BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Ermeni İhaneti ve Başbakanın Taziye Mesajı…

Türkiye Cumhuriyeti Devletini uzun süreden beri meşgul eden, bundan böyle de daha çok meşgul edeceğe benzeyen Ermenilerin sözde “soykırım” iddiaları sorunu, yeni bir aramaya doğru sürükleniyor. Gelişen olaylar nedeniyle suçlayıcı iddialar hakkında bazı karşı yayınlar, söylemler basında yer aldı. Ermeni iddiaları ve karşıtların bir kısmı belgesel nitelikte, bir kısmı kronolojik düzeyde tespitlerdir. Karşıtlarının hemen hepsinin çıkış noktası, bu iddialara karşı “savunma” veya “yalanlama” merkezli temalar olmasıdır.

Ermeni sorunu konusundaki kanaatim; ‘Ermeni iddialarına karşı verilecek cevaplar ve karşı iddialar sadece tarihçilere ve politikacılara bırakılmayacak kadar önemli, kapsamlı milli bir meseledir’ diye düşünürüm. Ermeni konusunda yapılması gereken çok şeyin olduğunu, “çapsız” politikacılara bırakılmayacak kadar geniş ve önemli olduğunu görmek gerekir…

Vatan savunmasına giden birçok nefer gibi dedem Muşaroğlu İbrahim de, Doğu Cephesine silahsız sevk edilirken, Ermeni çeteleri tarafından katledilmişti Birinci Dünya Savaşında... Ermeni çeteleri tarafından şehit edilmiş birçok günahsız Türk vatandaşının tarihteki kutsal hakkını yazmak, gündeme getirmek bir Türk aydını olarak sorumluluğunu taşıyorum. Bu sorumluluğumu; "Ermeni İsyanı ve Harput Ermenileri;Ararat-Gakgoş Diyaloğu", (Palme Yayıncılık, Ankara, 2009) bir nebzecik yerine getirdim, ancak yeterli değildir.

**

Sorular ve yanıtları…

İddia sahibi olanlar neler diyor?

Peki, devlet arşivleri, yabancı kaynaklar neler yazıyor?

Karşı görüşte olanların düşünceleri nelerdir?

Araştırmalarıma konu olan hususlara öncelikle belge bazında ulaşmaya çalıştım; belgelerin ana kaynakları devlet arşivleri ile yine iddia sahibi Ermeni vatandaşın yazılı söylemlerindeki belgeleri inceledim. Birinci Dünya Savaşında Türk Genelkurmayında görevli Alman komutanların raporları, hatıraları ve konu ile ilgili yabancı yazarların, gezginlerin, düşüncelerini kapsayan orijinal belgeleri bu araştırmanın orijinal yönünü oluşturdu.

Dünya kamuoyunda yaratılan propaganda sistemi sayesinde medeni geçinen bazı dünya ülkeleri Ermenilerin bu iddialarına inanmış, propagandasına kanmış durumdalar. Buna karşı çok net tavır alınması ve “çivi çiviyi söker” prensibiyle iddialara karşı belgelerle karşılık vermenin en doğru “hücum” ve “savunma” sistemi olduğu kanısındayım.

Önce insan-devlet-millet-vatan-bayrak mefhumlarını hep önde tutarak konuyu irdeledim, zaman-zaman ‘kendimi bir Ermeni yerine koyarak; yaşadığımız toprakları, mahalleleri, mekânları, kültürleri terk etmenin ne kadar zor olduğunu da düşündüm.’

Bunlar işin gerçekten duygusal boyutu oldu, bu duygusallıkları insani bağlamda irdelendiğinde zorluklar kaçınılmaz olmakta, fakat belgeler noktasında objelere dayalı yorumlar yapılırken duygusallık değil akılla yargıya varmak kaçınılmaz bir zorunluluktur. Ermeni ve Türk canlı tanıkların ifadelerini yan-yana getirildiğinde, işin aslının çok farklı olduğu görülür.

Dünya kamuoyu, ustaca yürütülen bir toplum mühendisliği projesinin kurbanı olarak propagandalarla aldatılmakta olduğunu fark edersiniz. Ayrıca, tehcir zamanında bu olayları yaşamış, asimile olmuş ya da olmamış Ermeni asıllı Müslüman yaşlı insanlarla, yani canlı kaynaklarla konuşup o insanların görgü şahitliğini de ilave ettiğinizde, Ermeni diasporasının ne denli yalan bir tezgâhın içinde olduğunu anlarsınız.

**

İsyan ve ihanet…

Ermenilerin başkaldırı hareketleri 1915 den çok daha önce başladığı biliniyor; 1860’lı yıllardan beri süregelen isyan hareketleri olmuştur; 1915’te ise tam anlamıyla silahlı isyana dönüşerek vatana ihanet ettiler. İsyanları ve ihanetleri her yönüyle belgelidir. Bu isyanların hedefleri, isyanı gerçekleştirenlerin ve destekçilerinin amaçları da incelendiğinde; hiçte sürpriz olmayan bir sonuca varılabiliyor. Emperyalist Batı’nın tarih boyunca egemenlik kurmak istedikleri enerji kaynakları üzerinde sürekli bir paylaşım plânı içinde olmaları noktasından hareketle Ermeni isyanlarının anatomisi irdelenmeye değer olduğu, konuyla ilgilenenlerin dikkatinden kaçmaz.

**

Ortaklar kaybetmedi…

Savaşta kader birliği yapmış, fakat mağlup olmuş Osmanlı-Alman ilişkileri ile Ermeni tehciri kararı ve amaçları sürecinde, Almanların ne denli rol oynadıkları araştırıldığında; bu hususun doğru anlaşılması gerektiği sonucu çıkıyor. Dikkate değer bir “püf nokta”; yenilgiden sonra Almanya’ya ve Avusturya’ya bir şey olmamış, bir karış toprak dahi kaybetmemişlerdi; dün düşman olduklarıyla dost olmuşlar, sarmaş-dolaş olmuşlar fakat Osmanlı yok olmuştu!!!???…

Burada bir gariplik olduğu kesindir; işte bu püf nokta da irdelenmelidir. Şu sorular akla takılıyor; Osmanlı ile işbirliği yapan Almanların Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında Türkiye’deki rolü neydi?

Almanlar neden Osmanlıyla ortaklık kurmuştu?

Bu soruların gerçek boyutlarıyla irdelenmesi için çok sayıda belge mevcuttur. Savaşta Osmanlı Genelkurmayında görevli binlerce Alman subayın rolleri ve Ermeni tehcir kararında Osmanlı Genel Kurmayı’na nasıl etki yaptıkları hâlâ tam bilinmiyor; bunun sırrı Alman askeri arşivlerindedir…

Osmanlı ordusunun bazı komuta kademelerinin tamamen Alman subaylara bırakılmasından rahatsızlık duyan Kâzım Karabekir Paşa, İsmet Paşa ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın tedirginliğini yansıtan söylemlerin tamamı gün ışığına henüz çıkmış değil... Bunların da bilinmesi gerekir…

**

Tehcir ve Harput Ermenileri konusu sadece Osmanlı arşivlerine değil, aynı zamanda ABD diplomatların, Alman ve Rus generallerin raporlarına, hatıralarına da dayanarak irdelendiğinde, Ermeni iddialarının nasıl yalan uydurma varsayımlara dayandırıldığını, belgeler, olaylar ve sonuçlar kıyaslandığında daha iyi anlaşılıyor…

Ermeni diasporası ve sıradan mensuplarına tarihi bir çağrı var; Lozan’da, yapılan ithamlara karşılık olarak, İsmet Paşa’nın suçlu Batılı muhataplarına söylediği “bizim ellerimiz temizdir” veciz ifadesine paralel olarak, aynı şekilde, iddia sahiplerine “Sizin de elleriniz temiz ise gelin konuşalım” denildiğinde Ermeni diasporası hep karşı çıkmaktadır.

**

Ebedi düşmanlık ve dostluk…

Bireysel olara şunu algılar ve düşünürüm; ‘İnsan olarak hicap duyduğumuz, içimizi derinden sızlatan o acılı günleri, o sevimsiz trajediyi, o kin ve nefret ürünü katliamları, vatana ve devlete ihanetin sonucu yaratılan olayları belgeler ışığında konuşalım. Herkes peşkirindeki taşları döksün. Tarihi belgeleri ortaya koyalım. Haklı-haksız, suçlu-mağdur aramak yerine işin gerçek boyutunu ortaya koyalım’ diyerek diyalog kapısını da sonuna kadar açık tutmanın gereğine de inanırım.

Çünkü düşmanlık ebediyen olmaz… Dünün düşmanları bugün dosttur, bugünün dostları yarın düşman olabilir. Kaldı ki Türk-Ermeni toplumlarının derin bir tarihi geçmişle ortak paylaşımları vardır. Bunları konuşalım derken sözde soykırım suçlamasını “ret” damgasıyla konuşalım derim…

 Unutmayalım ki; vatana, devlete isyanın ve ihanetin cezasının ne olduğu 1915 şartlarında belli olmasına karşın devlet o cezayı uygulamamış, vatandaşına yeni bir yerleşim alanı sunmuş…

Konuşmaya başlarken suçlayarak, kusur arayarak, itham ederek, mağdurluk rolü yaparak, başkalarının emellerine alet olarak, kin ve nefretle yeni nesiller yetiştirerek sonuca varmak mümkün değildir. Dün olduğu gibi bugün de emperyalist güçler Türk-Ermeni dostluğunu istemiyor. Bunun farkına varmaları gerekir Ermenilerin...

**

İlk hamle olarak, Ermeni çeteleri tarafından katledilen 18 yaşındaki dedenin torunu olarak bu kin ve nefreti yok etmek için her türlü fedakârlığı yapmaya hazır olduğumuzu da ifade ediyorum…

Tüm bu değerlendirmeler ışığında; Türk milletini onur kırıcı, yüz karası bir sıfat olan “soy kıran” damgasıyla damgalamak isteyen uluslararası “yalan beyan” sermayeli komplonun karşısına topyekûn direnmenin ve gerçekler ışığında doğruları ortaya koymanın zorunluluğuna katkı yapmak temel görevimiz olmalıdır...

**

Fakat...

Devletin resmi internet sitesinden bakan başı RTE tarafından, milli bayram, milli egemenliğin ilan edildiği gün olan 23.4.2014 günü, Ermeni ve torunlarına sunulan "taziye" mesajı, 2015 de, Ermenilerden "özür" sonra "soykırım iddialarının kabulü" ardından toprak ve tazminat taleplerinin karşılanması şeklinde gelişmelerin olma ihtimali, ikbal için verilen tavizlerin uygulana plan ve stratejisinin sonucu olduğunu düşünmeden geçilmemelidir... Olayların ardışık uygulandığını algılamak beklenen büyük felaketiyle karşı karşıya olduğumuzu hatırlatmalıyım... Evet "Türkiye Seninle Gurur Duyuyor" diye bağırılan muhteremlerin ülkeyi getirdikleri sonuç budur...

Sizler, ey "yetmez ama evet" diyen kriptolar, sizler de mutlu musunuz?

Ya sizler; RTE' in "... kılı" olmaya can atanlar, sizler mutlu musunuz..!

Yayın Tarihi
14.05.2014
Bu makale 5123 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!