BAKA(Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı)’nın, Burdur MAEÜ(Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi)’nün ev sahipliğinde düzenlediği “Batı Akdeniz Alternatif Turizm Çalıştayı” 13 Mart günü yapıldı... Antalya, Burdur, Isparta’dan bilim ve sektör temsilcilerinin katıldığı çalıştaya biz de çağrılıydık; sabahın er vaktinde ver elini Burdur... Döşemealtı, Çubuk Boğazı, Dağbeli, Melli, Menendire Burnu; Kızılkaya solda... Sis yoğun; Hamit Toprağı duman rengi...
Antik ve sonraki çağlarda Körfez çevresindeki limanları kuzeye bağlayan yol hatlarından biri Döşeme Boğazı’ndan geçip; bugünkü karayolunun doğusundan Susuz Han ve ileride İncir Han, Sagalassos(Ağlasun) üzerinden Isparta, Eğirdir ve Konya’ya ulaşıyordu... Burdur’a gideceklerin izlediği yol başkaydı... Burdur yolcuları; uzun, zor ve yüksek Çeltikçi Beli’ni görmemek için Yenice Boğazı, Yalınlı Gediği, Ürkütlü, Samas Beli, Aziziye, Kapaklı, Büğdüz hattını yeğlerdi... İ.Ö 188’de Pamphylia’yı işgal etmek üzere Dinar(Antik Apemea)’dan yola çıkan Romalı Komutan Manlius Vulso bu yolu izlemişti...
Sis giderek yoğunlaşıyor... Bucak, Çeltikçi, Çine, İnsuyu; solda Üniversite Yerleşkesi, sağda aşağıda; zihnimde ceviz ağaçlarıyla yer etmiş Kurna ve işte Burdur...
Konu başlıkları, eko turizm, kırsal, inanç, kış, göl, kültür, gastronomi, botanik ve mağara turizmi olarak belirlenen Çalıştay; uzmanların kısa sunumlarla masaya yatırdıkları konular hakkında, katılımcıların görüş ve önerilerini açıklamaları ile sürdü...
Aynı coğrafi havza içinde yer alan Antalya, Burdur, Isparta; tarihin bilinen en eski çağlarından bugüne, ortak bir üretim ve yaşam(kültür) havzası yaratmışlardır... Havza içinde yer alan; bugün il merkezlerinin adıyla anılan bölgelerden biri ötekinin arka ya da ön bahçesi değil; büyük bütün parçalarıdır...
Geçtiğimiz aylarda Antalya’da düzenlenen arama konferanslarının sonucu basına yansımıştı; Antalya’nın ortak aklı “2023 Vizyonu Doğa ve Kültür olmalı” diyordu...
Deniz, göl, akarsu, orman, kış, bitki çeşitliliği, inanç ocakları, mağara varlığı; özeti şu ki alternatif turizm denince aklınıza gelen her şeye, ama her şeye sahip olan bu üretim ve yaşam havzasında olmazsa olmaz bir eksik var; “doğaya ve kültüre özen..." Doğa, Gündoğmuş’tan Karamanlı’ya, Sütçüler’den Demre’ye; “Taş Ocakları” hırsına kurban edilirken; yaşamın bire bir kendisi olan kültür, tanıtım adına yapılan sözde animasyon atraksiyonlarıyla yerlerde sürünüyor...
Kültürün/geleneğin en iyi korunduğu yerler dağlardır... Turisti, su ve insan kaynağı dağlara götürmek için örselenmemiş doğaya ve günübirlik heveslere kurban edilmemiş saf kültürel değerlere ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır...