ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLAMASI
1. Genel hususlar.
a. Değerli dostlarım ve yüreği insan sevgisi odaklı Atatürk Sevdalısı yurtsever yoldaşlarım hepinize selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Ülkemizde 24 Kasım günü, Cumhuriyetimizin en önemli değerlerinden olan öğretmenlerimizi anma günümüzdür. Dünya’da Öğretmenler günü bazı ülkelerde farklı tarihlerde kutlanmaktadır. Ülkemizde ise 24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün " Millet Mektepleri Başöğretmenliği " ni kabul ettiği gündür. Bakanlar Kurulu, Mustafa Kemal Atatürk’e " Millet Mektepleri Başöğretmenliği " unvanını 11 Kasım 1928'de yaptığı toplantıda vermiş ve bu unvan, 24 Kasım'da Millet Mektepleri Talimatnamesinde yayımlanması ile resmileşmiştir.
b. Ayrıca 24 Kasım 1928 tarihi Millet Mekteplerinin açıldığı gündür. Osmanlı döneminde okuma yazma oranı değişik kaynaklarda yüzde 2 ile 4 arasında gösteriliyordu... Ancak bu oran I. Dünya Savaşı öncesiydi... Özellikle Çanakkale Muharebelerinde, okur yazarların çoğu kaybedildiği için Cumhuriyet kurulduğunda bu oran çok daha azdı... Millet Mekteplerinde işte az olan bu okuma yazma oranını artırmak için yaşlı, genç, çocuk, kadın demeden herkese yeni harflerle okuma yazma öğretilmişti… Millet Mekteplerinin açılışı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım günü, Mustafa Kemal Atatürk’ün 100. Doğum yıldönümü olan 1981 yılından beri ‘’24 Kasım Öğretmenler Günü ‘’ olarak kutlanmaktadır.
c. Öğretmenlerimize neler yapsak onların bizlere verdiği emeklerin, sevginin ve özverinin hakkını ödeyemeyiz. Yüce önder ve başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Sosyal ve Kültürel milli hedefimiz olan “ MİLLİ KÜLTÜRÜMÜZÜ ÇAĞDAŞ UYGARLIK SEVİYESİNİN ÜZERİNE ÇIKARMAK “ ilkesini gerçekleştirebilmemizin ana unsuru olan öğretmenlerimizi minnet ve şükranla anıyorum. Terör örgütlerince ve Kurtuluş savaşımızda şehit edilen ve bugüne kadar yaşamını yitirmiş olan tüm öğretmenlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Öncelikle mesleklerini onurlu ve huzurlu bir şekilde yapabilmesi için tüm sosyal haklarının ve toplumda gereken önemin verilmesini özellikle istiyorum. Çünkü öğretmenlik mesleğine âşık aynı zamanda bir öğretmen olarak söylüyorum ki onların hakkı asla ödenemez.
d. Ben de Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı lise dengi okul ve kolejlerde Albay rütbesinde Çanakkale-Gelibolu 1 (bir) yıl ve Ankara’da 6 (altı) yıl olmak üzere toplam 7 (yedi) yıl “ Milli Güvenlik Bilgisi öğretmenliği ” , 3 (üç) yıl KKK. lığı Eğitim Destek Ş.Md.lüğü ve KKK. lığına bağlı üniversite ve yüksek okul düzeyindeki Askeri okul, Sınıf Okulu ve Eğitim Mrk.lerinde eğitim ve öğretim faaliyetlerini 4 (dört) yıl süreyle denetleyen bir eğitim ve öğretim denetleme üyesi (müfettiş) vb. görevler yapmış bir eğitimci olarak öğretmenlerimizin “ÖĞRETMENLER GÜNÜ” nü yürekten kutluyorum, minnet ve şükranlarımı sunuyorum ve hepsinin ellerinden öpüyorum. Yaşamını kaybetmiş olan tüm öğretmenlerimizin ruhu şad olsun. Yüce emekleri asla unutulmayacaktır.
2. Öğretmenlik mesleğinin önemi ve ülkemizde yaşanan gelişmeler.
a. Öğretmenler Günü’nün Mustafa Kemal Atatürk ile ilişkilendirilmesinin nedeni Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretmenlere verdiği büyük önemdi. Mustafa Kemal Atatürk yeni Türkiye’nin yaratılmasında öğretmenlere büyük görevler düştüğü inancındaydı. Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği yıllarda Öğretmenler Kongresi’ni düzenleyerek asıl savaşın cehaletle yapılacağına ve çağdaş bir ulus olmamız için eğitimin yaygınlaşması gereğine inanıyordu. Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk, ‘’ Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır ’’ ve “ Ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir ” sözleriyle öğretmene verdiği önemi, değeri, duyduğu saygıyı ve öğretmenlere yüklediği sorumluluğu en güzel biçimde ifade etmiştir.
b. Yıl 1923. Meclis ’de vekil maaşları tartışılmaktadır. Devrin Maliye vekili Gümüşhane mebusu Hasan Fehmi Bey (Ataç), Mustafa Kemal’e soruyor; “Paşam vekil maaşlarını düzenleyeceğiz; ne kadar verelim?” Mustafa Kemal şöyle cevap veriyor. ‘’ Aman, öğretmen maaşlarını geçmesin! ’’ Bakar mısınız yüce önder Atatürk’ün öğretmenliğe verdiği değeri ve öğretmenliğin sahip olduğu onur ve gururu halkımıza yansıtmasını.
c. Öğrencileri, öğretmenleri ve okulu çok seven Mustafa Kemal Atatürk yurt gezilerinde okullara uğrar, sınıflara girer, sıralara oturur, ders dinler, öğrencilere sorular sorar, öğretmenlerle konuşur, her yerde öğretmenliğin üstün bir meslek olduğunu anlatırdı. Mustafa Kemal Atatürk’ün yolu bir gün bir köy okuluna düşer. Tek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordur. Mustafa Kemal Atatürk sınıfa girince, öğretmen kürsüsünü Atatürk'e terk etmek ister. Mustafa Kemal Atatürk; ‘’Hayır, yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz ’’ der ve şöyle devam eder konuşmasına; ‘’ Eğer izin verirseniz biz de sizden faydalanmak isteriz. Sınıfa girdiği zaman cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir...’’ demiştir.
3. Atatürk’ün öğretmenlere yaptığı konuşmalar.
a. Mustafa Kemal Atatürk’ün 27 Ekim 1922 tarihinde İstanbul’dan Bursa’ ya gelen öğretmenlere yaptığı konuşma;
İstanbul’dan geliyorsunuz. Hoş geldiniz. İstanbul’un feyz meşalelerinin temsilcileri olan yüce topluluğunuz karşısında duyduğum sevinç sonsuzdur. Yüreklerinizdeki duyguları, kafalarınızdaki düşünceleri doğrudan doğruya gözlerinizde ve alınlarınızda okumak, benim için olağanüstü bir mutluluktur. Bu anda karşınızdaki en içten duygumu, izninizle söyleyeyim: İsterdim ki çocuk olayı, genç olayı, sizin ışık saçan sınıflarınızda bulunayım. Sizden feyz alayım. Siz bani (kurucu-yapan kimse) yetiştiresiniz. O zaman ulusum için daha yararlı olurdum. Ne yazık ki elde edilemeyecek bir istek karşısında bulunuyoruz. Bunun yerine sizden başka bir istekte bulunacağım: Bugünün çocuklarını yetiştiriniz. Onları yurda, ulusa yararlı insanlar yapınız. Bunu sizden istiyor ve diliyorum.
Muallim Hanımlar, Muallim Beyler, Yurdu ve ulusu kurtarmak isteyenler için yurtseverlik, iyi niyet, özveri çok gerekli niteliklerdir. Nedir ki bir toplumdaki hastalığı görmek, onu iyileştirmek, toplumu çağımızın isteklerine uygun olarak yükseltmek için bu nitelikler yetmez bu niteliklerin yanında bilim ve teknik gereklidir. Bilim ve teknikle ilgili çalışmalar başladığı ve geliştirildiği yerse, okuldur. Bunun için okul gereklidir. Okul adını, hep birlikte, büyük saygı ile analım… (dinleyiciler, bir ağızdan “Okul !“ Diye bağırdılar) Okul, genç beyinlere, insanlığa saygıyı, ulus ve yurt sevgisini, bağımsızlık onurunu öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düşünce, onu kurtarmak için tutulması uygun olan en doğru yolu belletir. Yurt ve ulusu kurtarmaya çalışanların ayrıca, işlerinde birer namuslu uzman ve birer çalışkan bilgin olmaları gereklidir. Bunu sağlayan okuldur. Ancak bu yolla, girişilecek her türlü işin usa (akla) uygun sonuçlara ulaştırılması gerçekleşmiş olur.
Bayanlar, Baylar! Yurdumuz içinde uygarlıkla ilgili düşüncelerin, çağdaş ilerlemelerin, bir an bile yitirilmeden, yayılması ve gelişmesi gerektir. Bunun içindir ki bilimle, teknikle uğraşanların bu alanlarda çalışmayı, birer namus borcu bilmeleri gerekir. Öğretmenlerimiz, şairlerimiz, edebiyatçılarımız, yazarlarımız, durup dinlenmeden, ulusa bu acı günleri ve onun gerçek nedenlerini açık ve kesin olarak yazacaklar, anlatacaklar, bu kara günlerin dönmemesi için, yeryüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye’nin varlığını tanımak istemeyenlere, onu tanıtmak zorunda olduğumuzu hatırlatacaklardır.
Bayanlar, Baylar! Acı da olsa söyleyelim ki, biz üç buçuk yıl öncesine değin, bir “Topluluk ” olarak yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi yönetiyorlardı. Dünya, bizi, yöneticilerimize göre tanıyordu. Üç buçuk yıldır, tam bir ulus olarak yaşıyoruz. Bunu elle tutulur, gözle görülür kanıtı, hükümetimizin biçimi, hükümetimizin niteliğidir ki kanun onu Büyük Millet Meclisi diye adlandırdı. Bütün dünya, bir an bile şüphe etmesin ki, Türkiye Devleti’nin biricik ve gerçek temsilcisi yalnız ve ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bayağı çıkarlarını ve kendi güvenliklerini sağlamak için, ulus ve yurdun bağımsızlığını düşmanların eline bırakmakta bir sakınca görmeyen, bağımsızlığımıza son veren koşullara kapsayan Sevr Antlaşması’nı onayan yöneticilerin, sultanların, padişahların öykülerini, bu zorbaların yasa dışı davranışlarını Türk ulusu, artık, ancak ve yalnız tarihte okur.
Bayanlar, Baylar! Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için, yalnız ortam hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanacaksınız, yaşatacaksınız ve kesinlikle başarıya ulaşacaksınız. Ben ve sarsılmaz inançla bütün arkadaşlarım, sizi izleyeceğiz ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız. Son bir söz: Sizin, seçkin bir topluluk olarak Bursa’ya gelmeniz, yalnız Bursa’yı değil, bütün Anadolu’daki kardeşlerinizi sevindirdi. İstanbul’dan getirdiğiniz selamları, bütün ulusa duyuracağız. Ben de sizden rica edeceğim ki, oradaki kardeşlerimize selamlarımızı iletiniz. İstanbul’un alın yazısı, İstanbul’da yaşayan gerçek Türklerin gönüllerinde ve duygularında yaşattıkları dileğe uygun olarak çizilecektir.
b. Mustafa Kemal Atatürk’ün 24 Mart 1923 yılında Kütahya Lisesi’nde öğretmenlere yaptığı konuşma;
Muallime hanımlar ve muallime efendiler, bu irfan yuvası altında hepinizi bir arada görmekten ve hepinizi selamlamaktan çok memnunum. Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir. Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir. Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.
Biz iki ordudan birincisine, vatan çiğnemeye gelen düşman karşısında kan akıtan birinci orduya - bütün dünya bilir, bütün dünya şahit oldu ki - pek mükemmelen sahibiz. Vatanın dört sene önce düştüğü büyük felaketten sonra, yoktan var olan bu ordu, vatanı yok etmeye gelen bu düşmanı kutsal vatan toprağında boğup mahvetti. Yalnız bu orduya sahip olmakla, işimiz bitmiş, gayemiz bu ordunun zaferiyle son bulmuş değildir. Bir millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun elde ettiği kazanımlar sönük kalır. Milletimizi geçek mutluluğa, kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce büyük, kusursuz, nurlu bir irfan ordusuna sahip olmak zorunluluğunda bulunduğumuzu inkâr edemeyiz.
Eski idarelerin en büyük kötülüklerinden biri de irfan ordusuna layık olduğu önemi vermemeleridir. Eğer önem verilseydi, geleceği emanet ettiğimiz sizlere, gelecek kadar güvenilir bir mevki verilmesi gerekirdi. Henüz üç dört senelik hayata sahip olan milli idaremizde irfan ordusu ile layık olduğu kadar ilgilenilememiştir. Fakat buradaki mecburiyeti milletin münevverleri olan sizler elbette ki daha iyi takdir edersiniz. Bütün kuvvetimizi yalnız cephede toplamaya mecbur olduğumuz bu kısa süre içinde tabiatıyla irfan ordusuyla gereğince meşgul olamadık. Lakin Cenabı Hakk’a şükürler olsun ki düşman karşısındaki aziz ordumuz için harcadığımız bütün emekler mutlu sonucunu verdi. Artık aynı kuvvet, aynı faaliyet, aynı istekle irfan ordusu için çalışacak ve birincide olduğu gibi bu ikinci ordudan dahi emeklerimizin, faaliyetlerimizin mutlu ve başarılı sonuçlarını aynı parlaklıkta elde edeceğiz.
Arkadaşlar, asker ordusu ile irfan ordusu arasındaki birliktelik ve alakayı belirtmek için şunu da ifade edeyim, kıymetli bir eserden ordunun ruhu kumanda heyetidir deniliyor. Hakikaten böyledir. Bir ordunun kıymeti kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür. Siz öğretmenler, sizler de irfan ordusunun kumanda heyetisiniz. Sizin ordunuzun kıymeti de sizlerin kıymetinizle ölçülecektir. İstiklal mücadelesinde üç dört senedir düşmanı topraklarımızda mahvetmek için yaptığımız savaşla ordunun ruhu olan kumanda heyeti değerlerinin yüksekliğini nasıl ispat etmişse, bundan sonra yapacağımız yenilikler milletimize bir karanlık gibi çöken genel cehaleti mağlup etmek savaşında da irfan ordusunun ruhu olan siz öğretmenlerin aynı yeteneği ortaya koyacağınıza eminim. Bu konuda size güveniyor ve saygı ile selamlıyorum.
c. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1924 yılında Muallimler Birliği Kongresi üyelerine, Millî Eğitim Bakanı Vasıf Çınar tarafından Şehir Lokantasında verilen çay ziyafetinde yaptığı konuşma:
Saygıdeğer Efendiler! Öncelikle bu toplantıyı düzenleyen Vasıf Beyefendi’ye huzurunuzda birkaç söz söylemek fırsatını verdiklerinden dolayı özellikle teşekkür ederim. Hanımlar, Beyler! Seçkin meclisinizin içinde bulunmaktan dolayı sevinçliyim. Türkiye Muallimler Birliği’nin Ankara’da kararlaştırıldığı ilk kongresini çok büyük mutlulukla karşıladım. Memleketimiz ve cumhuriyetimiz için, sizler gibi kıymetli öğretmen hanım ve beylerinin burada toplanması çok verimli sonuçların ortaya çıkmasına yardımcı olacaktır. Hanımlar, Beyler! Türkiye Muallimler Birliği’nin bütün memlekette şekillenmesini, Konya’yı olduğu gibi Van’ı ve Hakkâri’yi de teşkilatı içine almasını ve her köyde üyeye sahip olmasını derin bir ilgi ile bekleyeceğim.
Öğretmenler! Yeni nesli, Cumhuriyet’in özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin yeteneğiniz ve özveriniz derecesiyle uygun olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu kalite ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir. Sizlerin, seçkin görevinizin yerine getirilmesine büyük özveriyle varlığınızı vereceğinize hiç şüphe etmem. Ben millî öğretim ve millî eğitimimiz hakkındaki görüşlerimi çeşitli zamanlarda ve çeşitli nedenlerle söyledim. Fakat bu görüşlerimi birkaç kelimede toplayarak tekrar etmeyi faydasız görmüyorum.
Öğretmenler! Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı şekilde bütün ilim derecelerindeki öğrenim ve eğitimlerinin uygulamalı olması önemlidir. Memleket çocuğu, her öğrenim derecesinde ekonomik hayatta istekli, eser sahibi ve başarılı olacak şekilde donanımlı olmalıdır. Millî ahlâkımız, uygar ilkelerle ve hür düşüncelerle arttırılmalıdır. Bu çok önemlidir, özellikle dikkatinizi çekerim. Göz korkutma ilkesine dayanan ahlâk, bir erdem olmadığı gibi güvene de uygun değildir.
Efendiler! Bu görüşümde sizin tamamen benimle beraber olduğunuza şüphe etmiyorum. Genel öğrenim ve eğitim programımız da bu temelleri içine alır. Fakat biliyorsunuz ki, görüşlerin, programların kesin ve açık olması çok önemli olmakla birlikte verim ve eser verebilmesi, onların becerikli, anlayışlı ve özverili öğretmenlerimiz tarafından okullarımızda çok büyük dikkat ve gayretle uygulamasına bağlıdır. İşte özellikle sizden rica edeceğim konu budur. Sizin başarınız, cumhuriyetin başarısı olacaktır. Arkadaşlar, yeni Türkiye’nin birkaç yıla sığdırdığı askerî, siyasî, idari inkılâplar sizin, saygı değer öğretmenler, sosyal ve fikrî inkılâptaki başarılarınızla desteklenecektir. Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”
4. Eğitimde yaşanan sorunlar ve çözüm yolları.
a. Bir birey yaşamında eğitimini 3 (üç) yerde almaktadır. Bunlar “ AİLE, OKUL ve SOSYAL ÇEVRE “ dir. Bu üç temel ana unsurda bulunanlar görevini aksatmadan yapmalıdır. Ayrıca halen görevde olan öğretmenlerimizin hiçbir bahane ve gerekçeye sığınmadan, yılmadan ve kimseden çekinmeden Cumhuriyetimizin bekası ve Atatürk’ün düşünce sistemi ve ilkeleri ışığında öğrencilerimizi yetiştirmelerini özellikle istiyorum. Lütfen Atatürk’ün sizlere verdiği vazifenizin bilincinde olunuz. Asla mazeret üretmeyiniz ve fedakârca genç yavrularımızı eğitelim. Ayrıca Ankara’daki yedi yıllık öğretmenliğim esnasında üzülerek gördüğüm olaylar da yaşadım. Öğretmenlik mesleğinin kutsallığını kavramamış, meslek sevgisi olmayan, mesleğini sadece gelir sağlamak için yapan, öğrencilerinin karşısına kılık kıyafetine özen göstermeden çıkan ve öğrencilerine korkmadan ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCEYİ VE SEVGİSİNİ benimsemeyen ve aktarmayan öğretmen görünümlü kişileri de üzülerek gördüm. Bu bir devletin milli eğitim siyasetinin bir ürünü olan bu düşünceyi halkımızın dirençli bir şekilde kırması gerekir.
b. Artık ülkemizde Yüce Önder Atatürk’ün hedeflediği milli eğitim ve bu bağlamda eğitimde birlik ilkesi yok edilmiştir. Şimdi çocuklarımızı yetiştirmek görevi hiçbir mazeret üretmeden biz ebeveynlere düşüyor. Başlangıçta yapabileceğimiz konuların başında Liseyi bitiren gençlerimize doğum günlerinde Nutuk kitabı ve Atatürkçü Düşünce Sistemi ve ilkeleri doğrultusunda hazırlanmış yayınları hediye edelim. Her birey küçük çocuklarına resimli Atatürk kitabı verebilir ve okumasını sağlayabilir. Çocuklarınızı Atatürkçü Düşünce Sistemi hakkında yapılmış konferans ve filmlere götürün. Kurtuluş ve Cumhuriyet videolarını tüm gençlerin izlemesini önerin ve sağlayın. Onlara zaman ayırın ve sağlıklı iletişimler kurunuz. Bizler bilinçli yurttaş olarak bu iktidarın yaptığı olumsuzlukları biraz da olsa ortadan kaldırabiliriz. Ülkemizde yaşanan sorunların çözümüne yönelik önerilerimi sunmak ana düşüncemdir. Asla yılgınlık ve mazeret üretmek bize göre değildir ve olmamalıdır. Milli birlik ve beraberlik içerisinde yapılacak tüm toplantılara katılalım ve çözüm önerilerine destek verelim.
c. Sizlere sözlerimi sonlandırmadan önce öğretmenlik yaşamımda karşılaştığım güzel ve duygu yüklü anılarımdan birkaçı hakkında bilgi vermek istiyorum. Yıl 2007 yılı idi. Ankara’da albay rütbesinde her eğitim öğretim döneminde MEB. lığına bağlı lise ve kolejlerde Yüce Önder Atatürk’ün 1926 yılında Türk gençlerinin milli bilinç içerisinde, iyi bir yurttaş ve bir vatandaşta olması gereken temel değerlerin öğretildiği Milli Güvenlik Bilgisi öğretmenliği yapıyordum. Bu ders haftada bir ders saati idi. Benim görüşüme göre adap ve görgü kuralları da dâhil edilerek en az iki saat olmalı idi. Ders konuları Genel Kurmay Başkanlığı ile MEB. lığı arasında ortak belirlenmişti. Mamak İlçesindeki bir Anadolu Lisesinde bir gün Çanakkale Savaşı ile ilgili dersin sonunda harika bir Çanakkale filmi izletmiştim ve sonunda zil çaldı, dışarıya çıktık. İki kız öğrencimin gözlerinden yaşlar akarak ağladıklarını gördüm. Endişe ettim ve sordum yavrum bir şey mi oldu? Neden ağlıyorsunuz? Bana büyük bir üzüntüyle “ Komutanım bizler Lise 2’nci sınıf öğrencisiyiz. İnanın bugüne kadar hiçbir şekilde Atatürk ve savaşları ile devrimleri böyle sizin gibi kimse anlatmadı ”. Tabi ki ben de bu duruma üzüldüm. Hemen Liselerdeki İnkılâp tarihi öğretmenleri ile görüştüm. Onlar da bana daha büyük acı verecek şeyler söylediler. “ Komutanım MEB. lığına bağlı okullarda ders planlamalarını yaparken Atatürkçülük ile ilgili konuları genelde mayıs ayı sonuna bırakıyorlar. Mayıs ayı sonunda da eğitim ve öğretimde başka faaliyetlere yönelim olduğundan çoğu konular işlenmiyor “ dediler. Bir kat daha kahrolduk. Bu konularda sinsice ve Cumhuriyetimizin bekasına yönelik karşı faaliyetlerin olduğundan artık herkes gibi biz de eminiz.
d. Sonuç olarak; değerli öğretmenlerim bu ana esaslar ve ilkeler doğrultusunda her şey gönlünüzce ve yolunuz açık olsun.
Son söz olarak; Toplumların uygarlık düzeyi öğretmene verdiği değerle ölçülür.
MGB. Öğretmeni, Tarihçi, Yazar ve E.Albay Kemal KARAKUZEY