ANKARA'DAN

KARA ÇARŞAFIN ONURU

KARA ÇARŞAFIN ONURU
Yazıma başlamadan önce bir not düşmek isterim. Ben, kişisel olarak artık toplumu ikiye ayırıyorum.
    --SOYLULAR,
    --SOYSUZLAR.
    Soyluları da ikiye ayırıyorum; 
     -Genetik soylular,
     -Soylulaşanlar.
   Soysuzları da ikiye ayırıyorum;
     -Genetik soysuzlar,
     -Soysuzlaşanlar.
    Kim, kendine nereye koyar ise koysun. Ben masumum.
    Bizim Antalya'da, tüm torosların aileleri gibi yazlık ve kışlık evleri vardır. Bu göçerlik değildir. Her iki tarafta da ekilir, biçilir, hayvan bakılır, geçinilir gidilir.
   Mart, Nisan ayı ile birlikte "Sehil"lerde (Sahil, deniz kıyısı) olanlar, ekip biçmek için yaylada ki köylerine taşınırlar.  Baharın, yazlıklarını, sebze ve meyvelerini Ekerler, biçerler ve Ağustos, Eylül ile hasat ederler; Ekim ve Kasım ile de güzlüklerini eker giderler Sehile.
    Yazın Yaylaya ya da yaylada ki köye, kışın da Sehile geliş gidiş toplu halde olsa da, mahkemedir, hastalıktır ya da başka bir sebeple Köyden Şehir, İlçe ya da Kasabaya geliş gidişlerde erkekler için bir sorun yoktur da, sadece temiz, düzgün urbalarını (giysi) giyer giderler.
    Gel gelelim Kadınlar için küçük bir seramoni vardır.
    Kırsalın öyle "kadın" ya da "erkek" gibi bir ayrımı yoktur. Hep birlikte ekilir, biçilir, bakılır bütün işler ister aile içi olsun, isterse dışarıdan imeci yoluyla ya da yövmiyesi (gündelik- Ücret) karşılığında getirilen erkek ve kadınlar ile birlikte yan yan çalışılır.
    Köy dışına bir sebep ile çıkılmak gerektiğinde, kadınlar için hemen sermoni başlar. 
    Ben, ortaokul- lise yıllarımdan anımsarım, Annem, Ninem ya da bir başka yakınım kadın köyün dışına şehre, kasabaya fark etmez, hemen evde bulunan "KARA ÇARŞAFI" takar, giderdi.
    "Takar" diyorum, çünkü öyle derlerdi.  Kara çarşaf, giysinin geçirilen, giyilen tek parçalı bir giysi idi.
   Özellikle kırsaldan şehre göçün hızlanması, ulaşım araçlarının çoğalması ile "kara çarşaf" yerini başta eşarplara, üstte de mantolara devretti.
    Evli ve yaşlı kadınlar beyaz dastar, tülbent takar- bağlarken, genç kız, gelin ya da kadınlar da, eşarp, poşu, kenarı işlemeli yazmalar bağlar, takarlardı.
   Özellikle ucuz işgücü olsun diye kırsaldan kente göç teşvik edilince, "GECEKONDULAR" topraktan fışkırdı.
    Şehirlerin, yerleşim yerlerinin etrafındaki "hazine arazileri" birer birer işgal edildi ve bu göçenler kendilerine birer göz oda yapıp, başlarını soktular.
    Elektrik yok, su yok yol ise kime neresi yakın ise orası yol oldu.
   Göç tamam da, yaşam ne alemde.
    Her zaman olduğu gibi erkekler, sinek kaydı jiletle kuru tıraş olup, buldukları cami avlusunda başlarını, saçlarını yıkarken, olan susuzluktan saçlarını bile yıkayamayan kadınlara, kızlara oldu.
   Dastar, poşu, eşarp ile Kadınlar sorunlarını çözerken, genç kızlar analarından farklı bir çözüm ürettiler. Bir haftalık yıkanmayan başa lpek, saten başörtüleri ile örttüler.
    Bu örtünme önceleri başa geçirilen başörtüsü çene altından boyundan düğüm yapılıp bağlanırken, 12 Eylül 1980 Darbesinin bir armağanı olarak, "TÜRBAN"  ile yolları kesişti.
    Başı türban ile bağlayıp sokağa çıkmak daha havalı oldu.
    Bir yandan sıradan insanların bağladıkları türban şeklinde baş bağlaması, diğer yanda da "siyasal islamın" simgesi "Türban" birbirine girdi.
    Dönemin siyasilerinin bazıları bunu görmeyip, anlamayıp laf ederken, konuyu kolay bir siyasi malze yapmayı beceren siyasal islamcılar, süreci bir siyasi olaya döndürdüler.
   Günümüze gelince:
    Yukarıda saydığım gerekçelerden dolayı "baş örtüsü" ile "türbanı" birbirinden ayırarak, başını türban şeklinde bağlayanları da hoş görmek ve onları öteki tarafa itmemek gerek düşüncesi ile, "türban şeklinde baş bağlamayı" kamuda yasaklamaya, karşı çıktım.
    Gel gör ki, sevgili halkımızın seçtiği "derin" vekiller sayesinde, bugün yaşanılan sürece geldik. 
    Şimdi de inancı gereği "türban" takan ve savunanlara bir sorum ve onlardan bir bir alacağım var. 
    Tamam türban, kişilerin inancı gereği varsayalım. Saçın teli görünmesin. Eyvallah. 
    İyi de özellikle büyük şehirlerde ve sahil yörelerinde ipek türban bağlamış bazı "hanımefendilerin" içlerine giydikleri giysileri de görmek zorundamıyız, bir zamanlar inancı gereği ya da  yaşam koşulları gereği  türban takanların haklarını savunanlar olarak.

Yayın Tarihi
16.01.2023
Bu makale 233 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!