Eeeee artık tarihin derinliklerinden gelen ve bize armağan edilen şu Pandemi Koronavirüs yokmu, tüm alışkanlıklarımızı değiştirdi.
--Dostlarla, Arkadaşlarla hatta Anamız, Babamızla bile öpüşmeyi, sarılmayı, toklaşmayı vs, vs bir çok şeyi unuttuk neredeyse.
--Gezme, tozma, yeme, içme, tatil, yolculuk ne varsa hepsi değişti.
--Geçenlerde bir kitapçının önünden geçerken evde o kadar okumadığım kitabım varken bir bakayım diye içeri girdim.
--Yeni yayınlar, en çok okunanlar, yerli yazarlar, çeviriler ve benzer raflar dolusu kitaplar, dergiler içim geçti.
--Bu koronavirüs kitapçıya gitme alışkanlığımızı bile etkilemiş. İnternetten e-kitap okuma, kargo ile sipariş kitaplar derken, uzun aradan sonra ilk kez kitaplarla yüzyüze gelmek beni etkiledi.
--O kadar çok adını duyduğum duymadığım, bildiğim bilmediğim yazarın kitabı olmuş ki, çok sevindim.
--Sonra, beni seven, düşünen ve inan dost ve arkadaşlarımın "Sen de şu yazdıklarını bir kitapta topla" dedikleri aklıma geldi.
--Aslında yazdıklarımı toplayabilirim ya da kafamda kurduğum senaryoyu birkaç ayda sayfalara dökebilirim.
--Sonra düşündüm. İnsanlar benim yazdığım kitabı neden alsınlar. Yani yazdığım, bastığım kitabın bir amacı ve okuyucunun da bir sebebi olması gerek diye düşündüm.
--Bu işin başka bir boyutu ama, bu aralar herkesin, her yerde okuduğu, dinlediği, izlediği yeni partiler modası var. Yani yeni partiler kurmak moda olmaya başladı, başlayacak da.
--Ben yazacağım bir kitap için bile, okur neden benim kitabımı alsın ve okusun derken, yeni bir parti neden kurulsun; amacı, seçmen kitlesi ve hedef kitlesi ne ve kimler olur ki diye düşündüm.
--Burada iki etmen hemen karşımıza çıkıyor. Az gelişmiş bir toplum olarak hakim sınıf ve çıkar gruplarının etki alanına girmiş siyasi parti görünümlü örgütlerin ortalıkda bol olması.
--Birisi bir iş yapmak isterken hep düşünürüm. Bu kişi, daha önceden bir iş yapıp, taşın altına elini koymuş mu diye.
--Ben Ankara'da bir
Antalyalılarevi
açtım dost, arkadaş ve hemşehrilerimin desteği ile, anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. Şimdi de ayakta ve açıkta kalsın diye sevgili Dostum
Hüseyin Sakarya
'nın anasından emdiği süt burnundan geliyor.
--Yıllardır sıkıntılı dönem geçişlerinde siyasetin bir yerinde yer almış, paye kapmış ya da hak etmiş dost ve arkadaşlarımdan hep duyarım, filan tanıdık iş adamı, sonderce iyi niyetli ve yurtsever bir tavır ile, "Bu Ülkenin sizin gibi iyi niyetli ve çalışkan kişilere ihtiyacı var, bir parti kurun, gerisine karışmayın" denildiğini
--Yeni bir kitap yazmak, yeni parti kurmak vs, vs sorun değil. "Burada kimin ne derdine derman olacak" sorusu daha önemli.
--Önce SİYASİ PARTİ nedir sorusunun orta noktasında buluşalım.
--Siyasî parti:Benzer siyasî görüşleri paylaşan kişilerin, ülkenin yönetiminde söz sahibi olmak üzere kurdukları örgüttür.
--Bu yaklaşıma, aşurdir diyeceğim ama, içine her şey konulduğu sanılan aşurenin bile bir yapım kuralı, içine konulanı, tadı tuzu ve lezzeti vardır. Bir işe, olaya "Aşure oldu" sözü de sevmem. İçine çok şey konulması başka, uyumlu konulması başka.
--Siyasi partiler, adı üstünde temsil ettiği grup, kesim ve sınıfların haklarını, çıkarlarını korumak üzere kurulurlar.
--Marksist yaklaşıma göre, emek-sermaye çelişkisi uzlaşmaz bir çelişkidir ve sınıfları doğurur. İşçi, köylü, emekçi, işveren, patron, sermayedar, fabrikatör, ağa vs , vs.
--Bunların bazıları çıkarları gereği aynı kefede bulunabilirler.
--Örnek kolemeği harcayan inşaat işçisi, fabrika işçisi ile tarlasında çalışan köylü, ya da bir özel resmi büroda çalışan büro emekçisinin çıkarı ve beklentileri aynıdır, örtüşür.
--Fabrikası, seri işletme alanları ya da geniş tarım alanları olanların genel olarak bir yerde çıkarlarının kesişmesi gibi.
--O yüzden siyasi partilere bu yaklaşım ile bakılması, Siyasi Partilerin de tercih ve yaklaşımları da böyle olması gerekir.
--"Gerekir" dedik ama kimin ve ne için gereklilik, sorusunu da sormak gerek.
--Elmalar ile armutları bir arada toplayı, curcuna yapıp ortaya salmak da bir tercihtir.Ama kimin ne işine yarar?
--Bu sorun önemli. "Kimin ne işine yarar?.
--O halde, sorunun muhatabı, "siz, kimsiniz?"
--Konuya sınıfsal açısından bakmak gerekirse, emekçi-işçi-köylü; genellikle "demokrasi" diye pompalanan sistem içinde herkesi içine alan ya da herkesten oy alan ama, kime hizmet ettiği belli olmayan ya da işçi ve emekçinin çıkarına olmayan uygulamalar yapan siyasi parti, emekçi, işçi- köylünün partisi olabilir mi?
--O yüzden artık soruyu doğru sormak gerek.
--Turgut Özal, "dört eğilim" dedi, sağı-solu-ortayı-kıyıyı bir arada topladığını söyledi ama, işçi ve köylünün durumu ortada.
--"Bacınız, acınız" derken, ülke ağalar gibi yönetildi ve malum yerlere ve kişilere peşkeş çekildi, ülke ekonomisi çıkmaza girince de Amerika, Uluslararası sermaye Kemal Derviş'i yolladı.
--O da, halktan, soldan mış gibi görünüp, milletin anasını ağlatıp, milletin çanına ot tıkadıktan sonra, iki yakayı bir arada getirdi ve birden Bahçeli Devlet beyin "seçim isteremmm" feryatları ile Adalet ve Kalkınma ihtiyacımız karşılandı ve yirmi yıla yakındır "adalet"li bir şekilde "kalkın"ıyoruz.Hayırlı ve uğurlu olsun.
--Partilere ya da parti kuracaklara sözüm yok. Erkin Koray'ın dediği gibi "Onların/Herkesin keyfi yerinde, yine maşallah".
--Ama işin kötüsü, oy veren daha sonra ağlayan, ağlamaya başlayan ya da yarın ağlayacaklara sözüm.
--Siz, neye ve kime göre parti seçiyorsunuz bir düşünün, Allah aşkına. Kimin değirmenine su taşıyorsunuz?
--Haydi sizler Atatürk Cumhuriyeti Devletinin yıllardır elde ettiği birikimleri yediniz, yedirdiniz, hoyratça peşkeş çektiniz. Eyvallah.
--Hani çoluğunuz, çocuğunuz sizin geleceğiniz idi. Geleceğin içine ettiniz de haberiniz yok.
--Konu siyaset, politika olunca kelamım yetmiyor sanırım O yüzden işin kolayına kaçayım ve olayı bir fıkra ile sonlandırayım..
--Çocuk babasına sorar: Baba SİYASET NEDİR?
--Babası anlatır ama çocuk anlamaz, sonunda babası örneklerle anlatmaya karar verir ve başlar:
--Bu evde parayı getiren kim oğlum? Çocuk:Sen!
--Ben kapitalist rejimim. Peki, parayı alıp bizim yiyecek içecek ve giyecek gibi ihtiyaçlarımızı karşılayan kim? Çocuk: Annem.!
--O da hükümet. Peki, küçük kardeşin ile kim ilgileniyor? Dadım!
--Dadın da işçi, kardeşin gelecek, sen de halksın o zaman.
--Çocuk gece yatar, sonra da bir çocuk sesi ile uyanır. Küçük kardeşi ağlıyordur. Hemen yanına gider ama durum kötüdür. Çocuk altına pislemiş, her yeri b.k götürmüş, koku içindedir ortalık.
--Hemen Annesini uyandırmaya gider ama nafile, anne uyanmaz dadının odasına gider ki işler karışık, babası ile dadı aynı yatakta.
--Çocuk çaresizlik içinde yatağına döner ve kulaklarını tıkar ve düşünmeye başlar. Kim kimdir, Ne nedir? diye. Ve karar verir.
--Kapitalist rejim işçiyi sömürüyor;
--hükümet uyuyor ve gelecek bok içinde.
--Halk mı? O ise olanlardan memnun, bir gün bir dadı bulup işleri angariyeye getirme derdinde, rüyasında, hülyasında!...
--Hepinize kolay gelsin . İyi hülya, rüya ve uykular.