ANKARA'DAN

Güz Veresiye...

Geçen gün sabah bir yerden geliyorum, yanımda cüzdanım yok ama maskem var. Sosyal mesafeli bir şekilde, binanın altındaki dükkana girdim, alacaklarımı aldım, poşete koydum; kasiyer kız haklı olarak para ödeme yapmamı bekliyor ama ben kestiği fişi aldım ve güz veresiye değil ama, az veresiye dedim çıktım.

--Kızcağızın şaşkınlığını da gözucu ile izliyorum.

--Nasıl olsa aynı binada, patronun arkadaşı bir sorun olmaz ama neden böyle dedi ve yaptı? Olay gayet basit, cüzdanımı almamıştım.

--Neyse öğleden sonra parayı ödedim de, kızcağız rahatladı.

--Sonra da "güz veresiye"nin ne demek olduğunu anlattım. Anlamadı.

--Hey gidi yıllar hey. Hey gidi günler hey.

--Yıllar önce, ailem köyde oturuyor. Bana ilçede bir ev kiralıyorlar, okullar açılınca jipin içine bütün eşyaları doldurup, eksik olanları da çarşıdan alıp, bir düzen tutuyorlar, bizde okula gidip, okuyorduk.

--Bir ara Mehmet Abim(abi dediğime bakmayın, benim küçüğüm. Ama o ağa olduğundan abi diyorum) de bir ara okumaya başlamıştı ama, ona "oooo, Baban Ağa, okuyup da ne yapacaksın, bırak okumayı" diyenlerin lafı cazip gelince, o bu işleri bıraktı.

--Güz. Güz, köylünün hasatını yapıp, mahsulünü ambarına koyduğu yada satıp, rahata erdiği zamandır. Genellikle de Eylül Ekim,Kasımdır

--Eylülde okullar açılınca, ilçeye gelir eve yerleşilir, sonra da cebimize konun para bir şekilde kaybolur, çalınır, yetmezse de, sıkıntı olmasın diye, babamın arkadaşı esnaftan iki üç kişiye, "neye ihtiyacı olur ise gerekeni yapın" diye emanet ediliriz.

--Osman Abim(!?), Hasan Abim(!?), Arif ve BekirAbilerim(!?) ile cins bir Antalya kaçamağı proğramı yapmışsak, Hasan Abimin arabasıyla, para da kalmazsa, hepsi rahmetli oldular, Osman-Abdurrahman Sarı, Mehmet-Mustafa Çandır, Yasinciler amcalar; derken yemek yiyeceğimiz yer de unutulmaz, onu da Kristal Lokantası Murat Abi, bir de şiş köfte, piyaz, çorba için birisiydi ama unuttum.

--Anlayacağınız "oğlan okusun" diye, "karada ölüm yoktu".

--Eskiden, çiftçiler Kasım, Aralık'ta başlarlar ekim dikime, bahara, marta kadar sürerdi işleri.

--Ufak tefek işler çıksa da, temmuz, ağustosa kadar pek bir iş olmazdı. Ağustos, eylül, ekimde hasat yapılır, mahsuller satılır, cebe konulan paralar ile kasabaya inilir ve ilk iş olarak borçlar ödenir, "güz veresiye" defterleri, hesapları kapatılırdı.

--Her esnafın kocaman kocaman defteri olurdu. Köy köy kişilerin adına sayfalar düzenlenirdi. Borç ödenince de, yazılanlar silinirdi

--Tahsil edilemeyen, edilemeyecek olan borçlar ise, daha fazla can sıkmasın diye silinirdi. "Borç silmek" hikayesi de budur.

--Paran bitmiş ya da başka bir ihtiyacın var, sorgusuz sualsiz istediğin verilir ve deftere yazılırdı. Babamlarda bu nedir, alındı mı, alınmadı mı diye sormazlardı. Ödenir ve "defter kapatılır"dı.

--Sanırım Lise 2'deyim. Bir futbol merakı başladı ki sormayın gitsin. Saha kenarında soyunup, giyiniyoruz ve ölesiye oynuyoruz.

--Tam eve gelirken bir de bakıyorsun ki saat yok. Ne gam. Hemen Mustafa-Mehmet Çandır Amcalara gidilir bir "Arlon" ya da "Hıslon" saat alır ki, sabah uynalım. Yoksa zamanı bilmenin imkanı yok ki.

--Yine bir gün aynı saat hikayesi ile gittim dükkana, bana istediğim saati verdi, tam defteri açtı, tam da güz veresiye yazacaktı ki, oda ne, hemen saati geri aldı.

--"Ulan bu ne böyle iki ayda üç saat almışsın. Satıyor musun ne? diye bir azar yedim.

--Yok amca kaybettim ama, saat olmazs okula zamanında gidemem diye ağlarak saatimi aldım. Babam da, bu nedir demeden ödemiştir.

--Bir gün, Abdurrahman ve Osman Amcaların dükkanından bir kazak almaya gitmiştim. O meşhur markalardan birini seçtim. Osman Amca Babanın asker arkadaşı ve benim de öğrenci velim idi ve bana kıyamazdı.

--Abdurrahman Amca daha sertti. Bu çok pahalı, öğrenci adamsın şunu al diye bana güzel bir fırça atmıştı ama ben yinede hem fırçayı yemiş hem de o istediğimi almıştım.

--Bugün hayal olan bu düzen, geçmişte ne hoştu.

--O yüzden ben çok severim "güz veresiye"yi.

--Güz veresiye, güven demekti.

--Güz versiye çiftçinin derdine derman olmak demekti.

--Güz versiye samimiyet demekti.

--Mustafa Elmalıoğlu abim anlatmıştı.

--Mustafa Çandır Amcalardan Babam traktör almış. Kışın elinde olanını vermiş, kalanı güz veresiye.

--Babam mahsülü satmış cebinde paralar ile Mustafa Amcaların dükkana gider ve oturur.

--Mustafa amca sorar, "hayrola" diye.

--Babam da, kışın aldığım traktörün kalan parasını vermeye geldim.

--O sırada Mustafa Elmalıoğlu abim de, akrabaları olduğundan orada, dükkanda oturmaktadır.

--Mustafa Çandır Amca deftere baka ama, bir borç kaydı yoktur. Babama senin borcun yok ki der.

--Babam da, "olur mu, ... kadarını aldığım da ödedim, şimidi de ... kadar borcum var, onu ödeyeceğim. Tabi herkes şaşkındır. Kayıt yok, satıcı borcun yok diyor ve Babam, masanın üsütüne para destesini koyup, artık en sayarın deyip gidiyor.

--Güz veresiye herkesin biribiirine bu kadar itimadıdır.

--Şimdi mi, o güzel insanlar da, o güzel anılar da, o güzel olaylar da, Yaşar Kemal'in dediği gibi:

--"O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler". Biz de: "Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.“ Ne diyeyim.

 

Yayın Tarihi
01.10.2020
Bu makale 1290 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!