ANKARA'DAN

Özgür olmak; özgürlük müdür?

O zamanlar bir bakanlıkta çalışıyorum ve yeni milenyuma geçileceğinden, yeni projeler olsun ki insanlara, topluma bir şeyler söylensin, umut vaat edilsin diye çaba harcanıyor.

Son derece güzel ve nitelikli bir çabaydı.

Öyle ya, 2000'li yıllara, ikinci milenyuma girilecekti. Ve bu çağa uygun bir adın da olması, bulunması gerekti, bulundu da:

BİLGİ ÇAĞI. Gerçekten güzel bir tanımlama ve isim.

Ama bu yetmemiş olmalı ki, her sektör kendi imajına göre bir tanımlaya girdi ve iletişim çağı, teknoloji çağı, uzay çağı gibi isimler verildi durdu. Ben hep bilgi çağını sevdim ve hala da onu seviyorum.

Bu yılın başlarında bir makalede okumuştum, bu yüzyıla "Barbarlık Çağı" da deniliyor ve gerekçeleri anlatılıyordu.

Sorun hangi çağa, hangi ismin verilmesinden öte, yaşadığı çağı insanların anlayıp anlayamamaları ya da ne anlayıp, anlamadıkları.

Tamam insanlar teknolojiyi kullanarak bilgi dahil her şeye ulaşıp, sahip olabiliyor ama acaba sormamız gereken soru, ulaşıp ulaşamaması mı, yoksa doğru şeylere ulaşılıp, ulaşılmadığı mı?

Çokluğun ve özensizliğin olduğu her yerde bir kirlilik vardır. Ortalık da o kadar bilginin dolaştığı bir yerde bilgi kirliliğinin olmaması da olası değildir.

Hani Murathan Mungan'ın yazdığı ve Yeni Türkü'nün de bizlere sevdirdiği "Yenik düşüyor herşey zamana/ Biz büyüdük ve kirlendi dünya" dizeleri olan "Telli Telli" şarkısı vardı ya onun gibi, gerçekten biz büyüdük de kirlettik dünyayı.

Doğal çevreden söz etmeyeceğim, artık onu görmeyen göz kalmadı. Ben asıl sosyal çevrenin, "bilgi ve iletişim ortamları" sanılan yerlerin kirliliğinden söz edeceğim. Rahatsız ve üzgünüm.

Eli klavye tutan, alıcısının olduğunu düşündüğü iki resim koyan kendini otorite sanmaya başladı. Öyle olmasa, "fenomen" diye bir kavram çıkar mıydı?

Unutmayalım her malın bir alıcısı vardır, yeter ki pazarını doğru bulalım, pazarlamasını doğru yapalım. Özlemlerle dolu, bozuk eğitim sistemi ile ömürlerini mahvettiğimiz bir gençlik var artık ortalık da. Bunu da kullanacak bir çok kişi ve sektör.

Gencecik çocuklar evlerden kaçıyor ya da ailelerine isyanları aldı başını gidiyor. Neden?

Bir gözlemimi not olarak ekleyeyim. Geleneksel, birkaç nesli bir şekilde iletişim içinde yetişmiş ve eğitimli ailelerin çocukları gerçekten çok mutlu, huzurlu ve başarılı.

Şanssız ya kader "mahkumu mahkumu" diyeceğimiz ailelerin bu dönemde kendilerine hayrı yok; çocuklarına ne verecekler ki?

İşte burada hem kişilere hem de devlete düşün çok görevler var.

Devlete düşen görevi de belirleyecek olan yine kişiler ve seçimleri

Bilgi çağında "özgür olmak" elbette ki muhteşem bir şey. Ama özgürlük ile sorumluluk ve sorumsuzluğun sınırlarını da belirleyecek olan aile ve kurumsal eğitim sistemi.

Ekonomik, sosyal ve çevresel olarak ailelerin birer birer dağıldığı, yıprandığı bir dönemde, bunu derleyip toplayıp düzene koyacak olan yapı da, DEVLETTİR.

Peki, Devletin kendine hayrı yoksa?

Bireylerin de, toplumun da artık aklını başına almasının zamanı geldi de geçiyor bile. Özgür olmak ile özgürlüğün farkını kavrayamadığımız sürece, özgür olmak isteyenlerin, özgürlüğe muhtaç kalacakları günler pek uzak değildir.

Tıpkı, "Dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz" diyenlerin, nasıl bir nesil yetiştirdikleri görmemiz ve onların da kendilerinin görmeleri için Türkiye'de yıllar itibariyle inanç yüzdelerine bir bakmalarını öneririm. Ve getirdikleri durumu da vicdanlarına havale ederim.

Toplumsal olarak gelinen nokta pek de hayra alamet görünmüyor. Özellikle sahil yörelerine gidenlere, yaşayanlara sözüm olsun, bizim giysisi, saçı, sakalı ile ne mal olduğunu belli edenlere ve çoluk çocuklarına;

bir de "gavur" dediklerimizin kendilerine, çoluğuna çocuklarına, giyim, kuşam, hal hareket ve tavırlarına bir baksınlar.

Dünün mağdurları, bugünün mağrurları. Dünün mücahitleri, bugünün müteahhitleri. Dünün giysi yoksunları, sözcük fukaraları, bugünün din, ahlak ve terbiye sözcüleri. Nerede mi? Televizyon ve gazete köşelerine bir bakın.

Bir zamanların ünlü tiyatro oyunu ve şarkısının sözleri gibi "Nereye Payidar, nereye/ Yokuş bayır demesen de/ Dere tepe düz gitsen de/ Çıkmaz bu yol, çıkmaz bu yol/ Çıkmaz bu yol bir yere!.."

Yayın Tarihi
31.10.2021
Bu makale 1165 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!