Eskiden yurdun dört bir yanından liseyi bitiren gençler Üniversiteyi okumak için genellikle Ankara ve İstanbul gibi büyük illere giderdi.
--Ananın-Babanın evinden ayrıldın mı, gittiğin her yer gurbettir.
--Gidilen yerlerde de hemen, aynı taşın toprağın insanları biri birini bulur, buluşurlar. Önceleri bir "Cemiyet" oluştururlar, sonra da kurumsallaşıp "cemiyet"ler kurarlardı.
--Cemiyet, arapçadan dilimize geçmiş bir sözcüktür.
--Bir grup kişi buluşur bir dernek kurarsınız, alın size bir cemiyet.
--Düğün yapacaksınızdır, herkes gelir, yer, içer eğlenir, alın size bir cemiyet.
--İnsan topluluğunu birlikteliğini ifade eder.
--Güzel Türkçemizin araştırılması, geliştirilmesi ve sadeleştirilmesi için Atatürk'ün teşviki ile ilk başta Türk Dili Tetkik Cemiyeti (1932) olarak kurulmuş, daha sonra da Türk Dili Araştırma Kurumu (1934) olarak çalışmalarını sürdürmüştür.
--Bu çabalar "cemiyet" sözcüğünün yerine "dernek" sözcüğünü önermiş ve kabul de görmüştür.
--İki kişi bir yerde karşılaşsa, telaşını "düğün, dernek uğraşıp gidiyoruz" diye ifade eder gider.
--Yıllar öncedir, 1950'li yıllardır. İstanbul'da Diyarbakır Talebe Cemiyeti bir gece düzenler ve yöre sanatçıları davet ederler.
--O yıllar tren en gözde ulaşım aracıdır. "Oy tren kara tren, o'dur yari getiren" diye uğruna türküler yakılan.
--Yine böyle bir kara tren yolculuğunda, Cemiyetin gecesi için İstanbul'a giden yöre sanatçıları Hüsnü İpekçi ile Yusuf Tapan, çalıp söylerlerken, arada da yöre türkü ve ağıtları hakkında konuşurlar.
--Yörede çok az kişinin bildiği ve henüz tarzının oluşmadığı bir şeyler mırıldanır Yusuf Tapan, bunu da daha düzgün bir formda Hüsnü ipekçi çalar söyler.
--Alın size bir kara tren yolculuğu ve bir türkü:
"Kerpiç kerpiç üstüne kurdum binayı/ Binayı kurar iken gördüm Leyla'yı/ Leyla başıma açtı bunca belayı
Oy Leyla Leyla etme bu nazı/ Gel barışalım baban kıysın nikahı
Kerpiç kerpiç üstüne dizdim bir sıra/ Leylamı sordum ki gitmiş Mısır'a/ Koyun olsam melesem arkası sıra
Oy Leyla Leyla etme bu nazı/ Gel barışalım baban kıysın nikahı"
--İşte Anadolu insanı böyle üretkendir. Hem yolda gider hem de "sakız çiğner" afedersiniz, türkü yakar, çığırır.
--Bu aralarda da, Antalyam'da, bir türlü üst üste konularak yapılamayan bir yönetim sorunu var. Sorun, yeni sorunları doğuruyor. Sorunlar, yeni sorunlara gebe.
--Eskiden taş duvar ustaları, bina yapımına köşelere kocaman kocaman "köşe taşlarını" yerleştirerek başlarlarmış. Aralarına da, daha taşlar ve dolgu malzemesi olarak da, küçücük kaya parçaları ile tutsun diye toprak hamurundan sıva malzemesi koyarlarmış.
--Ve o binalar yıllarca, yüzyıllarca ayakta kalırlarmış, günümüze kadar gelenler bile hiç de az değil.
--Demek ki, her şeyin bir yolu yordamı, bir iş yapım şekli varmış. Türkü yakımının bile.
--"Kerpiç kerpiç üstüne kurdum binayı/Binayı kurar iken gördüm Leyla'yı/ Leyla başıma açtı bunca belayı" Olayı ne güzel de özetlemiş halkımız. Ben zaten bu halkın ferasetine (anlayış-sezgi) bayılırım. Durur, oturur bakar bakar ve "taşı geldiğine koyar".
--Yahu kardeşim, madem bina yapıyorsun, ne işin var başka şeylerde. "El işte, göz oynaşta" olur mu? Tabi gözün yoldan geçenlerde olursan "leylayı görürsün, o da "açar başına bela"yı. Niye şikayet ediyorsun ki?
--Hem sonra, "Kerpiç kerpiç üstüne dizdim bir sıra/ Leylamı sordum ki gitmiş Mısır'a/ Koyun olsam melesem arkası sıra". Tabi gidecek Mısır'a, elin kızından sana ne. "Meleyecekmiş, ardı sıra"
--Sen anca ağla artık "Oy Leyla Leyla etme bu nazı/ Gel barışalım baban kıysın nikahı". Olmaz kardeşim. Olmaz. O, paşa kızı, sen Allahınn gariban kulusun. Ne Leyla seninle barışır, ne de paşa baba sana nikah kıyar, geçmiş olsun.
--Sanki, lafı bir yere getirecek mişim gibi geliyor değil mi size de.
--Evet, lafı "gediğine koymak gerek" artık.
--Bu aralar sevgili Antalyam darmadağınık. Kimin eli kimin cebinde belli değil. İşin sorumlularının ya da işten sorumlu olması gerekenlerin, "elleri işte, gözleri oynaşta".
--Olmaz kardeşim. Parti tabanları olarak Millet ittifakı partileri ya da sürece katkı koyan parti ve ekabirlerin rahatsızlık ve huzursuzlukları var. Herkes karınından konuşuyor.
--Bu işler, yani yönetim işi-süreci sanal ortamlarda iki fotoğraf, iki laf ile idare edilip, geçiştirilemez.
--O kadar yazıp, çizip laf ediyoruz. Niçin? ANTALYAM için.
--Süreç içinde rol alan herkes aklını başına toplamalıdır. Bu işler hoş bir yolda gitmiyor. Sarhoş gibi sallana sallana gidiyor.
--İlgililere, etkililere, yetkililere yazılar dışında telefonlar açıp düşüncelerimizi söyleyip duruyoruz.
--Bir Allahın kulu da, kimseye "akşamın, sabahın olduğunu sormuyor".
--Bazı şeyleri görmezlikten gelip susuyoruz. Anlamamazlıktan geliyoruz. Hani derler ya, "suskunluğum asaletimden"dir diye.
--Ağzı olanının konuştuğu bir yer ve zamandayız.
--Unutmayın, bir konuda konuşan çok, iş yapan az ise : "Horozu çok olan köyün sabahı geç olur" derler.
--Antalya'da yerel yönetim sürecini yönetmiş olan parti (CHP), süreci başarı ile tamamlamış Başkan (Muhittin Böcek), sürece katkı koyan ittifak unsurları (İyi Parti v.b), Antalya'nın ağır topları süreci görmelerinin vakti çoktan gelip geçiyor.
--Kardeşim, ben yöneticilik yaptım. Bağlı küçücük bir işletme ve birimin bile ne karmaşık sorunları olduğunu, hele merkezde isen;
--yapmak zorunda olduğun görevlerin, mevzuat hazretleri, senden iş bekleyenler, taraftarların; bir hata yapsında "anasını belleyeyim" diyen karşıtların vardır da , vardır.
--Her konuya kafa patlatacaksın, organize edeceksin, beş benzemez el ile masada oyun idare edeceksin; kimseyi kırmamak-dökmemek zorunda olacaksın, kalacaksın; yetmeyeni yetirecek, acını içine atacak "aç isen tok gibi, kir isen pak gibi olacaksın".
--Yani insan üstü gayretler gerek. Öyle suya tirit iki sanal hikaye ile bu işler olmaz. Kafan patlar, aklın şaşar kalırsın.
--"Göç yolda düzelir" dedik, bekledik. Bu kaçıncı "acemi nalbant, gavur eşeğinde öğrenir" hikayesi, bu kaçıncı "gavur eşiği" oluşumuz
--Bir tarafta güya kendini "akıllı sanan, sinsiler", diğer yanda da pervasız, "kifayetsiz muhterisler".
--1980 öncesi Ankara'da bir AST vardı. Ankara Sanat Tiyatrosu, artık menekşe sokakta yok. Hem de herkesi böyle:
--"Nereye payidar nereye
Şefle iyi geçinsen de
Bugün için sevilsen de
Çıkmaz bu yol bir yere" diyerek uyar'a , uyar'a.
--Haberiniz olsun istedim. Siz bilirsiniz!..