BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Minberdeki Mustafa Kemal Paşa...

Mustafa Kemal için uydurmadık iftiralar bırakmayan meczuplara ne yazarsak yazalım; onların mühürlenmiş kalpleri ışık geçirmez. Ama konular hakkında bilgisiz kalan vatandaşlarımı bilgilendirmek ve kapılmaları muhtemel yanlışlardan uzak durmaları için ve halen olan yanlışlardan arınmak için bazı gerçekleri dile getirmeye devam edeceğim.

Bunlardan bir tanesi de Mustafa Kemal’in İslam dini hakkındaki müspet ve doğru düşüncelerini ve fikirlerini yanlış aktarmaları ya da kasıtlı olarak iftiraların düzenli şekilde topluma yansıtılmasıdır...

Tipik bir örnek olduğu için Mustafa Kemal bir cuma namazında hutbe okuyor... Mustafa Kemal minberde...

İşte bunun için yazımızın konusu minberindeki Mustafa Kemal...

Yer; Balıkesir, Sagnos Paşa Camii... Tarih, 7 Şubat 1923...

Türkün atası Atatürk, Cuma hutbesini okumak üzere minbere çıkar ve başlar konuşmaya;

“Ey Millet,

Allah birdir.

Şanı büyüktür.

Allahın selameti, âtıfeti ve hayrı üzerinize olsun.”

Diyerek önce cemaatin sağlık ve saadeti için Allah’ın ismiyle başlayıp onunla bitirir... Ondan iyilik dileklerini belirtmiş, samimi inanç boyutunun işaretini vermiştir. Halkın iyiliği için dua etmiştir minberde...

Ardından Peygamberin görevini hatırlatmıştır...

“Peygamber efendimiz Cenabı Hak tarafından insanlara hakâyık-ı diniyyeyi (hak dinini) tebliğe memur (bildirmekle görevli) resul olmuştur.

Kanun-u Esâsi cümlemizce malumdur ki, Kuran azümişşan dahi husustur. İnsanlara feyz vermiş olan dinimiz, son dindir. Ekmel (mükemmel) dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate tamamen tevâkuf (uygun, vakıf) ve tetâbuk (tekabül) ediyor. Eğer akla, mantıka, hakikate tevafuk etmemiş olsaydı, bununla diğer kavânin-ı tabiiyy-ı ilâhiye (diğer ilahi kuralların tabiatın özüne) beyninde tezad olması icab ederdi. Çünkü bilcümle kavanin-i kevniyyenin menbai Cenabı Haktır.”

Birkaç kelimesi hariç yaşayan düzgün bir Türkçe kullanılarak dinimizin ne kadar akla ve mantığa dayalı bir inanç sistemi olduğunu beyan ediyor. Eğer akla ve mantığa ters olsaydı o zaman yaratılış kanunlarına ters olurdu, diyor. Çünkü aklı yaratan da Allah’tır. Akılla inanmamızı isteyen de O’dur... O halde dinimizin akli olması kaçınılmaz olduğunu hatırlatıyor...

“Arkadaşlar; Cenab-ı Peygamber iki dâra, iki hâneye mâlik bulunuyordu. Biri kendi ikâmet hânesi eylediği, diğeri din işleriyle iştigal buyurduğu Allahın evi idi. Kendiişlerini kendi evinde görürdü, âmmenin işlerini de Allah’ın evi olan câmi-i şerifte ruyet eylerdi.

Biz de Hazreti Peygamberin usûlune iktida (bağlı olarak) ederek milletimize teallük eden husus için şu beytullahta toplandık.”

Bu satırlardan sonra, konuyu, halkın anlayacağı dilde konuşarak, dinin aydınlatıcı boyutunu anlatmaya başlıyor... Allahın huzuruna varmanın ne demek olduğunu hatırlatarak söze başlıyor; şöyle devam ediyor;

“Şimdi Hazreti Allahın huzurundayız. Bunu bana müyesser eden Balıkesir’in dindar ve kahraman insanlarına arz-ı çok memnun ve bu vesile ile büyük bir sevâbe nâil olacağımı ümid ediyorum.”

Mustafa Kemal’in buradaki vurgusu halkın duygularını paylaşmaya geldiğini ve bunu sağlayan dindar ve kahraman halkın bu özelliklerini ifade ederek Allah’ın kendisine sevap vermesi dileğinde bulunuyor. Bu bir anlamda Allah-kişi ilişkisindeki tevekkülü ifade ediyor.

“Efendiler, Câmiler birbirinizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. HHer şeyden evvel itâat ve inkiyâd-ı tâmme ile ibadet, din ve dünya için neler yapılması lâzım geldiğini düşünmek için yapılmıştır.”

Burada çok önemli bir vurgu var; kimsenin konuşmadan girip çıktığı, sadece imam efendiye uyarak “iki bağla üç salla, sonra üç bağla dört salla” tekerlemelerini duyup hızla ayrılan mekânlar olmadığını hatırlatıyor. Cami demek cem olmak, toplanmak, olduğunu hatırlatıyor... Camide toplanmanın gayesinin sadece secde etmek olmadığını, toplumsal konuların da tartışıldığı mekânlar olduğunu hatırlatıyor. Düşünceyi ve aklı öne çıkarıyor...

“Millet işlerinde her ferd başlı başına bir hizmet ifâ etmelidir. İşte biz de burada din ve dünya için, istiklâl ve istikbâlimiz için, bilhassa hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşüncelerini anlamak istiyorum. Mal-ı milliye, irâde-i milliye yalnız bir şahsın düşüncesinden değil, bil umum efrâd-ı milletin arzularının, emellerinin muhassalasından ibarettir. Binaenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim...”

Gazi Mustafa Kemal Paşa

7 Şubat 1923, Balıkesir,

Zagnos Paşa Camii, Cuma Hutbesi

Milletin her ferdinin bir sorumluluğu olduğunu, üretken olması gerektiğini, işini iyi yapması gerektiğini hatırlattıktan sonra milli geleceğin ve değerlerin selameti için sadece kendi fikirleri ve düşüncelerinin yeterli olmadığını, herkesin düşüncelerini almak istediğini, milli devletin işleyişi hakkında kendisine soru sorulmasını istiyor, halkın konular hakkında neler düşündüğünü öğrenmek istiyor... Halkın konuşmasını, birey olduğunu anlamasını istiyor ve bunu teşvik ederek önemli bir demokrasi örneği veriyor...

Şimdi bu hutbenin taşıdığı önemi ve yüklendiği derin ve geniş anlamı bir kez daha düşünelim. Bugün camilerimizde olup bitenlerle ilişkiler kurarak kıyaslamalar yapılmalı... Aradan geçen bu uzun süreye rağmen aslında çok fazla ilerlemenin olmadığını görmek mümkündür...

Sonuç olarak İslam; dinci yobazların, din tüccarı politikacıların elinde “oyuncak” edilmiş durumda... Devletin kontrolündeki diyanet ve bağlı “cem” mekânları camiler ve oralarda görevliler Atatürk’ün hatırlattığı anlamda bir hutbe okuyup okumadıkları, sosyal yaklaşımlarla olumlu davranışlar sergileyip sergilemedikleri, camiye gidip aklıyla inanan düşünce insanların fikrini sormak gerek... Camilerde Ku’ran unutulup olup olmadığı, yaşanıp yaşanmadığı şüpheli bir seri bedevi hikâyeleri, masalları anlatılarak vatandaşlar uyutulmaktadır... Ayetlerin anlamını aktarmak yerine bilmem kimin kime ne dediği hikâyeleştirilerek aktarılması vatandaşa yanlış bir yönlendirme olmaktadır... Ülkenin meselelerini hiç konu bile etmiyorlar... Cami, siyasetin arka bahçesi olma tehlikesiyle potaya girmiş durumda; din menfaat için, ikbal için kullanılmaktadır...

Sene de bir kez de olsa Mustafa Kemal’in Balıkesir hutbesini bu cami cemaatlerine okunsa ne olur, kıyamet mi kopar? Kopar tabii... Mustafa Kemal düşmanlığı kozu ellerinden alınmış olur; çünkü Mustafa Kemal hakiki Müslüman’dı; İslam dinini, Kur’anı gerçekten biliyordu ve uygulanmasını istiyordu.

Sonuç...

Bir ülkeyi içten sıkıntıya sokmak için iki temel kaynak vardır; din ve etnisite...

Küresel sömürgeciler her zaman bu argümanları kullanırlar...

Küresel emperyalizmin ana hedefi milli inancı yakalamaya çalışan milli güç odaklarını etkisizleştirmek için din motifini kullanırlar...

Unutmamak gereken bir ilke vardır: yıkmak kolay, yapmak zordur...

Türk Milletinin maneviyatı, milli şuuru tahrip edilirse, yozlaştırılırsa çaresizleşiriz...

Milli inanç ve düşüncede olan millici siyasi örgütleri desteklemek gerekir...

www.r-demir.com

Yayın Tarihi
20.06.2011
Bu makale 11368 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
HZ.MUHAMMED'SİZ İSLAM Başlığa bakıp bu nasıl soru demeyin sakın! Hedeflenen yeni Müslümanlık Hazreti Muhammet’siz İslamdır! O nasıl mı olur? Proje mimarlarına göre haşa onu aşmakla olurmuş! Ambalajı da İbrahimi dinlerin kardeşliği ve bütünselliği imiş! Henüz alt perdelerden ve belli mahfillerde seslendirilen modernize edilmiş yeni İslam dini projesinin ardında ise Paxamericananın Evanjelistleri ile Vatikan var. İbrahimi dinler ve diyalog! İbrahimi dinler ambalajı basit anlatımla üç kitaplı dinin yani İslam, Musevilik ve Hıristiyanlığın bir potada eritilmesi ile orta vadede üçünden ortak bir din yaratmadır. Bu yeni inanca göre üç din de hakdır ve bu dinlere mensup olanlar cennete gideceklerdir. Kur’anı Kerim’i reddeden bu anlayış islamın Protestanlaştırılması ya da reforme edilmesinin ötesinde tamamen iğdiş edilmesidir. Bu vahim projenin kapısını aralayan ilk teşebbüs de dinler arası diyalog yutturmasıdır. Dinler arası diyalogun amacı böyle bir deformasyona iklim hazırlamaktı. Malum soğuk savaş sürecinden sonra Emperyalizm Komünizmi düşman olmaktan çıkarmış yerine İslam’ı oturtmuştur. İslam’la mücadelenin tekniklerinde ise deformasyon yani İslam’ı kendi özü ya da temel çizgisinden çıkarmak öncelikli hedeftir. Batılı büyük istihbarat örgütlerinin kontrolünde olan Haçlı intelijansiyası yeni süreçte tehlikenin aslında Müslümanlar olmadığı tersine İslam inancının kendisinin olduğu hükmüne varmış ve o yönde sonuç alacak metotları teklif etmişlerdir. İşte dehşet uygulamalar İşte Büyük Ortadoğu Projesi de aslında bu bakışın proje olarak somut yansımasıdır. Üzülerek ifade etmeliyiz ki bu yeni projenin uygulama merkezi Türkiye’dir ve öyle olduğundan olsa gerek BOP’un Eşbaşkanı da malum Sayın Tayyip Erdoğan’dır. Bizzat devlet ve hükümet tarafından desteklenen yeni ya da Hazreti Muhammetsiz İslam projesindeki faaliyetlere vereceğimiz birden çok somut örnek var. Mesela ilkokul kitaplarımızda var olan Kelime Tevhid tarifinden Muhammedun Resululah’ın çıkarılması en dehşet verici örnektir. Sinsi bir şekilde yürütülen bu kampanyalarda ayrıca İslam’la Hıristiyanlık ve Museviliğin çok farklı olmadığı, dolayısı ile iki ayrı dinden insanların nikâh kıyabilecekleri bile şuuraltılara pompalanıyor. Keza Papazların camilerde ayin yapması ve de devlet büyüklerimizin cemaati olmayan kiliseleri besmele ile açması ve yine cemaati olmayan on binlerce kilise evini ihya etmesi garabet misallerdir. Bu bağlamda verilebilecek en dehşet örnek ise ABD’nin Cuma hutbelerimize müdahale etmesi ve bundan sonuç almasıdır. ABD sefirinden hutbeye müdahale AKP iktidarı ile beraber 2005 yılında ABD sefiri Edelman hükümete ve Diyanet’e baskı yapıp Cuma Hutbesinde okunan “Yegâne din islamdır” ayetini kaldırtmaya çalışmıştır ki maalesef büyük ölçüde başarılı da olmuştur. Kuşkusuz Paxamericanın Evenjelistleri ve Vatikan’ın CIA desteği ile yürüttüğü bu rezil faaliyete Türk insanı manevi önderleri sayesinde her şeye rağmen direnmeye devam ediyor. Bu bağlamda Türkiye’de kökü dışarıda olmayan yani milli olan pek çok dini camia çok güzel refleksler sergiliyor ki bunun bayraktarı tartışmasız olarak Prof. Dr. Haydar Baş Bey ve arkadaşlarıdır. Dürüstçe ifade edeyim bizim gibi işi gücü okumak ve yazmak olan biri bile “Hazreti Muhammedsiz İslam” noktasındaki pek çok kahpe faaliyetin ayrıntılarını Prof. Haydar Baş Hoca sayesinde nüfuz edebilmiştir ki bu bile yürütülen çalışmanın sinsiliğini teyid ediyor. İslam diye diye İslam’a ihanet! Bizi üzen şeylerden biri de adı Milli Görüş olan bir önemli Camianın tamamen olmasa da bu rüzgara büyük ölçüde kapılması yani Amerikan İslam’ına boyun eğmesidir. Öyle değilse soruyorum yakın geçmişte her Cuma çıkışı emperyalizmi protesto eden o insanlar dün Irak’da bugün Libya’da Haçlılar Müslümanları avlarken bir kez olsun neden tepki koymadılar ve koymazlar? Ve son not: Türkiye’de Şanlı Muhammed Aleyhisselam, Ashabı ve Ehli Beytinin Kur’an ve Hadisi Şerif Müslümanlığına, kendine güya İslamcı diyenlerin iktidarında savaş açıldığını ve gerçek Müslümanlığın yerine Amerikan İslam’ının ikame edilmeye çalışıldığını tarih dehşet verici ve ibret alıcı büyük bir ironi olarak yazacağından hiç kimsenin kuşkusu olmasın! www.giresunpostasi.net/haber.php?haber_id=3764 .................................................................. Kurban derisine karışan TSK, sınır güvenliği ve mayına niye suskun? O TSK ki daha yakın zamana kadar insanların kestiği kurbana bile karışır ve bildiriler yayınlardı? O TSK ki küçücük çocuklar başını örterek ilahi okudu diye kıyameti koparmıştı? Ne yani koca bir bölgenin 49 yıllığına başkalarına peşkeş çekilmesinin bu ülkenin bekası bağlamında kurban derisi kadar önemi ve hükmü yok mudur? Varsa adeta teslimiyeti çağrıştıran bu suskunluk neden? Tekrar ediyorum söz konusu olan ülke güvenliğidir ve bu durum da herkesten önce TSK’yı ilgilendirir! Biz bu sütunda onlarca yazı ile askere yapılan psikolojik taarruzlara karşı çıkar ve TSK’yı sahiplenirken asker, mayınlı arazi konusunda adeta kendi misyonunu inkar ediyor haldedir. Lafı dolandırmadan söyleyeceğim Org. Kıvrıkoğlu’ndan sonra kamuoyunda TSK’ya bir haller oldu gibi değerlendirmeler var. Haşa bunu aktarmada kastım muhtıra ve darbe gibi şeyleri ima etmek elbette olamaz ama TSK devlet-i ebed müddet için kendi misyonunu sürdürsün isteriz. Ne yalan söyleyeyim TSK’nın son süreçteki muğlak seyri, bizi onu savunma noktasında elimizi kolumuzu bağlar mahiyettedir. www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=8730 Kurban derisi Gelirleri Perde gerisinden nereye yönlendiriliyor www.yenidenergenekon.com/910-turk-hava-kurumu-pilotlari-israilde/ VATAN Topraklarımız Hangi YoLLarLa Yabancıların ELiNe Geçiyor? -İSRAİLin FAALİYETLERİ: GAPda İSRAİL şirketleri yerli holdinglerle işbirliği yapıyor. Başka ülkelerle ortak projeler yürütüyorlar. 14 Mart 1996 tarihli (Kim di TC bşbk? ) Türkiye-İSRAİL Serbest Bölge Antlaşması İSRAİLe GAP bölgesinde olağanüstü kolaylıklar sağlıyor. İSRAİLin bölgede izlediği bir yöntem şudur: Kimi çiftçiler ve kamu personeli MASHAV adlı kuruluş aracılığı ile Devşiriliyor. MASHAV, MOSSADın yan kuruluşudur. Çalışma ilkesi şudur: “İSRAİL YöNeTiMi HiSSeDiLmeLi, ANCAK görülmemeli.” Bölgede “İSRAİL gelse daha iyi olur” ProPaGanDaSı yapılıyor. GAP personeli, üniversite Rektörleri, öğretim üyeleri, ziraat odaları Başkanları, bölgenin büyük çiftçileri arasından özel olarak seçilenler İSRAİLe götürülüp (Devşiriliyor)“EğiTiM”e tabi tutuluyor. İSRAİLLi Kadınlar Şanlıurfadaki İtalyan Hastanesinde doğum yapıyor; doğurdukları çocukları Türk yurttaşı olarak nüfusa kaydettirebilmek için! Bu ilimizin nüfusuna kayıtlı yurttaşlar adına alınan topraklar İSRAİL şirketleri tarafından uzun süreli olarak kiralanmaktadır. Bazı YaHuDi asıllı kişiler köy köy dolaşarak toprak alma yönünde girişimlerde bulunmaktadır www.Acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=9089 ALLAHın selameti âtıfeti ve hayrı üzerinize olsun SAYGILAR

Sebahattin Önkibar 29.11.2011

Merhaba Neşe hanımefendi, İlginize ve gelecek konusundaki taşıdığımız ortak endişelere yönelik tespitiniz beni son derece memnun etti. Yakın tarihimiz doğru ve yeterince genç kuşaklara aktarılamadı. Ben yaştakiler bile eğitim sisteminden dolayı çok şeyi eksik ya da yanlış öğrenerek geldik bugünlere... Gazi Paşa'nın İslamiyet konusundaki doğru tespitleri ve duyarlı yaklaşımları her zaman "din ticareti" yapan menfaat gruplarını endişelendirmiştir. Ellerindeki istismar aracı doğru anlaşılırsa vatandaş tarafından, her durumda vatandaşı aldatarak doldurdukları heybeleri dolmayacak endişesini taşırlar... Bu gerçeği bu millet anladığı gün inanıyorum ki çok şey değişebilecektir. Selam ve sevgiyle kalınız. RD

R.Demir 28.06.2011

Yüreğinize,elinize.kaleminize sağlık hocam.Sayenizde aydınlanıyoruz.Özellikle gençler için çok önemli bilgler ve belgeler sunuyorsunuz.Sağolun.Selamlar.

Neşe Karel 20.06.2011

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!