ANKARA'DAN

Herkesin denize bakışı vardır

Özel günlerde, günün heyecanını bildiğimden, pek özel bir şey paylaşmayı istemiyorum. O günler gerçeklere, gerçekten dokunamıyoruz. Anneler/Babalar Günü, Anmalar gibi.

--Örneğin Mayıs'ın 6'sı, hem "Hıdırellez Bayramı"dır, hem de çok acı bir gün, "Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın 1972'de idam edilmelerinin yıl dönümüdür.

--Bu yıl COVID_19 Uluslararası Salgınından dolayı gidemedik ama, Ankara'da olunca, Karşıyaka Mezarlığına mutlaka gider, birer karanfil bırakırdık. Denizlere, Hüseyinlere, Yusuflara, Halit-Şekibe Çelenklere, Muzaffer İlhan Erdost gibi bu ülkenin aydınlık geleceği için ömür tüketmişlere, gönül ve vefa borcu olarak.

--Bir televizyon kanalı, hem "Anneler Gününü Kutladı", hem de Deniz Gezmiş'in resmine, Annesinin baktığı grafik tasarımlı ekran görüntüsü ile, bir anma programı yaptılar.

--Bu konularda, çok acı bir deneyimim olmuştu.

--Yıllar önce, hakkımızda asılsız bir ihbar sonucu okuldan alınıp, mahkeme önüne çıkartılıp, şimdi yerinde yeller esen Selekler Çarşısı yanındaki otoparkın yerindeki "Antalya Kapalı Cezaevine" atılmıştım

--O olayda ben yoktum ama, Devrimci mücadelenin içinde birisi olarak, benzer bir eylende yakalanabilirdim. Ki çok da yakalandık da

--Sorun yakalanıp yakalanmamak değil.

--Ceza evinin kendi kuralları var. Kapısından bile ikiye bükülerek, eğilerek giriyorsunuz. Traş öykünüz bir başka alem olur.

--Bütün işlemler tamamlandı, sıra koğuşta yatacağım yere gelmişti. O zaman da, götürülüp "Koğuş Ağası"na takdim ediliyorsunuz.

--Tanımamız için götürüldüğüm kişi, Antalyalı olduğu gibi, Kokuteli'li, üstelik de bizim yakın köylerden, Babamın da arkadaşı birisiydi. Ben onu tanıdım ama, o beni tanımadı, aslında çok başka.

--Neyse, Koğuş Ağasına gittik, "arz-ı endam" ettik, adımızı, soyadımızı ve memleketimiz ne var ise kendimizi tanıttık.

--"Korkuteli" deyince, birden bakışlar değişti.

--Neresinden? Osmankalfalar Köyü. (Teke Beyliği dönemi adı "Teke", Osmanlı Dönemi, "Osmanhalifeler", Cumhuriyet dönemi bu).

--Kimin oğlusun? Z.....'nün oğluyum.

--O haşim ağa gitti, bambaşka bir ağa geldi. Yerinden kalktı, "Allah Allah ya, senin baban zengin, Ağa, sen nasıl bu işlere bulaşırsın. Senin paraya mı ihtiyacın var ki?" söylendi durdu.

--Hoş bu sefer iftira idi ama, biz halkımızın ezilmemesi, soyulmaması, sömürülmemesi için bir devrimci mücadeleye inanmıştık.

--Babamın da arkadaşı, koğuş ağası neden böyle düşünmüşt ki?

--Yıllar sonra, Sinan Cemgil'in Babası Adnan Cemgil, Sinan'ı ihbar eden Köylülere şunları söylüyordu:

--"“Ben varlıklı bir aileden geliyorum. öğretmenim. ekonomik durumum oldukça iyi. Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi ODTÜ’de okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Ölmese yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı. Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü.

--Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan, kardeşleri. Onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı birer güzel insandı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar. Size yalan söylüyorlar. Onlar eşkıya değildi” demek zorunda kalıyordu.

--Şimdi anladınız mı neden "herkesin bir Denizin olduğunu".

--Bu ülkede okulun ne olduğu bilinmediği Cumhuriyet'in ilk yılları 1922'de doğmuş ve Öğretmen olmuştu Anna Mukaddes Gezmiş.

--O Anne oğluna, Oğul Deniz Gezmiş olarak bakarken, için yanarken, üzülürken, içi kan ağlarken, günlerce konuşmaz iken, oğlunun idam edildiği gün, okuluna gidemeyip, arkadaşı aracılığı ile bir günlük izin kullanırken;

--Bizler, haklı olarak devrimci öncüler olarak Denizlerin mücadelelerini alkışlıyor ve gurur duyuyorduk.

--Annesi, Babası mezarlarının başında için için gözyaşları dökerken, bizler, devrim, halkın kurtuluşu için canlarını feda edercesine, gözlerini kırpmadan canlarını veren yoldaşlarımız için,

--Ernesto Che Guevara'nın sözleri ile ortalığı çınlatıyorduk: "Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin... Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm hoş geldi, safa geldi!.." diye.

--"Oh olsun" diyenleri, "geberdi" diyenlerden söz etmek bile istemiyorum. İşte yaşam da bu.

--Neresinden turtarsanız tutun.

--Bugün bile, çoğu kişler olarak, yılmadan bıkmadan usanmadan halk için halkın yanında koşturmaya ve üretmeye çalışırken;

--Sinan Cemgil'in Babası Adnan Cemgil'in 1971'deki sözlerinden öte söylenecek bir söz yok ki!..

--Ey halkım. Yurttaşlarım. Nazım Hikmet'in dizeleri ise sitemin cabası: "Akrep gibisin kardeşim,/ korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. ... ..

Koyun gibisin kardeşim,/ gocuklu celep kaldırınca sopasını/ sürüye katılıverirsin hemen/ ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,/ hani şu derya içre olup/ deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. .... ....

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer

ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak/ kabahat senin,/ demeğe de dilim varmıyor ama

-kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!" nokta

Yayın Tarihi
10.05.2021
Bu makale 1371 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!