Şimdi daha iyi anlıyorum, bazı sözlerin neden yüzlerce, binlerce yıldır tekrarlanıp durduğunu. İnsanın en önemli deneyimi, okuduğu, öğrendiği kadar yaşadıklarının da olduğunu..
Lewis Carroll'un Alice Harikalar Diyarında anlattığı öykünün/masalın bir bölümünde tavşan ile ormanda yolunu kaybeden Alis arasında geçen bir konuşma vardır.
Tavşan, Alis'e yardım etmek ister ve çok iyi bildiği ormanda ona yol tarifi yapmak ister. Tavşan iyi niyetli olsa da, Alis nereye gideceğini bilmez. Bunun üzerine tavşan Alis'e "Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yok ki!.." der.
Bu bir.
Belki yıllar yıllar önce, bazı işler için planlama, fizibilite, raporlama ve başka benzer çalışmalar ile kıyaslamanın bir önemi olmayabilirdi. Oysa günümüzde, bilgiye ulaşmanın yollarının kolaylaşması ve süreç yönetimleri ile ilgili eğitim, basın, yayın gibi olanakların artması ile birlikte, bir iş yaparken hem yapan için kolaylıklar oluşurken, hem de benzer işleri yapacakların, yani rakiplerin çoğalmasına da olanak sağlar duruma gelinmiştir.
Sanayi, ticaret gibi maliyet gerektiren konularda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu yöntemler özellikler özel sektörde çok yaygın kullanılmakta ve gerçekçi çözümler üretilmektedir.
Kamu, bu işi de özel sektöre devrettiğinden midir ki bilinmez, 12 Mart Darbesi ile başlayan, 12 Eylül darbesi ile filizlenen ve 2000'li yıllar ile de aşı yapılan fidanlardan halkın değil ama bazı seçilmiş iş çevrelerinin meyvesini topladığı bir sürece girilmiştir.
Kamu her alanda aşağılanmış, yok sayılmış ancak ne zaman ekonomik sıkışıklık baş göstermiş, kaynakları birleri için kullanılacak olmuş, o zaman kamu anımsanmıştır.
Halkımızın vergilerinden oluşan bütçelerinde yurttaşlar ve temsilcilerince doğru ve yerinde denetimi yapılmadığından ve "hesap verilebilirlik" diye bir kavram da unutulmuş, "devletin malı deniz, yemeyen domuz" moduna gelinmiştir.
Planlama, sözde bir uygulama olarak kalmıştır. Yönetimler, sadece bütçe hazırlarlarken masa başında stratejik planlamayı anımsamışlar, onun dışında yıl sonlarında bu konuda bir rapor hazırladıkları ve hesap verdikleri pek görülmemiş ve duyulmamıştır.
Bunun ne önemi var ki denilebilir. Bunun önemi, hangi işlerin yapıldığının bilinmesini ve yapılanların da hangi kesimlerin yararına olduğunun görülmesini sağlamak içindir.
Daha önceleri işletmeler aile şirketleri düzeyinde olurdu. Bu zamanla, "küreselleşme" ile birlikte dünya kapitalist sistemi için dünyanın küçülmesi ve sermaye için bütün kapıların açılması olduğundan, özel sektör yönetim bilimi açısından bütün verileri sonuna kadar kullanmakta ve bundan yararlanmaktadır.
Burada sorun, kamudadır. Kamuda, "plan mı, pilav mı" seçeneği ortaya konulunca, sanki planlama, halkın karının doymasına engel bir süreçmiş gibi bir algı yaratılmış ve planlamayı yöneticiler kendileri için yaparken, kamu için yok saymayı yeğlemişlerdir.
Bu bilinçsiz bir süreç değildir.
Anadolu'da ne derler: "Kurt dumanlık havayı sever".
Bir sene patates, soğan derelere dökülürken, aynı yılın içinde yurt dışından ithal edilmesi neyin öngörüsüdür. Bunun bilinçsiz bir şey olduğunu hangi aklı başında yönetici söyleyebilir ki!..
Tam üretici, çiftçi buğday, arpa, pamuk, patates, soğan hasadına başlayacak, o günler ülkenin yurttaşlarını korumak için konulması gereken "ithal vergileri" her ne hikmetse "sıfırlanıyor".
Üretici malını değeri değmeze satsın, tüccar para kazansın isteniyor. Hastaneler hastaların yararlanması, kamu yurttaşların yararına hizmet etmesi için değil, özel sektörün para kazanması felsefesi üzerine dizayn edilmiştir. Ne yazık ki, bu işin kamu ve özel sektörde ki taraftarları olayın farkında iken, yurttaş derin uykuda. Bir çok başka kamu olanakları ile de beslenen ve siyasi yandaş yapılan tayfasınca da alkışlanan bir düzen kurulmuş va ayakta tutulmaktadır.
Devletler, yönetimlerinde hakim olan sınıflarca yönetilir. Kapitalist sistemlerde bu kapitalistlerce, ki bunlar da kendi aralarında ettikleri kavgalar ile iktidarı ele geçiren Oligarşik ittifak tarafından;
Eğer devlet yönetimini ele geçiren emekçi kesim ise de bu kesimlerin temsilcileri tarafından yönetilir.
Bütün bu işler, yöneten hakim sınıflarca en ince ayrıntısına kadar planlı ve programlı iken, konu halk ve yurttaşlar olunca, "plan mı, pilav mı" noktasına getirilmektedir.
Düzensizlik, düzensizliği yaratanların yararlandığı bir süreçtir.
Günümüzde iktidar bilinçli bir şekilde bu süreci yönetirken, muhalefette de el yordamı ile süreç arayışları içindedir.
Genel seçimlerin, bir ülke yönetme süreci olduğu unutulup, sadece "adamımın adamı, madamımın madamı" moduna girildiği sürece de, halk, yurttaşlar ağlamaya, vergileri ile besledikleri, yerel ya da genel iktidarlar da kanlarını emmeye devam edip gidecektir bu süreç.
Amaçları yönetim erkini eline almak olanlar, bu süreçte son derece başarılı iken; yurttaş kurbanlık koyun gibi boynunu celebin bıçağına teslim ettiği sürece, daha ağlayacak, yas tutacak günler az değil gibi!..
Herkes umudumuzu kaybetmeyelim derken de, yine de yanındakine biraz "dürtse" iyi olur gibime geliyor!..