Çok küçükken ninelerimiz, dedelerimiz bir başkasının giysek, hemen uyarırlardı; "Kendi urbanı giy, ellerinkini giyme" diye.
Arada sırada arkadaşlarımın ya da birinin giysisini beğensem de hep kendi urbalarımı giymek adetim olmuştur.
Şimdi durduk yerde URBA'da nereden çıktı diyenlere yanıtım;
Bilmeyen ya da ilk duyanlara "urba" giysi demek. Türkçe ses uyumuna da uygun olunca, kökenini Türkçe sanmıştım. Türkçede giymek, giyinmekten kaynaklanan "giysi" sözcüğü vardı ama, genellikle Türkçe sözcükler kullan yerelde, İtalyan kökenli sözcük kullanılacağı pek aklıma gelmemişti.
Örneğin Ege'de birlikte yaşamaktan kaynaklanan Rumca-Yunanca "asfalya/sigorta", (asfalyamı attırma) gibi sözcükler kullanılıyor ama bizim Toroslarda İtalyanca bir sözcük pek aklıma gelmemişti.
Herkesin ve her şeyin bir giysisi, urbası olduğuna göre, siyasetin de bir urbası, giysisi olmalıydı ve vardı.
Dün, Ankara'nın her şeyinden sıkılmış Bakanlık da yapmış değerli bir siyasi ile konuşurken, konu bugünkü siyasi ortama geldi ve benim de sık sık değindiğim bir konuyu açıverdi.
Siyasetin bir dili, ilkesi, "kapitalizm, komünizm, faşizm, milliyetçilik, siyasi islam" gibi bir ideolojisi olur ve bu temeller üzerinden yapılır, yoksa kimin eli kimin cebinde olmaz ki, işin içinden de çıkılmaz deyince, aklıma siyasetin de bir urbasının olması gerektiği geldi.
12 Eylül sonrası süreçte "dört eğilimi/siyaseti" bir arada tutan Turgut Özal'lı yıllardan geçtik.
Mehmet Altınsoy ile Ankara Belediye Başkanlığını alan ANAP, 1989 yerel seçimini kaybedince; sol, sosyal demokrat, halkçı, emekten yana Murat Karayalçın ile seçimleri SHP alıyordu.
Yönetim uygulamaları da, siyasi eğilimler gibi halkçı, sol ve sosyal demokrattı. Halkta bir heyecan uyandırmış, önemli, projeler yaşama geçirilmeye başlanmış, Ankara'da yaşayan yurttaşların yaşamlarına dokunulmaya başlanmış ve ülke genelinde bir heyecan başlanmıştı.
Derken, 1993'te Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümü üzerine, DYP Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı seçilir ve bu kez de, DYP Genel Başkanı olan Tansu Çiller, SHP ile koalisyon ortaklığını sürdürür.
Siyasete bir türlü ısınmayan SHP Genel Başkan Erdal İnönü, Haziran 1993'te siyaseti bırakacağını açıklayınca, 11 Eylül 1993'de Ankara'da yapılan SHP 4. Olağan Kurultayında, Genel Başkanlık yarışında 1007 delegenin 559'unun oyunu alan Murat Karayalçın Genel Başkan olur.
Diğer adaylardan Aydın Güven Gürkan 403, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur 26 ve Tolga Yarman 2 oy aldılar.
Murat Karayalçın'ın, Ankara Belediye Başkanlığında ki popülaritesi onu SHP Genel Başkanlığına taşımıştı.
Giydiği urbaları karıştıran sol, sosyal demokrat SHP, 1989 yılında büyük bir coşku ile aldığı Ankara, İstanbul gibi bir çok ilin Belediye Başkanlıklarını 27 Mart 1994 Yerel seçimlerinde büyük bir hezimet ile Ankara'da Refah Partili Melih Gökçek'e, İstanbul'da da Recep Tayyip Erdoğan'a teslim ettiler.
Benzer bir süreç daha yaşanmakta.
Bu kere ikili bir yanlışın ayak sesleri geliyor.
İlki, belediye başkanlarının haklı heyecanına kitlelerin sonunu görmedikleri bir galyan ve destekleri.
Diğeri ise, CHP'nin kendi Atatürk'ten miras urbasını çıkartıp başka urbalar ile ortalıkta dolaşmaya başlaması.
Bunun sonucu olarak da, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın boş bırakılan sahayı doldurmaları. CHP Genel Merkezinin başka seçmen kitlelerine selam çakma derdi ile, evin içinden kaçanları fark edememesi.
İşin enteresan tarafı, yerel yönetimleri elinde bulunduran parti içi gruplar, kendi ekipleri ile bir devrin keyfini sürmenin derdinde olabilirler ama, yaşam sanılandan uzundur.
Öyle görünüyor ki 1994 seçimlerinden yeterince ders çıkartılmamış. Seçimlerin 2022 ya da 2023'de olması ne fark eder ki, oyunu başkaları kuracak, CHP seyirci olacak ise.
Yanılmayı o kadar çok isterim ki. Hoş bana kim inanır ki. Kadir abim dışında. Bana inansa insansa kader ya da Kadir İnanır.