İnsan, düşünmeye başlayınca aklına neler neler gelmiyor ki. Hele yaşanmışlıklar da olunca.
Kurumlar, gelenekleri, görenekleri, aidiyetleri ile vardır. Bu bir siyasi örgüt ise, kurucu ilke ve ideolojisi ile varlığını sürdürür.
Yapılan, yaşanılan bir şeyin iyiliği ve güzelliği, zaman içinde belli olur.
Şehir ve Bölge planlamacılarının, şehrin fiziki planlarını en ince ayrıntısına kadar yaptıkları halde, aynı şehirde yaşayanlarca, bunların yok edilip bozulmasından, kirletilmesinden, şikayetleri vardır.
Sebep ise, şehir imar planlarına gösterilen olumlu-olumsuz ilginin, yaşayanlarının eğitim ve kültür süreçlerine gösterilmemesinden.
Bu durum, siyasi partiler için de geçerlidir.
Hele hele CHP gibi ulusal kurtuluş savaşı örgütlemiş siyasi kadroların, anti-emperyalist mücadele sonunda "kul"luktan, Yurttaşa geçişi sağlayıp, SOSYAL DEVLETİ inşa etmiş bir parti için, kurucu değerler ve ilkeleri (ideolojisi) çok önemli olmalıdır.
Geçenlerde yaşanan bir olay, çürümenin ayyuka çıktığının göstergesidir.
Bir üst düzey yöneticinin referansı ile, yine çok önemli etik bir kurulun üyeliğine getirilen birinin bile, “Ben g. . tümü yırttım ama dolarla milletvekili oluyorlar” diye bağırdığı durumda, iki kere düşünmek gerekmektedir.
CHP gibi bir Parti, ilkeleri yerine, her ne olursa olsun "adamım, yoksa Madamım" durumuna getirilmiş ise, Ernest Hemingway dediği gibi, "Çanlar, senin (CHP) için çalıyor" demektir. Bu da ülkeye, ilkeye inhanetin daniskasıdir.
Yirmi yıldır iktidar- Muhalefet dengesi ilk defa halkın yaşadığı yokluk, yoksulluk, hayat pahalılığı gibi sebepler ile bozulmaya başlamış iken, CHP'nin bu sürece doğru ve sağlıklı katkı koyan kadrolara ihtiyacı vardır.
Antalya'da CHP'ye yıllardır emek verenlerin yerine, Genel Merkezin adamlarının adamları, madamları Siyasi süreci yönetecekler ise, şimdiden geçmiş olsun
Genel Başkanın, her alanda çabalayan parti emekçilerinin emeklerine yazık.
Kişisel olarak, Genel Başkan Makamının kapısında karşılayıp ne istersin dediğinde:
"Partimizin iktidar, Sizin de Başkan olmanızı istiyorum" diyen birisi olarak, bu durumda. gösterdiğim bu davranışın bir anlamının olmadığını görmek, insanın canını acıtıyor.
Hele hele bir Antalyalı olarak, Genel Başkanın, Milletvekili listesinde olsun dediği halde, Deniz Baykal'ın, kendisine o kadar emek veren bir parti emekçisini değil de, bugün dahil hiçbir zaman partide olmamış birilerini Ankara'ya MV olarak taşımalarının sıkıntısını bu parti hala yaşamaktadır.
2019 yerel yönetim seçimleri yaklaşmıştı.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Yardımcısı Tuncay Özkan'nın koordinatörlüğünde, Strateji, Planlama ve Teori Topluluğumuzdan, yerel yönetimler seçim sürecinde ve seçimlerden sonra belediyelerin stratejileri ile ilgili olarak bir çalışma yapmamızı istediler.
On beş gün sonra da, partinin Afyon'da yapacağı toplantı öncesi raporlarımızı bizzat kendim sayın Genel Başkana sunmuştum.
Hatta yerel yönetimler ile ilgili çalışmadan o kadar memnun olmuştu ki, topluluğumuzun bu çalışmalarından seçilecek başkanların yaralanması için bir broşür hazırlamamızı ve kendisinin dosyaya koyduracağını söylemişti.
Hani Alpaslan Türkeş, 12 Eylül döneminde bir söz söylemişti.
"Fikirleri iktidar, kendisi hapishanede olan tek kişi ben, parti de benim partim" diye.
Biz de aynı olmuştuk. Raporları, partinin bütün kademelerinin masalarında, kendileri ise genel merkeze gelmeleri bile sorunlu kişiler olarak.
Düşünce Topluluğunun genel giderlerini ben, kişisel giderleri ise herkes kendisi karşılıyordu.
Bu kadar özveriye karşın süreç yürümedi.
Mülkiye dahil, bir çok üniversitede iyi niyetle ve güven içinde birlikte çalışan hocaların katkıları ile hazırlanacak raporları, ben "ağa gibi" arkadaşlarımdan alacağım ve ilgili Eğitim, Bilim ile ilgili Genel başkan Yardımcısına vereceğim. O da benden ağa gibi aldığı raporları, ağa gibi başkalarına verecekti.
Bu takım ruhuna ve bizim çalışma ilkelerimize ters bir durum idi. Elbette ki kabul etmedik.
Derken, yerel seçimler bitmiş ve herkes kendi ekibi ile işlerine koyulmuştu.
Yerel seçimlerin üzerinden bir yıl geçmiş, bir toplu rapor hazırlanması gerekti. Tabi ilk akla gelen bizim "sazan topluluk" idi.
Topluluğun bir üyesi, önemli bir Büyük Şehir Belediyesi'nin önceki GENEL SEKRETERİ idi.
Yine aynı partiye aidiyet duygusu ile üç aylık bir sürede, CHP'li Belediyelerin, mali analiz be performanslarını gösteren kocaman bir dosya hazırladık. (İnanmayan sayın Genel Başkanın dolabındaki kırmızı dosyayı görebilir. Bizde ise resmi kaldı).
Hem yerel seçim öncesi hazırladığımız ve sayın Genel Başkana sunduğumuz dosya ve raporlardan sonra, hem de seçimlerden bir yıl sonra hazırlanan "Yerel Yönetimler Mali Analiz Raporu"ndan sonra bile,, sanırım ya bizde bir görünmezlik iksiri var, hiç kimse bizi göremiyor.
Ya da "HİÇ SAYILMA" sendromu yaşıyoruz.
Parti'nin bir kısım üst düzey yöneticileri, kendi kısa ve üzen vadeli beklentilerine göre parti ilkelerini ve parti emekçilerini "Hiçe sayarak" Parti'ye nasıl zarar verdiklerini görmek için, seçimleri mi görmek gerek!..