Arada bir çıkarılıp bakılan solmuş fotoğraflar gibi, yıllanmış şarap tadında kitaplar vardır; Seyahatnameler, acı tatlı yaşanmışlıkları aktaran hatıra ve biyografi kitapları böyledir... Her meraklı gibi benim de zaman zaman raftan indirdiğim böyle kitaplarım var... Bunlardan biri, Isparta’nın Tanzimat sonrası; Meşrutiyet, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in ilk yıllarını yazan; Belediye Başkanlığı, Meclisi Mebusan üyeliği yapmış Böcüzade Süleyman Sami Bey’in(öl.1932) kaleme aldığı “Isparta Tarihi”dir... Süleyman Sami Bey, Isparta’nın salt düğün/derneğini, yeme/içmesini, giyim/kuşamını değil; devlet ve din görevlilerinin, eşrafın kendi aralarında ve devletle olan ilişkilerini; kurumların yönetim biçimini, karar ve uygulamalarını; mutasarrıfların (dönemin valisi) alışkanlıklarını, saplantılarını örnekleyerek anlatır...
1870 yılında, Isparta’daki çekirge mücadelesi için, Konya’dan İngiliz Ali Bey uzman olarak gönderilmişti. Böcüzade’den -özetleyerek- okuyalım, “Memleket ileri gelenlerinin, Ulemanın, Askeri Erkânı’nın katıldığı toplantıda Ali Bey, ‘çekirge mücadelesi için barut kullanılmasını önerince kıyamet koptu. Ulemadan biri ‘iki kanadında Süryani harfleriyle yazılmış çekirgelerin, memlekette fesat ve zulüm görüldüğünde, Tanrı tarafından şehirleri ve kasabaları tahrip etmek üzere kullarına musallat ettiğini bir kitapta okuduğunu’ söyleyerek karşı çıktı... Müftü itirazını ‘bu yaratıklara (çekirgelere) ceza vermek Tanrıya mahsustur’ sözleriyle dile getirdi... Söz alan Şeyh Mehmet Efendi ‘bizim işimiz dua etmek, şimdi yerlerimize gidip dua edelim, papaz efendiler de kiliselerinde dua etsinler’ deyince İngiliz Ali Bey ‘Şeyh efendi, bu hurafeleri ve Yahudi masallarını bırakalım da düşündüğümüz tedbirleri uygulayalım’ deyiverince ortalık adamakıllı karıştı... Ali Bey’den ‘sözlerinin geri alması’ istendi, aksi halde ‘Hilafet Makamına şikâyetle’ tehdit edildi... Mutasarrıf Bey’in araya girmesiyle Ali Bey, ‘Ayeti yanlış anladığını’ söyledi; Müftü ve ulemanın ellerini öperek özür diledi...
Aynı yıl, “Kuleönü köyünden Deli Hafız, Naip(Kadı vekili) Tevfik Efendi’ye tarlasına zarar veren çekirgelere hitaben bir ilam yazmasını talep etmişti. Naip, Şer’iye mahkemesi başkâtibine abdest aldırtarak çekirgelere hitaben üç ilam yazdırmış; (Deli Hafız’a) bunları çekirgelerin geleceği yerlere (yönlere) asmasını söylemişti. (Sonradan) Köylülerin anlattığına göre çekirgeler (Deli Hafız’ın tarlasına) saldırmamıştı(!)...”
Aynı yıllarda “Mutasarrıf olarak atanan Albay Mehmet Bey, fal baktırmaya ve cin toplamaya (çağırmaya) meraklıydı... Çevresine topladığı fal meraklılarına ‘Isparta’ya mutasarrıf olacağını kendisine cinlerin haber verdiğini’ söylerdi”
Isparta Valisi Memduh Oğuz’un ‘Isparta’ya atanmasında ilahi bir hikmet olduğu’ anlamına gelen sözleri; Isparta’nın Mekke, Medine, Kudüs gibi Kutsal kent sayılması gerektiğine ilişkin önermesi ve basına yansıyan ‘türlü-çeşitli’ görüşlerini okudukça, aklıma Böcüzade’nin insanı düşündüren 19.yüzyıl ulema ve mutasarrıf hikâyeleri geliyor...