Evet sevgili dostlar ülke genelinde olduğu gibi her memleketin yerel sanatçıları partiler üstü olmalı ve yaşadığı şehre ışık tutmalıdır diye düşünüyorum ve bugün sizlerin eşliğinde ölümsüz bir kültürün izlerini taşıyan ‘Kırk Merdiven’i’ anmak istiyorum.

Çocukluğumuzu da içine alan ve Kaleiçi tarihinin tüm meşakkatini sırtlamaktan ‘oldum olası’ yorulmayan bu merdivene dönüp bir kere daha bakmakta fayda görüyorum zira bugün toplumun büyük bir kesimi kültürümüze sahip çıkamamanın verdiği eziklik neticesinde aynen Kırk Merdiven gibi boynu bükük bir çaresizliğe büründü günümüzde!!
*Buradan konuyla alakalı arkadaşlarıma seslenmek istiyorum...
Bu merdiven aynen bizler gibi yeniden aydınlamayı ve bugüne kadar taşıdığı yükün gereği,sırtlamaktan yorulmadığı hatıralarıyla ölümsüzlüğe kavuşup yeniden canlanmayı bekliyor.
İniş ve çıkış alanlarında ki yan duvarlarda nostaljik bir ışıklandırmaya gidilerek Keleiçi’nin yerli halkının yaşam biçimi ve denizcilik tarihine damgasını vurmuş birçok eşsiz değer yaşatılabilir ve geleceğe taşınabilir kanaatindeyim.
Kırk Merdiven kendini bildi bileli tarihine ters bakıp inkarcı olmadı ve birçoğumuzun ayak izleriyle onurlu geçmişini günümüze kadar taşımayı da bildi fakat ‘bizler onun taşımayı bildiği bu değerlerin ne kadar farkındayız’ gelin bu hassas konuyu bir daha düşünelim isterseniz?...
Bestecinin bestelediği şarkı sözünde olduğu gibi...
“Bir zamanlar bir yar vardı bakmaz oldu yüzüme;
Başkasına bel bağlamış artık ondan bana ne” diyerek geçmişe kayıtsız kalırsak bir gün gelir tarih hiçbirimizin yüzüne bakmaz diye endişeleniyorum!!
*Yinede ümitsiz değilim duyarlı dostlarımı tamamen tenzih ediyorum..
Kırk Merdivenden saygılarla...