Önceleri şaka gibi gelirdi Oktay Akbal'ın "önce ekmekler bozuldu, sonra da her şey" sözü.
Oturup kafanı iki elinin arasına alıp düşünmeye başlayınca, gerçekler ile gerçekmiş gibi sunulanların farkını daha iyi görüyor insan.
Bu yüzden kullanılan, seçilen sözcüklere iki kere dikkat etmek, özen göstermek gerekir.
Örnek, "Milli/ Ulusal" ya da "Enternasyonal/ Global" sözcükleri, bizim anladığımız, bize anlatılan ya da anlatılmak istenilen ile aynı şey olabilir mi?
Bazı sözcük ve kavramlar insan beynine, öyle yerleştiriliyor, öyle anlamlar ifade ettiriliyor ki, sormayın gitsin.
Örneğin İslami kesimde "milli" sözcüğünü, kavramsal olarak kullanan Prof.Dr. Necmettin Erbakan'a ve onun temsil ettiği siyasi yapılara bakarsak;
Milli Sermaye, Milli Kalkınma, Milli Sanayi, MİLLİ GÖRÜŞ' gibi kavramları ve tanımları görürüz.
İkinci bin yılın ilk çeyreğinde kendini İslami kesimde gören, sananların pek azında bu yaklaşımı görüyoruz.
Bu kesimde Millet ve Ümmet kavramları başka anlamlar taşır. O yüzden de çoğunun tercihleri Ümmetten yanadır.
Necmettin Erbakan ise tercihlerini genelde hep Milli ve milletten yana kullanmış ve politik safını da MİLLİ GÖRÜŞ olarak tanımlamıştır.
Bu bir rastlantı mıdır? Asla.
Günümüzde İslami kesimde yaşayan ve uluslararası tanınırlığı ve güvenilirliği olan bir kişi de, Tunus'un Çağdaş islami hareketi NAHDA 'nın lideri ve kendisini de MÜSLÜMAN DEMOKRAT olarak tanımlayan Raşid Gannuşi'dir.
Askeri darbe ile iş başına gelip sokakları, kurduğu polis teşkilatı aracılığı ile dinleyen, denetleyen;
Tunus'u 23 yıl yönettikten sonra bir gencin kendisi sokakta yakması ile başlayan olaylar sonrasında ülkeyi terk etmek zorunda kalan Zeynel Abidin Bin Ali'den sonra ülkesine dönen
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNİ kazanabilecek iken, ülkesinin huzur ve güvenliği için aday olmayı kabul etmeyip, yerine İslam Dışı LAİK kesimin adayı El Bacı Kaid El Sebsi'ye bırakan kişidir Raşid Gannuşi.
LAİKLİK ve SİVİL TOPLUM adlı kitabında, hem batının katı bazı değerlerini eleştirirken, hem de islami kesime ilişkin eleştirilerinde son derece akılcı yaklaşır.
Bu tümcesini bizim ülkemizde de çoğu kişinin iyi okuması ve anlaması gerekir:
"DÜŞMANIN SİLAHINI ALIP, YEŞİLE BOYAMAK İLE, İSLAMİLEŞTİRİLMİŞ OLMAZ!.."
Her ne kadar bir çok islamcı düşünür ve siyasetçiden eleştiriler almış olsa da, sözü yerindedir.
Anayasaların devletlerin temel yapı taşı olduğunu ve bunun da %51 oy alınsa bile, milli mutabakat olmadan değiştirilemeyeceğini savunan kişidir Raşid Gannuşi.
Rahmetli Erbakan Hoca gibi, o da Ülke çıkarları açısından globalci değil, millici/ ulusalcı değer ve politikaları savunmaktadır.
Referans olarak da İslam Peygamberi Hz Muhammed'i ve kurduğu ilk Şeriat Devleti uygulamasını göstermektedir.
Bilindiği üzere Hz. Muhammed, ilk olarak Mekke'de İslam dinini yaymaya, tebliğ etmeye başlamıştır. Daha sonra da Medine'ya göç /hicret etmek zorunda kalmış;
Medine'de ise ilk şeriat devletini kurmuş ve yönetmiştir.
Raşid Gannuşi, burada şöyle bir örnek vermektedir.
Peygamberimiz, içinde Musevilerin, Hıristiyanların, Put Perestlerin, hatta dinsiz/ inançsız insanların yaşadığı Medine'de, Şeriat Devletini kurarak Medine'yi ve yaşayanları huzur ve kardeşlik içinde, dinde zorlama olmaz diyerek yönetmiştir, der.
Gannuşi, Millici/Ulusalcı olmasını ise şöyle açıklamaktadır.
Mekke'de de Müslümanlar yaşamaktadır ancak, Medine'yi yöneten Peygamberimiz, denetiminde olabilecek Mekke'nin, asla iç işlerine karışmamıştır.
Çünkü, bir yönetimin başka bir yere tahakkümü doğru değildir.
Şeriat'ın, Eternasyonalist/ Globalci olmadığını göstermek açısından bu örneği vermiştir.
Gannuşi'nin dediği gibi, acaba bizde de "düşmanın silahı yeşile boyanarak, islamileştirilen" şeylerin farkında olan olur mu?.
Mezhep, Cemaat ve Tarikatların çoğunun referansını yurt dışından aldığı göz önüne alındığında, özellikler islami kesimin bir kez daha düşünmesi gerekmiyor mu?
Fark ediliyor mu bilemem ama sokaklarda mutlu yüzler azalıyor.
Sahillerde HAŞEMO giyen erkek sayısı azalıyor, tesettür mayoları ise bir alem. O yüzden, daha fazla mağrur olmanın bir anlamı yok.
Bu arada sözüm asala siyasilere değil, onlara alkış tutan, karnı aç, pabucu delik, mintanı yırtık ahaliye. (sanki onlar bunu okur da. Eh işte salaklığın sonu olmuyor işte.)
Hani Muktedirler "Mal da yalan, mülk de yalan, al biraz da sen oyalan!.." sözüne uyarak, malımız ve mülkümüz ile oynamaktan pek memnunlar ya;
Güzel memleketimin dağları, ovaları çoraklaşırken, yönetimlerinin yeşermesi ve semirmesi ne tesadüf ama.