Aslında insan hergün yaşamdan, çevresinden, insanlardan ders ala ala yaşıyor, ders ala ala büyüyor. Hatta bazen öyle şeyler oluyor ki, iyi ve güzel şeyler rehavet yaratırken, acılarla büyürken, Servet Kocakaya'nın dizelerinde ki gibi "Acılar beni tez büyüttü/ Genç olmuşum şu dünyada ne fayda" diye diye feryat figan ettiğinizi, duyan bile olmuyor.
--Son zamanlarda insanlar gerçekten bir garip oldu. Gelinen durumda Koronavirüsün etkisi de olsa da, siyasi iktidarlarca toplumun getirildiği noktada çok önemlidir.
--Toplumsal olaylara bakarken, uzun bir zaman dilimine göz atmak gerekir. Türkiye Cumhuriyeti toplumundan ve yurttaşlarından söz ediyor isek, Cumhuriyetin kuruluşundan başlamak gerek.
--İslamiyette mülk "Allah'ındır". Osmanlı Padişahı/Sultanı da, Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi, Halifesi olduğuna göre, Osmanlı Devleti sınırları içinde yer alan topraklar da , Tanrının da yeryüzündeki temsilcisi olarak Padişah/Sultanın malı- mülküdür.
--Mülk padişahın olduğuna göre, üstünde yaşayanlar ne olacak; elbette ki onlar da, mülkün Allahın olması gibi, bu topraklarında yaşayanlar da "Allahın Kulu" olduklarına göre, mal-mülk gibi insanlar da doğal "Allah'ın Kulları" olarak, "Padişahın kulları"dır.
--Osmanlının farklı dönemlerinde farklı tanımlamalar ve sınıflandırmalar yapılsa da genel durum budur. Kul ve tebaa.
--Padişahın kulu, Osmanlının tebaası.
--Osmanlı İmparatorluğu veya Osmanlı Devleti de, Oğuz Türklerinden Osman Gazi'nin kurduğu Osmanoğlu Hanedanı'nın hükümranlığında varlığını sürdürmüş çok uluslu Sünni Müslüman devlet olarak tanımlandığına göre, buraya kadar bir sorun yoktur.
--Osmanlı Tebaasından, Padişahın kulluğundan, özgür bireyler olarak Yurttaş olmaya geçiş ise Türkiye Cumhuriyeti'nde, Atatürk ve kurucu iradenin sayesinde olmuştur.
--Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra 26 Ağustos 1924 tarihinde yapılan, Muallimler Birliği Kongresinde Atatürk, katılımcı öğretmenlere şöyle sesleniyordu:
--“Yeni nesli, Cumhuriyetin özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır.
--...Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister.
--Yeni nesli, bu kalite ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir.
--Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister”.
--Cumhuriyet ile birlikte Atatürk İlkeleri, Devrim Yasaları olarak anılan uygulamalar ile birlikte,
--Atatürk, CHP'nin 9 Mayıs 1935'de yapılan 4. Kurultayında Cumhuriyetin kuruluş öyküsünü anlatırken:
--"... Uçurum kenarında yıkık bir ülke... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... Yıllarca süren savaş... Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygıyla tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız, devrimler..." olarak, Türk genel devriminin kısa bir özetini ve toplumdaki değişim ve gelişmeleri anlatıyordu.
--Ne yazık ki, bu aydınlanma ve kul-tebaa'dan yurttaş olma bilincine ulaştırma çabaları maalesef bazı kesimleri rahatsız etmiş, yabancı işbirlikçileri ile de bu sürece sekte vurmak için her şey yapılmıştır.
--Cumhuriyetin Yurttaşlık bilincinin görmezlikten gelip, Uluslaşma süreci içeriden ve dışarıdan sabote edilirken, özellikle feodal sistemin Demokrat Parti Üzerinde ki etkileri, bu toplumsal gelişmenin önüne set olmuş, sürece ket vurulmuştur.
--Özellikle Globalleşen, küreselleşen dünya sistemi ülkemizi de 24 Ocak 1980 "Ekonomik İstikrar Tedbirleri" ile etki alanı içine almış, 2002 Ak Parti iktidarı ile de süreç bambaşka bir noktaya taşınmıştır.
--Toplumun çoğu kesimlerinin en iyi niyetli yaklaşımla farkında olmadıklarını söylesek bile, yetiştirilmek istenen "dindar ve kindar nesil"im geldiği ya da getirildiği noktayı gazete ve televizyonlarda izlemek baya yürek burkucudur.
--Kişiler ile kocaman bir kitleyi suçlamak elbette ki doğru olmaz. Ama bazı şeyler sık sık yinelenmeye başlarsa, iş olağanlıktan çıkmaya başlar.
--Hatta aynı kesimden gelen, bir zamanlar yoldaşlık yapanların bile bu sürece, "Mücahit idiler, müteahhit oldular" gibi sözleri yabana atılacak şeyler değildir.
--Herkes bir başka noktaya bakıyor ama, 2002'den bugüne kadar onlarca yıllık Cumhuriyetin değerli, fabrikaları, deneyimleri, "devlet, onu mu yapar, bunu mu yapar" denilerek elden çıkarılmıştır.
--Oysa, özel sektörün girmediği yerin kalmadığı ülkemizde, devlet Uçak, Tank, Maden işleri mi ilgilenir deyip, fabrika ve işletmeleri, bir bir elden çıkarırken, çadır marketler açar, olmadık devlet kurumlarına neredeyse sıvı yağ, patates, soğan sattırır hale gelmiştir.
--Sorun kişisel olmaktan çoktan çıkmıştır.
--Kişiler, bırakın yurttaş olarak değil, sıradan vicdanlı bir insan olarak etraflarına bir baksalar, yarattıkları ve yürüttüklerini sandıkları iktidarın yarattığı sorunların, artık kendi kapılarına kadar gelmekte olduğunu göreceklerdir.
--Osmanlıda 1935'de doğam Aşık Ruhsati, o gün kimin için demiş bilemem ama, bugün de birlerine hala bağıra bağıra soruyor:
--"Hele bir düşün ki gözümün nuru /Bu kadar parayı sana kim verdi
Bazı fukaraya bulma kusuru/ Mesti kundurayı sana kim verdi
Anadan doğunca kürkün var mıydı/ Üryan gelmedin mi börkün var mıydı/ Torba torba mecidiyen var mıydı
Tükenmez parayı sana kim verdi?"
--Yanıtını bilen söylesin. Hiç kimse, kimsenin aklı ile dalga geçmesin. Hani derler ya, "İnsan plan yapar, Kader gülermiş" diye. Bir gün kapınız acılarca, yok ve yoksullukla çalınmadan önce,
--Bir düşünün. Dün, onlar da sizler gibiydi!..