Artık anlıyorum ki, bu evrende "sebepsiz kuş uçmuyor". Hoş bu bir diyalektik yasası ama, görmek için sadece gözünün olması yetmiyor. Başka duyu organlarının da olması gerekiyor.
--Madem ağızlar açılınca bu memleketin bilmem ne kadarı "bu"dur denir ya, ben de o, "bunlar"ın anlayacağı dilden yazayım dedim: "Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmış olduk. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır. (A'râf Suresi 179. Ayet-Diyanet İşleri Tefsiri)
--Gördüğünüz gibi hangi konuyu nereye çeksek, iki ucunu bir araya getiremiyoruz. Çünkü, sağlıklı bilgi alamıyoruz, öğrenemiyoruz, bu başkalarının suçu; biz de düşünmüyor, sorgulamıyor ve araştırmıyoruz. Hani "ağzı olan konuşur" deniliyor ya, işte durum da tam öyle. Ekranda, gazetede köşe bulan konuşuyor, konuşturuluyor.
--Evrende neler oluyor bilemiyorum ama, bu dünyada çok şeyler oluyor. Hani "yağmur adildir, herkese eşit yağar" derler ya. Doğruymuş gibi söylenen yanlışlardan.
--Şemsiyen yok, sığınacak bir duvar dibin yok ise, pencereden bakan ile ayazda dam dibine sığınana yağmurun adil yağdığını, yağmurun adil olduğunu söylemek için kafayı yemiş olmak gerek.
--Anlayacağınız hangi konuyu açsak dağılıp gidiyoruz.
--Ben savaşları değil de, barışı severim. Eee herkes sever bunu. Ne var bunda diyebiliriz.
--Nazi Ordularının Avrupayı kan revan eden işgalleri, savaşları; ondan önce de ilk bunalımını yaşayan Kapitalizmin imparatorlukları yıkıp yerlerine daha kolay yöneteceği, sömüreceği ulusal devletler kurdurma planları çerçevesinde çıkardıkları işgaller, isyanlar sonucunda, bundan Osmanlı Devleti de nasibini almıştır.
--Bu emperyalist işgaller ve istilalar Anadolu ve Rumelinin yiğit evlatları Mustafa Kemal ve arkadaşlarını yurtlarını kurtarma savaşlarına girişmelerine götürmüştür.
--Adana'da 1923 yılında yaptığı bir konuşmada: "Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir" diyen Mustafa kemal Atatürk'ü nasıl unuturuz.
--Doğa kendi içinde bir denge tutturmuş gider. Belki zamana ihtiyacı vardır bütün canlıları hayvan olarak, bitki olarak ama sanırım bu kuralın tek istisnası İnsan olsa gerek.
--Elbette ki bütün canlılar değişen yaşam ve çevre koşullarına bağlı olarak göç ediyorlar, evrim geçiriyorlar vs.
--İnsanoğlu bu kuralın tek istisnası dedik ya, hem de ne zamandan bu yana biliyor musunuz, taa "ilk çitin çakılması"ndan bu yana, binlerce yıldır. Ondan öncesi mi, o da yazılı olmayan "TOPLUM SÖZLEŞMESİ". Kuralı toplum koyar ve toplum içindekiler de uyar.
--Gel gör ki, o ilk çitin çakılması ile her şey değişti.
--Jean-Jacques ROUSSEAU, bu durumu 1762'de yazdığı "Toplum Sözleşmesi"nde anlatır ve:
--"İnsan özgür doğar; oysa her yerde zincire vurulmuştur. Falan kimse kendini başkalarının efendisi sanır ama böyle sanması onlardan daha da köle olmasına engel değildir.
--Gerçek anlamıyla bir demokrasi hiçbir zaman var olmadı ve var olmayacak. Büyük bir çoğunluğun yöneten ve daha azının yönetilen olduğu bir düzen doğal yasaya aykırıdır.
--Salt isteklerin itisine uymak kölelik, kendimiz için koyduğumuz yasalara boyun eğmek özgürlüktür.
--İyi yasalar daha iyisini getirirler; kötü olanlarsa daha kötülerini.
Herhangi bir kişi devlet işleriyle ilgili olarak:'Bunun ne önemi var benim için?' dediğinde bu bir kayıp, bir vazgeçilmişlik olabilecektir.
--Egemenlik hangi nedenlerden ötürü başkasına bağlanamazsa yine aynı nedenlerden ötürü bölünemez. Çünkü irade ya geneldir ya değildir. Ya halkın tümünün iradesidir ya da sadece bir bölüğünün.
--İnsan özgür doğar; oysa her yerde zincire vurulmuştur. Falan kimse kendini başkalarının efendisi sanır ama böyle sanması onlardan daha da köle olmasına engel değildir.
--Ancak toplum bağları gevşemeye, devlet gücünü yitirmeye, özel çıkarlar kendini duyurmaya, küçük toplumlar da büyükleri etkilemeye başladı mı, ortak yarar değişikliğe uğrar ve bir takım muhalifler çıkar ortaya: artık oy birliği diye bir şey kalmaz, genel istem de herkesin istemi olmaktan çıkar. Tartışmalar baş gösterir.
--En iyi düşünce bile çekişmesiz, gürültüsüz kabul edilemez olur. Gizli etkenlerin güttüğü insanlar sanki devlet yokmuş, hiç de var olmamış gibi artık bir yurttaş olarak düşüncelerini ileri süremez. --Özel çıkarlardan başka amaçları olmayan bir takım haksız kararları yasa diye benimserler." der.
--Tanıdık geldi mi?
--Sorun savaşlar barışlar değil. Sorun biz insanoğluyuz.
--Düşünen ya da düşünmeyen. Sorgulayan ya da sorgulamayan.
--Hele hele bu Koronavirüs, COVID-19 Pandemisinin yaşandığı bu günler, bırakın evin içini, apartman, mahalle, şehir hatta ülkeler bile "ben, benden sorumluyum. Bana ne başkasından" diyemez.
--Ya da dememesi gerek. Ama bu kez de, böyle düşünülmemesi için elden ne gelir ise yapanlar çok.
--Sizin yanlış seçimleriniz, kararlarınız ve ilişkileriniz;
--Beni, bir yakınını, doğacak çoluğunu-çocuğunu-torunu, neslini etkileyecek biliyor musun.
--Hiç düşündün mü? Biz, İnsanoğlu, bu evrene, dünyaya neler neler ediyoruz, kendimizin dışında da!..
--Hep, birşeyler bahaneler bularak.