ANKARA'DAN

Mutlku toprakların mutsuz insanları

Bir zamanlar şarkılar vardı, insanın o günkü ruh hali ile kendini içinde buluverdiği. Alıp başını gidip, dizelerde kaybolunan.

Yaz bitip, yavaş yavaş sararan, düşen yapraklarla güz-sonbahar kendini gösterirken, boşalan sahillerde sahipleri tarafından bırakılan başıboş kediler ve köpekler ortalıkta dolaşmaya başladı.

Sanki onlar da can değilmiş gibi, üç günlük heveslere kurban edilmiş, ya da içtenliksiz armağanlara konu olmuş çok ama çok pahalı, değerli kedi ve köpekleri kaldırımlarda sahiplerinin ayak izlerini koklayarak dolaştıklarını görünce, insanın içi acıyor.

Ve nereden geldi ise birden aklıma Yıldırım Gürses'in "Yine mevsimler dönecek, / yine yapraklar düşecek" şarkısı takıldı.

Tüketim toplumu olduk, her şeyi tüketiyoruz, hiç bir şeyin değerini bilmiyoruz falan , filan. Bunların hepsi doğru da, acaba neden öyle olduk ya da neden öyle yaptılar diye hiç düşündük mü?

İşin özünü gizleyen, örten, örtbas eden şeyleri sevmiyorum. Samimiyetsiz ve yapay, insanları saf ve salak yerine konulmuş buluyorum. Hoş son zamanlarda toplum, geniş kitleler de bunu almaya çoktan hazır gibi.

Bir konu dikkatimi çekmeye başladı. İnsanın öz güveni meselesi.

Özgüven, kişinin kendisine güvenmesi olduğu kadar ailesi, işi, okulu ve çevresinin de ona verdiği değer ve bunu hissettirmesi ile oluşan bir durum ve süreçtir.

Aslında kişinin kendisine güvenmesi muhteşem bir duygudur. Bunun zenginlik fakirlik, güzellik çirkinlik, başarılı ya da başarısızlık gibi konular ile doğrudan ilgisi de yoktur.

Yaşadığım şehir Ankara'da yolda yürüseniz de, pek de öyle insanlar ile göz göze gelemezsiniz kalabalık ve telaştan.

Yazın rehavetinden midir yoksa, insanları rahatlığından mıdır nedir bilemem ama, belki de herkesin zaman ile yarışmadığından olsa gerek, sahillerde, parklarda insanlar bir başka yürüyor ve kendilerini sergiliyorlar. Anlayacağınız pek rahatlar.

Burada bir konu beni gerçekten çok rahatsız edip üzüyor. Bizim kendi yurttaşlarımız ile ülkemize, şehrimize, kasabamıza turist olarak gelen, kalan insanların tavır ve davranışları arasında öyle farklılıklar var ki. O yüzden son zamanlarda, sahip olunan olanaklara karşın, bu ülkede yabancı olarak yaşamayı isteyen o kadar çok kişi gördüm ki.

Elbette ki yabancı olmak güzel bir durum ve duygu değildir. İnsan kendisini eğrelti hisseder. Oraya ait hissetmez.

Bu durum da insanda tedirginlik yaratır. O yüzden aidiyet duygusu çok güzel ve önemlidir. O zaman sorulabilir, memleketinde insanlar neden kendini huzurlu ve güvende hissetmiyor da, mutsuz diye.

İşte asıl sorunda burada başlıyor.

Sokakta yan yan giden birisi yabancı, diğeri de bizim yurttaşımız olan iki kişiye bakın, belki bizimkinin maddi ve manevi her türlü olanakları, yabancıdan kat be kat yüksek olabilir. Ama neden bir yabancı kadar özgüvenli değil, sere serpe yollarda yürümüyor.

İçten içe bir tedirginlik yaşanıyor.

O zaman konu gelip dayanıyor, kişilerin dışında ki olay ve sorunlara. İnsanlar, kendi ülkelerinde devletlerine, iktidarlarına ne kadar güveniyorlar ve kendilerini ne kadar güvende hissediyorlar.

Evet, bu topraklar, ülke her şey bizim. Ama neden bir yabancı kadar mutlu ve huzurlu değiliz. Ya da bu yabancılar sadece özgüvenli, olanakları bizimkilerden/bizlerden daha iyi olduğu için mi, mutlu ve huzurlu? Özgüvenli. Sanmıyorum.

Konu kişilerden bağımsız, ülkelere, devletlere, toplumlara, siyasal iktidarlara kadar varıp dayanıyor.

Bazı gazete ve televizyonlara bakın, sanki, onlar bu ülkede ve bu dünyada yaşamıyorlar. Hoş çok insanın aklını başından alıp bir başka yere götürse de bir süre sonra gerçekler ile yüz yüze gelince herkesin şafağı atıyor ama , ne çare iş işten çoktan geçiyor. İnsanı bir mutsuzluk ve o güvensizlik duygusu kaplıyor.

Yabancılar, turistler kendi ülkelerinin güvenli koşulları ve ekonomik alt yapılarından dolayı, ülkelerinde günlük asgari yaşam harcamaları için gerekli olan paralar ile ülkemizde çok daha lüks ve konforlu yaşama olanaklarına sahip olabiliyorlar

Dahası da, döndüklerinde her türlü olanaklarını bıraktıkları gibi buluyorlar. Çok üzgünüm ki, ülkemizde, sabah evden çıkışımızda bıraktığımız evleri ve koşulları akşam aynı şekilde bulamayabiliriz.

Bütün bunlar bile, ülkede herkesin kaygılanmasına sebep oluyor.

Dergi Park'ın 2019 yılı, 4'üncü cilt 1'inci sayısında "İstanbul il sınırları içinde bulunan çeşitli devlet ve vakıf üniversitelerinde öğrenim gören 53 hazırlık, 264 lisans ve 105 lisansüstü olmak üzere 258 Türk ve 164 yabancı toplam 422 öğrenci" üzerinde yapılan "Türk ve Yabancı Öğrencilerin Karşılaştırmalı Olarak Sosyal Görünüş Kaygı Düzeylerinin Değerlendirilmesi" araştırma sonuçları yayımlanıyor.

Bağımsız Örneklem T-Testi ve Tek-Yönlü ANOVA testleri kullanılarak yapılan araştırmanın sonucunda:

"Sosyal görünüş kaygısı bakımından İstanbul ilinde öğrenim gören Türk ve yabancı öğrenciler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu anlaşılmıştır. Türk öğrencilerin sosyal görünüş kaygı düzeyleri yabancı öğrencilerden daha yüksek çıkmıştır" deniliyor.

BM'nin Mart 2021'de yayınladığı Dünya Mutluluk Raporunda, en mutlu ülke yine Finlandiya iken, 149 ülke arasında Türkiye ise 104. sırada yer alıyor.

İşte bütün bunlarda göstermektedir ki, ülkemiz yurttaşlarının kaygı düzeyleri gittikçe artmaktadır. Tabi, kendini "sarışın güzel" sananların havalı, ama özünde gizleyemedikleri yapmacık hal, tavır ve salınıyormuş gibi yürüyüşlerini görmezlikten gelerek

Yayın Tarihi
19.11.2021
Bu makale 894 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!