Her sabah güneş niçin doğar? Elbette ki yeni bir güne başlasın diye. Günün birleri için iyi ya da kötü olması günün ve güneşin sorunu değildir. Onlar yağması gerekenleri yapar ve görevlerini tamamlarlar.
Yeni bir yıl girdiğimize göre, acaba kendimize, çevremize, dünyada ve ülkemizde olanlara şöyle bir göz atıp, neler olmuş, neler oluyor ya da ön görümüz var ise de neler olacak, neler olabilir diye düşünmeye başlasak mı? Ne dersiniz.
Çağdaş toplum olmanın koşulu, olanları sorgulamaktır. Olanları sorgulayacaksın ki; doğruyu, yanlışı görüp, ona göre tavır alacaksın.
İşte ilk çağlardan bu yana eğitim ve öğretim gelişmiş uygarlıklarda bu yüzden ön plana geçmiştir.
Peki eğitim ve eğitimli olmasın diyen de olursa ne yapacağız?
İşte sorun da burada. Eğitimli kişilerin olmaması neden istenir ki, öğrenmenin kötü yanı nedir ki. Ayrıca biliriz ki deneme yanılma yöntemi ile bir çok şeyi öğreniyoruz.
İşte sorun da burada başlıyor.
İnsanlık tarihine bakacak olursak, insanların hep bir arada yaşama arzusu; bir aile, topluluk ve toplum yaratma çabası içinde olduklarını görüyoruz.
Jean Jacques Rousseau'da bu durumu, "Toplum Sözleşmesi" olarak tanımlıyor. Bireylerin bir arada olmaları iyi güzel de, bunun gelişi güzel ve kuralsız olması durumunda ise, toplu yaşamanın bir anlamı ve gereği kalmıyor.
Oysa, insanlar güvenlik, açlık, sosyallik hatta üreme, neslin sürekliliği için bile düzenli bir topluma gereksinim duymuşlardır.
Bu ise zamanla daha büyük sosyal yapılara gereksinim duyuracak ve "Devlet" kavramı insanlık tarihinde ki yerini alacaktır.
Devlet, zaman içerisinde kendisine, her çağda farklı görevler ve sorumluluklar yüklemiş, sonuçta zamanla yurttaşların güvenlik içinde yaşamalarını sağlayan, sağlayacak bir aygıta dönüşmüştür.
Aslında farkındalığın olduğu toplumlarda bütün çağlarda devlet kendini var edenler, yurttaşları için bir güvenli liman olmuştur. Yurttaşları da onu korumuş, kollamış ve yüceltmiştir.
İşte burada bilgi, bilinç ve sorumluluk gibi kavramlar devreye giriyor. Çağdaş toplumlarda sorumluluk ve duyarlılık çift taraflıdır. Bu kişinin kendine karşı olduğu gibi, çevresine karşı da olmalıdır.
Bu duyarlılık ve sorumluluk, kişilerin yaptıkları ile olduğu kadar yapmadıkları, farkında olmadıkları ile de ilgilidir.
Buna en somut örneği, yerel, genel vb seçimlerdir.
Toplumlarda bireyler kendi sosyal statülerini ve konumlarını bilirler ise, toplum içinde ki kendi durum ve konumda ki bireylerin de farkında olurlar. Onlara karşı da bir sorumluluk taşırlar.
O yüzden seçimler, bireysel olarak da toplumsal olarak da çok önemli sorumluluk isteyen bir süreçtir. Kişinin kendi konum ve sorumluluğunu tanımlaması, bunun bilince olması, çağdaş bir toplum bireyi, yurttaşı olmanın baş koşuludur.
Şimdi ne demek istediğimi anlatabildim mi? Ya da soruyu bir başka açıdan sorayım, hiç düşündünüz mü, koskoca üniversitelere hoca, Rektör Yardımcısı yapılmış birinin “Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış cahil halk. Türkiye'nin okumuş kesimi profesörden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları. .... Ben daha çok Cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum" demesinin sebebini.
Sakallı Celal boşuna dememiş "“Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür." diye.
Sonuç?
Bir ülkede olan her şey, devletin ve kurumlarının (seçilen iktidar) planlaması ve uygulamaları ile olur.
Ülkede iyi ya da kötü olan her şeyden herkes gibi başta seçmenler de, yurttaşlar da sorumludur. Kişinin duyarsızlığı, sorumsuzluğu ve cehaletinin bedelini yalnız kendileri ödemezler, seçimlerinin sonucunda oluşan iktidarların uygulamaları tüm ülkeyi etkiler.
Son zamanlarda ülkede en çok konuşulan konu, döviz, elektrik, doğal, gıda vb zamlar; zamanla daha çok konuşulacak ise, geçilmeyen köprü, uçulmayan havaalanlarına ödenen paralar ile, bu ülkenin kaynaklarından elde edilen gelirler ile yaratılan sermayeye, bir de ülkede kalsın diye, yine halkın vergilerden ödenecek kur farkı (Faiz).
Peki bundan herkesin bilgisi ve haberi var mı?
Olanlar var.
Ama sanıyorum bir süre sonra "atı alıp Üsküdarı geçenleri" herkes görmeye başlayınca, dizlerine vuracak ne çok kişi olacak, göreceğiz.
Devlet işte bu yüzden çok önemlidir.
Kıçına giydiği donu Sümerbank'tan giyenlere, "Devlet don mu üretir" dedirtilerek, elden haraç mezat çıkartılan Kamu, Devlet kuruluşlarına her geçen gün biraz daha gereksinim duyuldukça;
Koşar adım geçilen Liberal devlette, SOSYAL DEVLET DAHA İYİ ANLAŞILACAKTIR.
Gerçekten bu söz var mı, bilmiyorum ama, kulaklarınız çınlasın diye yazayım. "Türkün aklı sonradan gelirmiş!.."