BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Milli Devlet Düşmanlığı…

Emperyalistlerin parçalayıp paylaştığı Osmanlıdan geriye kalan Anadolu’nun işgali, ardından milli kurtuluş hareketinin tezahürü olan İstiklal Savaşı sonucunda kurulan ulus devlet, Türkiye Cumhuriyeti, çok zorlu aşamaları geride bıraktı… Bıraktı da cumhuriyetin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün düşmanları bitti mi, yoksa çoğaldı mı?

 

Bugünkü halimize bakılınca bu sorunun cevabını çok rahatlıkla bulabilirsiniz.

85 yıldan beri saklanan gerçekler, gizli niyetler, öteden beri sürüp gelen ideolojik bilenmişlikler artık uluorta konuşuluyor.  Ortaya çıkarılan gerçekler cumhuriyet düşmanlarının neler yapmak istediği anlaşılıyor.

 

Soru şudur; bugüne kadar neden gizlendi niyetler?

Çünkü artık her yönden güçlendiler; ekonomik olarak, eğitim olarak, uluslar arası ilişkiler olarak, ticaret olarak, teknokrat ve bürokrat olarak güçlendiler…

Bugüne kadar cumhuriyetin nimetlerinden yararlanarak, takkiye yaparak, palazlanıp etkin mevkilere geldiler…

Devleti adeta işgal ettiler…

Politik olarak da yetkin bir duruma geldiler.

Şimdi sıra saldırmaya geldi ve görüldüğü üzere saldırıyorlar...

Bakınız yapılanlara; cumhuriyetin ve ulus devletin sembolleri olan milli bayramların şekli değiştiriliyor, örneğin 19 Mayıs bayramına yönelik alınan kararın ardında niyeti tahlil etmek zor değil… Bu bayrama “bacak bayramı” diyen geri zihniyetin olaylara nasıl bir pencereden baktığını ortaya koyuyor…

Ardından; milli bilincin oluşmasına yönelik öğrenci Andımıza sıra geliyor…

Milletin iradesinin temsil edildiği mekânda güya milletvekili olan birsi “benim varlığım Türk varlığına neden armağan olsun” diye kinini kusuyor…

Yetmedi, sıra Atatürk’ün Gençliğe Hitabeye geliyor; siyasi iradenin önden gelen birisi; bu zihniyetin temsilcisi siyasi iradenin genel başkan yardımcısı bir zat bir TV ekranında “???” programına katılıyor, okullarda okunan sabah Andımız ve Gençliğe Hitabe’nin kaldırılması gerektiğini öne sürüyor. 

Ve “Bunlar ayet mi?” diye soruyor bu zat...

 

**

Elbette ki ayet değil bunlar...

Bunların ne olduğunu anlamak için şunları bilmek gerekiyor; Birinci Dünya Savaşıyla tarihin tozlu sayfalarında yerini alan Osmanlı imparatorluğunun külleri üzerinde kurulan ulus devletin ne zorluklarla kurulduğunu bilmek ve milli ruhu taşmak gerekir… 1980-1982 doğumlu üç neslin dört bir kıtada beş milyon şehit, üç yüz bin esir, bir o karda da gazi-malul verdiklerini bilmek ve ancak bu kadar zayiattan sonra Türk milletinin dirilişi olduğunu bilmek gerekir…

İşte o “bunlar ayet mi” diye soran zata söylenmeli ki; bu ruhun diriliş ‘umdeleridir’, Türk milletinin kendine dönüşünü anlatan değerlerdir. Elbette ki ayet değiller ama bir milletin varlık sebebini anlatan ifadeleridir. Yeniden var olan, bir dirilişin “yol haritası, kılavuzu” niteliğindeki söylemlerdir Andımız ve Gençliğe hitabe…

 

**

Varlıklarını muhtaç oldukları Cumhuriyet rejimine her yönden yumruklar atarak nakavt etmeye çalışan bu kadrolar, Mustafa Kemal’e olan düşmanlıklarını Atatürk’ü Koruma Kanununun kaldırılması gerektiğini de açıktan söylüyorlar…

Yetmedi; cumhuriyet rejimine zıt düşünce ve beyanları olan bir zat bilinçli ve kasıtlı olarak Türk Milli Eğitimini düzenleyen ve koruyan bakanlığın başına getiriliyor. Ve ilk icraatını da  milli duygulardan ve duyarlıklardan arınmış “dindar gençlik yetiştirmeye” (sanki bugüne kadar yetişen gençler dinsizmiş de…) doğru ilerleyen bir sürece tüm kapıları açılıyor…

 

**

Neden bu değerlere doğrudan saldırı başladı?

Aslında çok “akıllıca” ve sinsice bir strateji uygulanıyor.

Yavaş-yavaş kurbağayı ısıtarak yok etme metodu uygulanıyor…

Daha işin başında karşı devrim süreci…

Yeni başlandı değiştirmeye…

Göreceklerimizin yanında bunlar çok hafif kalacaktır…

 

Neden 19 Mayıs’a saldırı?

Çünkü 19 Mayıs Türk milletinin kaderinin değişmeye başladığı tarihtir.

Samsun’a çıkan milliyetçi iradenin simgesidir 19 Mayıs…

Milli Andımız ise, ulus olmanın, ulus devlet olmanın, birey olmanın, yurttaş olmanın bilincini aşılamakta olduğu için saldırılıyor…

Milli And, Türk varlığı ile ilişkilendirilen bir değer olduğu için saldırılmaktadır...

Gençliğe hitabenin hedefi belli, hainlerin neler yaptığı ve yapacağı hatırlatılarak gençlere bir görev tevdi ediliyor.

Bu görevden rahatsız olanlar, bu fiilleri işlemeye namzet olanlardır.

 

Atatürk’e yapılan saldırılar, emperyalizme karşı savaş vermiş, mazlum milletlere ışık olmuş bir kahraman, ulus devletin kurucusu, milli devlet inşasının başlatıcısı…

Şimdilerde cumhuriyet düşmanları ağız birliği yapmışlar, ortak bir kelimeyi sakız yapıp çiğniyorlar; ‘demokrasi, insan hakları, hoşgörü, ırkçılık’ konularını öne çıkarıp karşıtlarını demagojik söylemlerle maskeleyerek topluma sunuyorlar.

Milli devleti, millici zihniyeti hedef alarak, karmaşa söylemlerle toplumun özü olan değerlerin, toplumsal alanın dışına çekilmek isteme stratejisi uygulanıyor.

Milli ruh ve bilinçten arınmış “uyuşuk toplum” modeli yaratmak için uydurma terimle milli değerler yerine ikame ettikleri değer ölçüt ise, anlamı ve sınırı muğlâk bir terim, yani hiç kimse olan, ya da kimse olmayan terim “dindar gençlik...”

 

Ne demek “dindar gençlik?”

Bir genç düşünün; dini olacak ama milliyeti olmayacak!!!

Tamamen soyut bir kimlik…

Bu bir taktiktir…

Tarih boyunca insanların en çok istismar edilen inançlarıdır.

“Dindarlık” siyasal hedefler için kullanılan bir yöntemin ana teması… Çünkü dev kitleleri siyasallaştırmak, onları ‘sürüye’ döndürmek ve sonunda ele geçirilen bu milli bilinç cahili kitleleri kontrol etmek, böylece siyasal hedefe varmak kolay olmaktadır… ‘Dindarlık stratejisi’ bu süreç için inanılmayacak kadar yararlı ve verimli bir durum, ideal bir yoldur...

 

**

Böyle bir kitleyi kontrol etmek ve siyasi çıkar sağlamak çok kolay olacak, sürekli bir iktidarın kapısı açılacaktır...

Geri toplumlarda şu özellik çok önem kazanır “dindarlaşmak”…

Çünkü toplumu yönetmek için bazı korkuların yaratılması gerekir, bireyselliğin ortadan kaldırılması gerekir, her kesimin ortak olacağı bir kimlik etrafında organize edilip yaratılan korku kimliğiyle sürüleşen toplumsal yönetimi sağlamak… O nedenle dindarlaşarak sürüleşen toplumu yönetmek ve yönlendirmek kolay olur… Hele ki sürüleşen bir gençlikle işe başlarsanız, toplumun geleceğini bu günden itibaren sürüleştirmiş olursunuz…

 

**

Şişirilmiş ulu kişi..

Yaratılan ortak kimlik dindarlaşmanın temeli yine ortak kimlik olan “günah korkusu” temelinde insanları köleleştirme stratejisi vardır. Bu durumdaki topluluklar-gençler-tarafından; güya “ulu kişi” diye tanıtılan uydurma şişirme zatların söylemleri buyruk kabul edilecek… Onların söylemleri dışına çıkılmayacak şekilde beyinler yıkanmış, şartlandırılmış bir toplum yaratmak ana hedefi, “dindar gençlik” yetiştirme denilen ucube fikrin amacı…

Şişirme zatların her söyleminde bir ‘keramet’ arayacak bir beyin şartlanması… 

‘Şıh efendi söylediğine göre vardır bir hikmeti’ deyip, olup bitene razı olacak bir gençlik… Düşünmek, irdelemek, eleştirmek, sorgulamak, akıl kullanmak yok… Bunların “yasak”  olduğu bir anlayışla yetişen “dindar gençlik”…

 

**

Geleneksel değerler yontulur…

Bunu başarmanın yolu, böyle bir stratejinin karşıtı olan geleneksel değerlerin yontulması ya da tamamen ortadan kaldırılması gerekir... Milli bilinç, milli kimlikten yoksun toplum fertlerinin kullanılması ve yönetilmesi elbette ki din tüccarı çapsız kasaba politikacıların işine gelir…

 

İlginçtir; Türk milletine, Türklükten başka her türlü kimliği reva görüyorlar da aslının dile gelmesi öteleniyor… Bunu yaparken de sakız kelimeler kullanılmakta ve buna ‘demokratik bir hak’ olarak görülerek beyin şartlandırılması yapılmaktadır… Her nedense her tür kimlik ‘demokrasi içi de sadece Türk olmak demokrasi ve insanlık dışı’ sayılıyor bu zihniyet sahibi savunucu ve uygulayıcılar…

 

**

Çelişkili mantık…

Aynı zihniyet, Atatürk’ü Koruma Kanunu hakkında ise, “Kanunla kimseyi kimseye sevdiremezsiniz. Neyi ideolojik hale getirirseniz onu dogmatik hale getirirsiniz” diyor da, içine düştüğü çelişkinin kimsenin anlamayacağını sanıyor bu zat herhalde… Peki, mademki öyle, o zaman şu ifadenin cevabı olmalı; “Neyi ideolojik hale getirirsek dogmalaşır.”

Doğru, peki sormazlar mı ki; bu siyasi irade tarafından neden İslam dini İslamcı ideolojiye dönüştürülüyor?

Neden İslam dini dogmalaştırılıyor?

Anlaşılmasında zorluk çekilmiyor artık; bugüne kadar “hücre” usulü yetiştirilenler ve yetiştirilmesi planlanan nesil de, yobaz politikacılar gibi bu milli bilinci, ulus devletin kuruluş felsefesini yansıtan değerleri sevmiyor.

 

Onun içindir ki bu dogmalar nedeniyle 19 Mayıs Bayramına, “Varlığın Türk varlığına armağan olmasına”, cumhuriyetin temel ilklerine, milli bilincin gelişmesine, ulus devlet fikrine ve tüm bunların kurucusu ve mimarı Mustafa Kemal Atatürk’e sempatiyle bakılmıyor hatta “nefret” duygularıyla yetiştiriliyor bu gençler…

 

**

“Atatürkçü yetiştiriyoruz” yalanmış…

İlginç olan diğer bir durum ise; yıllardan beri milli hedefler dikkate alınarak uygulanan bir milli eğitim sistemi; “Atatürkçü yetiştiriyoruz” diye övünürken, bunu beğenmeyen ve kötüleyen bu “dinci” zihniyet şimdi karşı devrim yapmanın peşinde…

 

Yine ilginçtir ki bu karşı devrimi yapamaya çalışanlar, cumhuriyeti yumruklayanlar, onun kazanımları olan milli değerleri ortadan kaldırmak isteyenler “Atatürkçü yetiştiriyoruz” iddiasındaki sistemle yetiştiler..!

Demek ki neymiş?

“Atatürkçü yetiştiriyoruz” diyenler aldanmış ya da çok iyi aldatılmışlar…

Bir varlık; nasıl oluyor da varlığını borçlu olduğu bir sistemi yıkmaya, değiştirmeye çalışsın? Burada bir yanlışlık var, en azından bir ‘imalat hatası’ var demek gerekir…

 

**

İngiliz Antla Türkleşmedi…

Bir tespiti burada ifade etmek gerekiyor; varlığını Türk varlığına armağan etmeyen, kendini Türk’ten ayrı tutmak isteyen gayrı milli zihniyetin elindeki her türlü vasıtayı cumhuriyet karşıtı faaliyetlerde kullanıyorlar. Bu güne kadar sabah Andı’nı okuyan ne İngilizler, ne Rumlar, ne Ermeniler, ne de Yahudiler Türk oldular.

Keza Araplaşmayı Türklüğe tercih eden “dinci” dogmalar da Türk olmadılar...

Merak edilebilir diye sormak gerekiyor; bu zihniyettekiler bu Türk olamayan grupların hangisine dâhiller?

Bunun cevabını bilen cesaretle ifşa etmelidir…

Şimdi bir sorunun tam zamanı; bu milli Ant bu kadar farklı grupları ve tabii ki Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlarını da dönüştüremediğine göre bu telaşın, korkunun sebebi ne olabilir?

Türk varlığı mı?

Atatürk sevgisi mi?

Onun ilkeleri mi?

Dünyanın hayran olduğu dehanın ürünü örnek kişiliği mi?

 

**

Nedir korkulan?

Eğer bugün Anadolu’da bir Haçlı güç yoksa (Küreciğe yerleştirilen güç yeni siyasi iradenin marifeti), Ezanlar susmamışsa, Bayraklar inmemişse, her türlü melaneti içinde barındıran dinle maskelenmiş menfaat grupları istedikleri şekilde yaşıyorsa, unutmayınız ki o düşmanı olunan Mustafa Kemal Atatürk sayesindedir, Türk varlığı sayesindedir…

“Türk varlığı da neymiş?” diyen seslerin fısıldadığını duyar gibiyim; hatırlatalım; Türk Kayı Boyu’ndan ulu bir devlet çıktı, 600 yıl dünyanın efendisi oldu, sonunda bugün uşağı olmaya hevesli Batı emperyalizminin paylaşımı ile yakıp yıkıldı, yok edildi. Geriye kalan küllerden yine o düşman kesildiğiniz Türk varlığı sayesinde bir ulus devlet çıkarıldı...

Bunu en güzel ifade eden, gerçek Müslüman ve dindar Mehmet Akif… Bakınız ne diyor Akif İstiklal Marşımızdaki şu mısralarıyla; “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen Al Sancak. // Sönmeden Yurdumun üstünde tüten en son Ocak...”

Neden böyle diyor Akif?

Marşın devamında şu ifade ile bütün hayalperestlere, emperyalizmin baronlarına ve onların uşaklarına ihtar mesajı veriyor; “Irkıma yok izmihlal!”

İşte bunun için Türk’ün, Türkiye Cumhuriyetinin, Ulus Devletin, milli ideolojinin, Mustafa Kemal Atatürk’ün düşmanlığında bütün şer kuvvetleri birleşmektedir… Korkuları bundandır…

 

Ey Türk evladı; sen varlığınla, diriliğinle, gücünle bu korku kaynağı olmaya devam edecek misin, yoksa ezilip yok mu olacaksın?

Uyanacak mısın, yoksa uyumaya devam mı edeceksin?

Karar senindir…

Milli Devlet Düşmanlığı…

 

 

Emperyalistlerin parçalayıp paylaştığı Osmanlıdan geriye kalan Anadolu’nun işgali, ardından milli kurtuluş hareketinin tezahürü olan İstiklal Savaşı sonucunda kurulan ulus devlet, Türkiye Cumhuriyeti, çok zorlu aşamaları geride bıraktı… Bıraktı da cumhuriyetin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün düşmanları bitti mi, yoksa çoğaldı mı?

 

Bugünkü halimize bakılınca bu sorunun cevabını çok rahatlıkla bulabilirsiniz.

85 yıldan beri saklanan gerçekler, gizli niyetler, öteden beri sürüp gelen ideolojik bilenmişlikler artık uluorta konuşuluyor.  Ortaya çıkarılan gerçekler cumhuriyet düşmanlarının neler yapmak istediği anlaşılıyor.

 

Soru şudur; bugüne kadar neden gizlendi niyetler?

Çünkü artık her yönden güçlendiler; ekonomik olarak, eğitim olarak, uluslar arası ilişkiler olarak, ticaret olarak, teknokrat ve bürokrat olarak güçlendiler…

Bugüne kadar cumhuriyetin nimetlerinden yararlanarak, takkiye yaparak, palazlanıp etkin mevkilere geldiler…

Devleti adeta işgal ettiler…

Politik olarak da yetkin bir duruma geldiler.

Şimdi sıra saldırmaya geldi ve görüldüğü üzere saldırıyorlar...

Bakınız yapılanlara; cumhuriyetin ve ulus devletin sembolleri olan milli bayramların şekli değiştiriliyor, örneğin 19 Mayıs bayramına yönelik alınan kararın ardında niyeti tahlil etmek zor değil… Bu bayrama “bacak bayramı” diyen geri zihniyetin olaylara nasıl bir pencereden baktığını ortaya koyuyor…

Ardından; milli bilincin oluşmasına yönelik öğrenci Andımıza sıra geliyor…

Milletin iradesinin temsil edildiği mekânda güya milletvekili olan birsi “benim varlığım Türk varlığına neden armağan olsun” diye kinini kusuyor…

Yetmedi, sıra Atatürk’ün Gençliğe Hitabeye geliyor; siyasi iradenin önden gelen birisi; bu zihniyetin temsilcisi siyasi iradenin genel başkan yardımcısı bir zat bir TV ekranında “???” programına katılıyor, okullarda okunan sabah Andımız ve Gençliğe Hitabe’nin kaldırılması gerektiğini öne sürüyor. 

Ve “Bunlar ayet mi?” diye soruyor bu zat...

 

**

Elbette ki ayet değil bunlar...

Bunların ne olduğunu anlamak için şunları bilmek gerekiyor; Birinci Dünya Savaşıyla tarihin tozlu sayfalarında yerini alan Osmanlı imparatorluğunun külleri üzerinde kurulan ulus devletin ne zorluklarla kurulduğunu bilmek ve milli ruhu taşmak gerekir… 1980-1982 doğumlu üç neslin dört bir kıtada beş milyon şehit, üç yüz bin esir, bir o karda da gazi-malul verdiklerini bilmek ve ancak bu kadar zayiattan sonra Türk milletinin dirilişi olduğunu bilmek gerekir…

İşte o “bunlar ayet mi” diye soran zata söylenmeli ki; bu ruhun diriliş ‘umdeleridir’, Türk milletinin kendine dönüşünü anlatan değerlerdir. Elbette ki ayet değiller ama bir milletin varlık sebebini anlatan ifadeleridir. Yeniden var olan, bir dirilişin “yol haritası, kılavuzu” niteliğindeki söylemlerdir Andımız ve Gençliğe hitabe…

 

**

Varlıklarını muhtaç oldukları Cumhuriyet rejimine her yönden yumruklar atarak nakavt etmeye çalışan bu kadrolar, Mustafa Kemal’e olan düşmanlıklarını Atatürk’ü Koruma Kanununun kaldırılması gerektiğini de açıktan söylüyorlar…

Yetmedi; cumhuriyet rejimine zıt düşünce ve beyanları olan bir zat bilinçli ve kasıtlı olarak Türk Milli Eğitimini düzenleyen ve koruyan bakanlığın başına getiriliyor. Ve ilk icraatını da  milli duygulardan ve duyarlıklardan arınmış “dindar gençlik yetiştirmeye” (sanki bugüne kadar yetişen gençler dinsizmiş de…) doğru ilerleyen bir sürece tüm kapıları açılıyor…

 

**

Neden bu değerlere doğrudan saldırı başladı?

Aslında çok “akıllıca” ve sinsice bir strateji uygulanıyor.

Yavaş-yavaş kurbağayı ısıtarak yok etme metodu uygulanıyor…

Daha işin başında karşı devrim süreci…

Yeni başlandı değiştirmeye…

Göreceklerimizin yanında bunlar çok hafif kalacaktır…

 

Neden 19 Mayıs’a saldırı?

Çünkü 19 Mayıs Türk milletinin kaderinin değişmeye başladığı tarihtir.

Samsun’a çıkan milliyetçi iradenin simgesidir 19 Mayıs…

Milli Andımız ise, ulus olmanın, ulus devlet olmanın, birey olmanın, yurttaş olmanın bilincini aşılamakta olduğu için saldırılıyor…

Milli And, Türk varlığı ile ilişkilendirilen bir değer olduğu için saldırılmaktadır...

Gençliğe hitabenin hedefi belli, hainlerin neler yaptığı ve yapacağı hatırlatılarak gençlere bir görev tevdi ediliyor.

Bu görevden rahatsız olanlar, bu fiilleri işlemeye namzet olanlardır.

 

Atatürk’e yapılan saldırılar, emperyalizme karşı savaş vermiş, mazlum milletlere ışık olmuş bir kahraman, ulus devletin kurucusu, milli devlet inşasının başlatıcısı…

Şimdilerde cumhuriyet düşmanları ağız birliği yapmışlar, ortak bir kelimeyi sakız yapıp çiğniyorlar; ‘demokrasi, insan hakları, hoşgörü, ırkçılık’ konularını öne çıkarıp karşıtlarını demagojik söylemlerle maskeleyerek topluma sunuyorlar.

Milli devleti, millici zihniyeti hedef alarak, karmaşa söylemlerle toplumun özü olan değerlerin, toplumsal alanın dışına çekilmek isteme stratejisi uygulanıyor.

Milli ruh ve bilinçten arınmış “uyuşuk toplum” modeli yaratmak için uydurma terimle milli değerler yerine ikame ettikleri değer ölçüt ise, anlamı ve sınırı muğlâk bir terim, yani hiç kimse olan, ya da kimse olmayan terim “dindar gençlik...”

 

Ne demek “dindar gençlik?”

Bir genç düşünün; dini olacak ama milliyeti olmayacak!!!

Tamamen soyut bir kimlik…

Bu bir taktiktir…

Tarih boyunca insanların en çok istismar edilen inançlarıdır.

“Dindarlık” siyasal hedefler için kullanılan bir yöntemin ana teması… Çünkü dev kitleleri siyasallaştırmak, onları ‘sürüye’ döndürmek ve sonunda ele geçirilen bu milli bilinç cahili kitleleri kontrol etmek, böylece siyasal hedefe varmak kolay olmaktadır… ‘Dindarlık stratejisi’ bu süreç için inanılmayacak kadar yararlı ve verimli bir durum, ideal bir yoldur...

 

**

Böyle bir kitleyi kontrol etmek ve siyasi çıkar sağlamak çok kolay olacak, sürekli bir iktidarın kapısı açılacaktır...

Geri toplumlarda şu özellik çok önem kazanır “dindarlaşmak”…

Çünkü toplumu yönetmek için bazı korkuların yaratılması gerekir, bireyselliğin ortadan kaldırılması gerekir, her kesimin ortak olacağı bir kimlik etrafında organize edilip yaratılan korku kimliğiyle sürüleşen toplumsal yönetimi sağlamak… O nedenle dindarlaşarak sürüleşen toplumu yönetmek ve yönlendirmek kolay olur… Hele ki sürüleşen bir gençlikle işe başlarsanız, toplumun geleceğini bu günden itibaren sürüleştirmiş olursunuz…

 

**

Şişirilmiş ulu kişi..

Yaratılan ortak kimlik dindarlaşmanın temeli yine ortak kimlik olan “günah korkusu” temelinde insanları köleleştirme stratejisi vardır. Bu durumdaki topluluklar-gençler-tarafından; güya “ulu kişi” diye tanıtılan uydurma şişirme zatların söylemleri buyruk kabul edilecek… Onların söylemleri dışına çıkılmayacak şekilde beyinler yıkanmış, şartlandırılmış bir toplum yaratmak ana hedefi, “dindar gençlik” yetiştirme denilen ucube fikrin amacı…

Şişirme zatların her söyleminde bir ‘keramet’ arayacak bir beyin şartlanması… 

‘Şıh efendi söylediğine göre vardır bir hikmeti’ deyip, olup bitene razı olacak bir gençlik… Düşünmek, irdelemek, eleştirmek, sorgulamak, akıl kullanmak yok… Bunların “yasak”  olduğu bir anlayışla yetişen “dindar gençlik”…

 

**

Geleneksel değerler yontulur…

Bunu başarmanın yolu, böyle bir stratejinin karşıtı olan geleneksel değerlerin yontulması ya da tamamen ortadan kaldırılması gerekir... Milli bilinç, milli kimlikten yoksun toplum fertlerinin kullanılması ve yönetilmesi elbette ki din tüccarı çapsız kasaba politikacıların işine gelir…

 

İlginçtir; Türk milletine, Türklükten başka her türlü kimliği reva görüyorlar da aslının dile gelmesi öteleniyor… Bunu yaparken de sakız kelimeler kullanılmakta ve buna ‘demokratik bir hak’ olarak görülerek beyin şartlandırılması yapılmaktadır… Her nedense her tür kimlik ‘demokrasi içi de sadece Türk olmak demokrasi ve insanlık dışı’ sayılıyor bu zihniyet sahibi savunucu ve uygulayıcılar…

 

**

Çelişkili mantık…

Aynı zihniyet, Atatürk’ü Koruma Kanunu hakkında ise, “Kanunla kimseyi kimseye sevdiremezsiniz. Neyi ideolojik hale getirirseniz onu dogmatik hale getirirsiniz” diyor da, içine düştüğü çelişkinin kimsenin anlamayacağını sanıyor bu zat herhalde… Peki, mademki öyle, o zaman şu ifadenin cevabı olmalı; “Neyi ideolojik hale getirirsek dogmalaşır.”

Doğru, peki sormazlar mı ki; bu siyasi irade tarafından neden İslam dini İslamcı ideolojiye dönüştürülüyor?

Neden İslam dini dogmalaştırılıyor?

Yayın Tarihi
15.07.2012
Bu makale 11202 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Gakkosum. Yazinizi zevkle okudum, umitsizlik yok, haykirmaya, yazmaya devam ediniz. Kaleminiz guclu, ruhunuz yuce, sagliginiz tam olsun. Saygilarimla

turan sahin 15.07.2012

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!