KİTABIN ORTASINDAN

SİYASET; DÜŞEN KURTULUYOR!

1999 yılıydı. Türkiye genelinde yerel ve genel seçimler birlikte yapılmış, pek çok seçimde olduğu gibi seçimin kaderini Abdullah Öcalan belirlemiş, Öcalan’ın seçimden bir ay önce yakalanmış olması sebebiyle Ecevit’in DSP’si ve Bahçeli’nin MHP’si favori adaylar. Ama Antalya’da bir sürpriz yaşanıyor ve Büyükşehir Belediyesi’ni CHP’li Bekir Kumbul kazanıyor, hakikaten büyük sürpriz ve büyük başarı.

Ben de hasbelkader o seçimde Muratpaşa Belediye meclis üyesi olarak seçilmişim, ama mesaimizin çoğunu büyükşehir belediyesinde harcıyoruz. Ha bu arada, unutmadan, CHP’nin Konyaaltı Belediye Başkan adayı da, yine bir hekim olan Kubilay Döşeyen idi ve Döşeyen o seçimi kaybetmişti. Bekir Bey, seçimlerden sonra zaman zaman Kubilay Bey’e takılırdı; “Ya Kubilay, sen düştün kurtuldun, söyle bakalım benim halim ne olacak?” diye. Ve arkasından da o meşhur kahkahasını patlatırdı. Güzel günlerdi, ikisinin de kulakları çınlasın, ömürleri uzun olsun.

Peki nedir bir seçimi en olmadık zamanda kazanmış bir belediye başkanına “düştün kurtuldun” dedirten psiko-siyasal nedenler? Bu soru zaman zaman aklıma takılırdı. Nihayet 2020 senesinin yaz aylarında ben de “düştüm” ve kurtuldum! Düştüm, kurtuldum ve Bekir Başkan’a o veciz sözü söyleten sosyal, psikolojik ve siyasal sebepleri büyük oranda anladım, kavradım.

Eğer siyaseti kitabına göre, kitaplarda anlatıldığı şekliyle, toplumsal ve kamusal bir geçici hizmet alanı olarak görüyorsanız bu mesele anlaşılabilir. Çünkü siyaset, gerçekten de topluma hizmet etmenin etkili bir yoludur ve toplumla bağ kurmak isteyenler için vazgeçilmezdir. Ancak ülkemizde maalesef şahsi çıkarlar, ego tatmini, bireysel servet edinme ve kariyer yapma alanı olarak kullanıldığı için, şu halde gerçek siyasetçinin önünde düşüp kurtulmaktan gayrı bir yol kalmıyor.

Siyaset, ahlak kavramından bağımsız tutulduğu ve hukukla denetlenmediği sürece bir işgal alanı, bir korsanlık mecrasıdır. Ahlak ve hukuk siyasetçiyi denetleyebilecek, onu zapt edebilecek ve yanlış yollara sapmasını engelleyebilecek tek mekanizmadır. Batı medeniyeti ve siyaset kültürü, uzun çatışmalar, kavgalar ve tartışmalar neticesinde bu sorunu büyük ölçüde çözebilmiştir. Ancak Doğu coğrafyası, Türkiye de dahil, bu sorunu henüz çözememiştir. Ve bu nedenle bizde devlet hem siyaseti, hem ticareti yöneten, rantı toplayıp dağıtan tek mekanizmadır. Bu yüzden insanlar siyasetle uğraşmayı bir kamu görevi olarak değil, ticari rantın başında yer alma mücadelesi olarak görüyor bu ülkede.

Meselâ bana anam da dahil pek çok yakınım şu soruyu sordular yıllarca, hâlâ da soruyorlar; “bunca yıl siyasetle uğraştın da siyasetten ne kazandın?” Yani tabi ki anlıyorum bu sualin altında yatan gerekçelerin ne olduğunu? Aslında bu soruyu bu kadar çıplak bir dille formüle edenleri de anlıyorum. Çünkü bu ülkede siyaset sadece “bir şeyler kazanmak için” yapılan bir meşgaledir toplumun kahir ekseriyetine göre. Ülke menfaati için yapılan siyaset “aptallıktır” ve böyle davranan da aptaldır!

Bu hayatta en büyük endişem, hatta en büyük korkum da diyebilirim, evlatlarımın aktif siyaset yapmalarıdır. Çünkü bu ülkede siyaset, düşenin kurtulduğu bir bataklıktır.

Yayın Tarihi
04.08.2024
Bu makale 347 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!