BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Okumak mı? (2)

Düşünmeyen beyne siz ne kadar bilgi yüklerseniz yükleyin anlamı olmaz. Tıpkı kopi-pas yapmış olursunuz. Kopyaladığı bilgiler ise beyne yük olur, tıpkı taş taşıyormuş gibi olur. Beyin düşünmedikçe kopyaladığı bilgiler taş karda ağır ve yararsız kalır beyin için!

 

Biat kültürünün esiri olmuş toplumlar, ya da tembel beyinli toplumlarda bireylerde şu kanı yaygındır; ‘O benim yerime düşünüyor’ ya da ‘büyüklerimiz iyisini bilir’ algılamalar nedeniyle başkasının kendi yerine düşündüğünü varsayarak kendisinin düşünmesine gerek olmadığı, hatta kendisine ‘hacet’ olmadığı fikri yaygınlaşır… Böylece beynini kullanmayan beyin tembeli düşünme fukarası bir toplum oluşur...

 

Ne bildiğini ne de ne bilmediğini bilmeyen bilgiç geçinen cahillerin yaygın olarak toplumda itibar gördüğü bu dönemde, doğruyu bilip söylemek adeta “suç” mertebesinde yergi görmeye başladı. Bilgi ve bilim evrensel bir değer olup insanlığın ortak kaynak değeridir. Çoğaldıkça değerlenen değerlendikçe çoğalan ve paylaşıldıkça da değer kazanan bilgi ve bilim dinamiktir statik değildir; hayatın kendisindedir; yaşayan, gelişen, bir süreçte olgunlaşan ve değişen soyut fakat somut veriye dönüşebilen bir yapılanmadır!

 

Bilim, faydacı kullanıma açıktır; hem rasyonel, hem de hümanist yanı olan bilimin geçmişinde doğmalık vardır; fakat gelişerek doğmalığı somut veriye aktarmıştır. Dogmatik bilginin kabul edildiği en ilkel toplumdan bu yana kullanılan ya da varlığı kabul edilen bilim ve onu oluşturan alt detay bilgi kollarının her alanı mutlaka bir eksiği olmuştur. Bilimsel düşüncenin dinamizmi işte bu eksikliği arayıp bulmak ve her bilinmeyenin yeni bir bilineni onun da yeni bilinmeyen doğurduğunu görmüş ve araştırmıştır. Bu gerçeği arayış süreci bilimin ve bilginin dinamizmini yansıtır; her varılan sonuç gerçeği yakalamaya yönelik yeni bir adım değişime açık yaklaşımdır; gerçek kabul edilirliği değişkenliğe gebedir. Bilimdeki gelişme değişme bir süreçtir her yeni bilinen yeni, bilinmeyenleri birlikte getirir. Çünkü bilimde “benlik” egemenliği yoktur; 'ben' değil, ‘biz’ var…

 

Yaratan akıl kullanımı için bir mesaj veriyor, özetle ve mealen; “Geceyi gündüzü, Güneş’i, Ay’ı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da Onun emrine boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl edenler için dersler vardır.” (Nahl 12) Diğer bir kelamında; “Kur’anı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?” (Kamer 17).

Peki, nasıl olacak bu iş?

Nasıl bilinecek, nasıl öğrenilecek, nasıl anlaşılacak?

Okumadan, öğrenmeden nasıl olacak bu iş?

Hal böyleyken ne yapıyoruz?

İlk emri olan “oku” emrini unutmuşuz.

Kuranı bir tarafa bırakmışız, ya evde duvara asmış dokunulmaz kitap olarak koymuşuz ya da mezarlıklarda çıkar aracı olarak algılamışız

 

Okuma alışkanlığını edinmek pek kolay olmuyor aslında. Çocukluk çağında bu alışkanlık edinildiği takdirde sürekliliği devam eder. Çocuk yaşlarda okunan kitapların kişiye nasıl bir fayda sağlayacağını önce bilmez ve anlamaz da… 

Önce geniş düşünmenin okumayla elde edileceğini çok farkında olmaz insanlar. Çünkü geniş düşünebilme ile okumanın arasında doğru bir orantı ya da paralellik vardır. Gençlik döneminde rağbet edilenlerden farklı olarak çocukluk döneminde okunan çok sayıdaki kitabın insanlar farkında olmadan onları nasıl geliştirdiğini daha sonraki yıllarda anlayabiliyor.

Bu farklılığı kendi yaşıtlarıyla yaptığı bir kıyaslamayla daha iyi anlar…

Aslında okunanların çoğu unutulur fakat bıraktığı etkiler kalıcı olur.

Bazı insanlar da belki çok fazla okuyor olabilirler ancak beyinlerine yüklenmiş bir yük bilgisiyle kalırlar ya da bilgi hamalı olurlar; bilgi yığınıyla baş başa kalırlar.

Okunanlardan eğer insanlık sevgisi, manevi değer bırakmamışsa okumaların milli şuur aşılamamışsa hatta Yaratanın rızası için kıldığı namazsın ne anlama geldiğini bilmeyip eğilip kılmaktan ibaret bir beden hareketi olduğunu sanacak kadar cahil anlayışla kalmaları sürpriz olmaz… Bu, şunu gösteriyor ki içi boş beyinlerle anlamadan, özümlemeden okunmuş kitabın çok anlam kazanmadığı, bilgi yığını hamalı insan tipiyle topluma yansıyacağı, yakasında taşıdığı madalya ‘bilgi hamalı boş beyinli adam’ olacağını bilmeli Belki bu halıyla ilk etapta toplumda saygınlık itibar da kazanabilir. Şu sonucu değiştirmez, adı ‘okumuş’ olup nice ‘cahil’ insanların olduğunu en yakınlarımızda dahi görebiliyoruz. Okuma kapasiteler sadece sayfalarla sınırlı olan kişilerin yazma potansiyelleri de sayfalarla sınırlı kalmaya mahkûmdur.

 

**

Bazı evlerde kitap seven birey kadar onları ‘fuzuli şeyler’ gibi gören zihniyetli bireyler de vardır. Çoğu kez özenti, desinler için alınan kapağı açılmamış bir sürü kitap ansiklopedi olur evin bir bölümünde...

Bazen çok meraklı aile ferdi kitaplık düşünür bir sürü kitap…

Çoğunun yapraklarında ne yazıyor bilinmeden, sayfalarına bakılmadan eskir, bir kısmı da gıcır-gıcır kalır, ne yıpranır, ne de yırtılır sanki yeni alınmış gibidir…

Onların görevi kitaplıkta durmak ev sahibinin ‘bak benim ne kadar kitabım var’ onlarla ne kadar ‘bilgiliyim’ havasını atmaktan başka işe yaramayan kitaplık…

Elbette eve gelen misafire bir ‘hava’ vermek lazım onun için durmalı onlar kitaplıkta ya da rafta… Konuk kitapları görünce; ‘vay beeee… ne kadar çok kitap okumuş’ hayretiyle karışık bir kocaman ‘aferin’ almaktır amaç…

Bazı evlerde aksesuar bazen de önemsenme aracı olarak kullanılır kitaplar...

Ve böylece birey kendini kandırmaya devam eder...

Hatırlamak lazım; sloganlaşmış bir deyiş vardır ‘hiçbir şeydik’, ‘her şey olduk’ diyecek oldum ki ‘en iyi arkadaşın kitap olduğu’ bilinir...

Kitap en iyi arkadaş diye söze başlayan bazı insanlar aslında kendilerine seçilmeyen arkadaş kitabı her gün kendine arkadaş diye ek yaparlar.

 

**

Giderek listesi kabaran sanal âlemdeki grupların üye sayısını arttırma yarışına giren sanal hastalıklı işsiz beyinlerin kabarık sayılarla övünme içgüdüsünü tatmin etme yansıması gibi… Neden mi?

‘Benim grubumda şunlar ve şunlar var daha kalabalık bir grup’ demek övünmek için…

İşte gösteriş için kitaplıkta kitap dizenler de böyle olur…

Evine günlük gazete girmeyen adam başınıza âlemli cihan kesilir...

Kitap okumaz, gazete okumaz ama çok konuşur…

Her şeyi bildiğini sanır fakat aslında ne bildiğini ne de bilmediğini bilmez…

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayı ilke edinir…

Şimdi soralım böyle bir boş beyin kitap okusa ne olur, Kur’an okusa ne olur…

Okusa, ya küfür okur, ya beddua okur, ya yalan okur…

En başarılı okuma sanatı ise, yalanla-dolanla, hile-hurda ile milleten onay alıp milletin canına okumak…

Canına okunacak millet, okumaya müsaade ettikçe bu sonuç değişmeyecek…

Ne zamana kadar mı?

Bilmem… Herkesin vereceği bir cevap vardır mutlaka…

 

Yayın Tarihi
06.02.2012
Bu makale 10336 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!