Ortadoğu ve Uzakdoğu Milletleri gerçekten "ellerini öpülecek" Milletler, Toplumlar, Topluluklarmış yıllar öncesi.
17 ve 18 yüzyıldan sonra Feodalizmden çıkıp, Engilizasyon ve Kilisenin tutucu baskısından kurtulup, Rönesans ve Reformları gerçekleştirdikten sonra bu durum batı toplumları icin de geçerlidir.
Ortaçağda, doğuda ve İslam dünyasında yaşanan bu aydınlanmacı ve akılcı süreçler, kilisenin taassubundan kurtulan Hıristiyan batı dünyasında 15. Ve 16. Yüzyılda da başlar.
Antik Çağda bile bilim insanları "bilim ve felsefe" tartışırken, Hıristiyan Batı dünyası koyu bir taassubun bataklığına saplanmışlardır.
Milattan sonra binli yıllarda doğu ve İslam coğrafyasında, başını Gazali, İbni-i Sina,, Hallacı Mansur gibi aydın ve bilim insanları akılcı aydınlanma için canları pahasına mücadele vermişlerdir.
İnsanlık tarihine bakılınca görülür ki, insanları, toplumları etkilemenin en etkin yolu eğitim, felsefe ve dindir.
Dolayısıyla iktidarlar yönetmek istedikleri toplumları ve kütleleri bunlar ile etkiler ve yönetirler.
Geçmişte bu süreçleri Hıristiyanlıkta Kilise yönetirken, Müslüman toplumlarında ise bu süreçleri Medreseler ve onlara hakim olan tarikat ve cemaatler aracılığı ile yönetilmiştir.
Ne yazık ki günümüzde bu tür gerici akımlar ve süreçler bizim de aktif üyesi ve kurucusu olduğumuz NATO benzeri örgütler güdümlü yürütülmektedir.
Günümüzde bu tür süreçler, siyaset yönetim ve denetiminde yürütülmektedir.
Cumhuriyetimizin şansı, Atatürk ve Çağdaş, Aydın, Yurtsever arkadaşlarının sayesinde ilk büyük atılımların yapılmasıdır.
İlk on yıl ve sonrası on, on beş yıl, ülke çok büyük gelişme ve çağdaşlaşma atılımları yaşamış ve yepyeni bir toplum modeli oluşturulmuştur.
Ne yazık ki, öncesi söylediğim gibi, kurucusu ve üyesi olduğumuz bir çok "batılı" kurum ve organizasyon";
Cumhuriyetin bu kazanımlarını yok ederek, ülkeyi sorunsuz sömürmek için yerli işbirlikçiler yaratılması için eğitim programları ve kurumları değiştirilmiş, sömürü ve soygun olağan sayılma durumuna getirilmiştir.
Bugünden bakılınca, masum Anadolu çocukları dinini öğrensin denilerek açılan bazı okullar, eğitim sisteminin temeline dönüşmüştür.
Elbette ki siyasette bu sürece el verip, nemalanmıştır
Oktay Akbal'ın, başka bir süreç örnekleyerek yazdığı yapıtın son paragrafında dediği gibi "Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey!.. "
Maalesef ülkemizde de önce eğitimi bozdular, sonra da gelenekten göreneğe, Ekonomiden sanayiye, siyasete kadar her şeyi.
Peki bu yaşanan olumsuz sürece kimler katkı koydu? Herkes.
İşbirliği yaprak, sessiz kalarak, şakşakçılık yaparak.
İktidar olmak, iktidar yaratmak bir yaşam tarzı oldu. Görev değil, iş yapmak moda oldu.
Bal tutan, parmağını yalarken, bandırmaya ses çıkarılmaz oldu.
Bu bir yaşam biçimi olmaz ki
Bizim oralarda, "Bayramda, köpek canlanmaz" derler. Elden gelenin öğün olmayacağı gibi.
Genel ya da yerel iktidarlarda nemalanmak bir yaşam biçimi olmuş, oysa böyle bir dünyanın olmadığını, o dünya çöktüğü gün anlar insanlar.
Ülkeye, topluma ettikleri, yedikleri, içtikleri yanlarına kâr kalarak.
Düzgün, güvenilir, elini taşın altına koymuş inanlar yerine, "adamının adamını, madamının madamını" sevenler de, kendilerini masum sanmasınlar, onlar da bu bozuk ve yoz düzenin işbirlikçileridir.
Şimdi sen Abidin Dino ol da, Nazım Hikmet dediği gibi, işin kolayına kaçmadan *mutluluğun resmini yap"!...
Sahile gidip de avazım çıktığı kadar "zor dostum, Zor " şarkısını mi söylesem ki!...