olmadığı için hidroelektrik üretim yok ve ülkenin sadece iki kentinde ve bir kasabasında sınırlı saatlerde aydınlatma aracı elektrik var! 
Kadının nüfusta birey bile sayılmadığı bir imparatorluktan geriye kalan kadınların çarşaf giyimini zorunlu kılan kadına bir bakış açısı var. Medeni yasa hükümleri yerine “şer-i” kurallar uygulanarak poligamik/çok eşlilik yöntem uygulanıyor dolayısıyla erkekler dört kadın alıyor.
Yurttaşlık, üniversite yasaları yok. Ülkenin finansman kuruluşları olan milli bir banka yok, ülkenin ekonomisini kontrol eden para birimine yön veren bir merkez bankası da yok! 
Devletin iskeletini oluşturan kurumlar olmadığı gibi bunları yönetebilecek ne bürokratı ne de zengin bir sermaye kesimi var!
Batıdaki gibi sanayileşmiş bir toplum ve bu toplumun eğitimli, bilinçli bir proletaryası da yok, bu ülkenin zirai ve sanayi kuruluşları da yok, kara saban var. 
Peki, ne yapmalıydılar, siz olsanız ne yapardınız?
(Devamı var)

Yayın Tarihi
27.09.2022
Bu makale 587 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!