Bir deli bir kuyuya taş atar, bin akıllı çıkartamaz" derler ya atalarımız, işte son zamanlarda yaşananlarda, tam da böyle.
--Yazının başlığı, giriş parağrafı ve yazacaklarıma geçmeden önce, derdimi daha iyi anlatmak için bir fıkra yazayım da, belki anlaşılır!..
--Ben bir papaz diye okudum/duydum fıkranın kahramanı için ama, şimdi birisi çıkıp da, kardeşim "papazlar evlenmez, karıları olmaz ki" derse, tartışma çıkmasın diye "sakallı bir adam diyeyim".
--Sakallı Adam yatağından fırlar ve doğru banyoya koşar. Karısı fark eder ama "tuvalete gitti nasıl olsa" diye uykuyu sürdürür.
--Sabah olup uyanınca da "o da ne!..", kocası sakallarını kesmiştir.
--Hayrola bey, sakallarına ne oldu?
--Adam anlatır: Gece rüyamda sakallarımın arasında pireler dolaşıyordu. Ben sakallarımı kestim.
--Kadın şaşkın, "İlahi bey, rüyandaki pirlerden sana ne?"
--Adam olur mu hanım, "YOL OLUR", der.
--Türkiye LAİK bir ülke ama din ve devlet işleri ayrı değil. Din, devlet işlerinin anayasası, amentüsü olmuş.
--Osmanlı Devleti için 72 buçuk milletten denilir ve herkes de gül gibi yaşar gidermiş ya. Tabi Orta Çağ ve Yeni Çağın Feodalizm sürecinde. Yakın Çağın ekonomik sistemi Kapitalizm ile birlikte, birden millet ve milliyetçilik öne geçer ve Osmanlı Devleti de, Balkanlardan başlamak üzere parçalanır ve 45 ayrı devlet çıkar. (Asya'da “Asya-i Osmaniye”:27), (Avrupa'da "Avrupa-i Osmaniye:13), Afrika'da “Afrika-i Osmaniye:5)
--Oysa Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken, tüm insanlar birlikte bir ulusal kurtuluş savaşı vermişler ve kurdukları yeni devlete de, bir Anayasa yapmışlar ve kendilerini "TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KURAN TÜRKİYE HALKINA, TÜRK MİLLETİ DENİLİR" demişlerdir.
--Tabi sorun anayasaya yazmak ile bitmiyor. Özellikle ülkenin güney doğusunda yaşayan ya da İstanbul gibi bir çok farklı din ve inanıştan insanların yaşadığı topraklarda, başta düşünülen bu geniş hoşgörülü ve anlayışlı tavırların, daha sonra ki devlet ve yönetim anlayışlarında ne yazık ki pek görmüyoruz.
--İlk Anayasalarda "Halkçılık" diye bir ilke var ama, günümüzde de "Sosyal Devlet ve Eşitlik" diye bir kavram var ama, görünen o ki, devleti eline geçirenler arasında bile bir paylaşım savaşı yaşanıyor. Halk ise kimin umrunda olur ki!...
--Hele hele tüm dünyanın COVID-19 pandemisini yaşadığı bu günler. En kapitalist ülkeler bile SOSYAL DEVLETİ anımsar ve uygulamaya koyarken, bizde ise devlet İBAN numaraları vererek halktan/yurttaşlarından SOSYAL YARDIM istiyor.
--Hani derler ya, "misafirin şaşkını, ev sahibine buyurun dermiş" diye, bizde ki durum da tam bu. Ama şaşkınlıktan değil, halk iyice saflaştığından. ("saflaşma"dan kim ne anlarsa!..)
--Hele 1982 Anayasasında bile yer alan Atatürk ilke ve inkılapları ile Atatürk milliyetçiliği gibi kavramlar ise günümüzde ise bir hayal.
--Şimdiye kadar iki konunun üzerinde durudum.
--1-Yeni bir devlet kurulmuştur ve bu devlete bir MİLLET tanımı yapılmıştır.
--2-Atatürk'ün Devlet ve Cumhuriyet projesi kapsamında Yeni kurulan devletin temel ilkeleri 1924 Anayasasının 2. mad "Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Laiklik ve Halkçılık" olarak tanımlanır.
--1937 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile de bu ilkelere dönemin ekonomik kriz ve koşulları göz önünde bulundurularak, "Devletçilik ve İnkılapçılık/Devrimcilik" ilkeri de eklenmiştir.
--Bu altı ilke, her ne kadar CHP'nin altı ok'u ve ilkesi olarak bilinse de, bu ATATÜRK İLKELERİdir. Bunu da bir kenara kaydedelim.
--Gelelim zurnanın "zırt" dediği yere.
--Savaş bitmiş, Padişah Vahdettin İngiliz Zırhlısına binmiş İstanbul ve Ülkeden kaçmıştır. Ardında da 23 Nisan 1920'de TBMM açılır, Ulusal Kurtuluş Savaşını yönetilir ve Türkiye Cumhuriyeti kurulur.
--Bu arada da 1 Kasım 1922'de SALTANAT kaldırılır ve 24 Temmuz 1923'de LOZAN (TC'nin kuruluş senedi) Barış Antlaşması imzalanır.
--Bu süreci takiben de 29 Ekim 1923'de CUMHURİYET İLAN edilir.
--3 Mart 1924'de de, Hilafet Kaldırılır ve 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilen 677 sayılı yasa, 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer ve “Tekke, zaviye ve türbeler" kapatılır.
--Yeni kurulan devletin şekli TBMM'de Cumhuriyet olarak belirlenir.
--TBMM'de, 21 Haziran 1934 tarihinde SOYADI KANUNU kabul edilir ve herkesin isminin arkasında bir de soyadı olur.
--Mustafa Kemal'e, TBMM tarafından 19 Eylül 1921'de "Gazi" ve "Mareşal" unvan ve rütbeleri verilir.
--Soyadı Kanunu'nun çıkmasından sonra 24 Kasım 1934'de TBMM tarafından OY BİRLİĞİ ile kabul edilen 2587 sayılı kanunla Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal'e "ATATÜRK" soyadı verilir.
--İşte cinlik burada başlıyor. Bir takım Subliminal ( bilinçaltı mesaj, başka bir objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır ve normal insan algısı limitlerinin altında kalmak, o anda fark edilmemek üzere tasarlanır) mesajlar ile olay gizlenmeye, "öyleymiş gibi" algısı yaratılmaya çalışılmaktadır.
--Karşımızda, Ulusal Kurtuluş Savaşını yönetmiş, kazanmış, TBMM'nin açılması, Çağdaş, Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyetinin kurulması için mücadele etmiş bir Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK vardır.
--Tamam, "Allah Razı Olsun" ya da "düşmandan kurtulmadık ki" dahası da "keşke Yunan kazansaydı" diyenler ile;
--Devletin kurulması aşamasında yaşanan bir çok sorundan ve kendisi dışında ki zamanlarda ki yöneticilerin tercih ve yönetim şekillerinden kaynaklanan yaklaşımla, sadece "Gazi Mustafa Kemal" diyen grupların bulunduğunu belirterek;
--Hem kurtuluş Savaşı, hem de Çağdaş, Laik ve Demokratik TC Devletinin kurulması süreçleri birlikte tutan bir "Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK" diyen anlayışla gruplar vardır.
--Bir de araçlarına sticker ve çıkartma yapıştıran, bazı paylaşımlarında "Gazi Mustafa Kemal" ya da "Kemal ATATÜRK" kullanan masum insanlar var. Kimin ne niyeti vardır bilemem ama;
--Hiç kimse niyet okumasın. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK;
--VATAN GİBİ bir bütündür, PARÇALANAMAZ!..