Kışları Ankara çok mu yorucu, yoksa ben mi çok yoruluyor, sıkılıyorum bilmiyorum ama yaz olup biraz Cem Karaca'nın "Entel Demokrat"ı gibi, "yine güneye" gidince kendimi anca topluyorum.
Bir kaç gün önce , dediğim gibi güneyde bir ilçede, muhalif televizyonların "yaramaz çocuklarından" birisinin konferansına gittim.
Kışın Ankara'da bu tür muhalif toplantıların yapıldığı Çankaya Kültür Merkezî bile bu kadar yoğun bir katılımcı toplayamaz idi. Büyük söz etmiş olmayayım ama bu konuşmacı ise, hiç!..
Neyse, ona da katılımcılara da ayrı ayrı teşekkürler, en azından bir sebep ile konuşmacının da dediği gibi "elli yaş üstü' saz topluluğu olarak iyi vakit geçirdik.
""Entelektüelliğimiz" arttı, muhalif yanımız canlandı, ötekileri usturubunca eleştirdik, bizimkilere de dokundurmadan geçemedik..
Dedim ya salon gerçekten sıradan olmayan konuklar ile doluydu. Konuşmacı ise, benin hakkında iki kelam "edemeyeceğim" kadar ünlü ve otorite kabul ediliyordu. O yüzden haddimi bilmem gerek.
Üç saat konuşacak kadar hem bilgi yüklü, hem de bir "standupçı" kadar sahneye hakimdi.
Salonun orta yaş üstü konukları ise pek mutluydular. Üç saat boyunca ne tansiyonu çıkan oldu, ne de "şekerden" dolayı, çisi gelen oldu,
Olay, bilim üzerine kurgulanmıştı, doğru idi de. Çoğu kişinin de düşüncelerini yansıtmasından dolayı mutlu ayrıldığından hiç endişem yoktu.
Üç saat sonunda konuşmacı hariç konukların çoğu yorulsa da, "soru-yanıt" kısmı çoğu kişinin ayakta olmasından dolayı pek şerri geçti.
Şimdi sizlere ben sorayım, bu tür "siyasi ve entelektüel" bir toplantı sonunda aklınızda ne kalsın istersiniz? Ya da yeni bilgilerinizin size ne katmasını beklersiniz.
Konu bilim, bilgi olduğuna göre söylenecek pek bir şey kalmıyor.
İşte burada ben biraz "cins" düşünüyorum.
Dedim ya belli bir yaş üstü, yaşamlarında çok önemli öyküleri ve başarılarının da olduğunu sandığım bu entel yazlıkçı ya da "güney" müdavimlerinin mevcut iktidara muhalif olduklarından kuşkum yok.
İktidara alternatif olanlar ile ilgili olarak da, kafalarında hâlâ bir soru işaretleri var. Hatta bu kadar olana karşın İktidar hâlâ bir seçenek olarak ortada durabiliyor ise, bu doğal olarak muhalefetin, siyasi olarak da, seçmen olarak da oturup, "nerede eksik yapıyorum" demesi gerekmez mi?
Geçenlerde Amin Maalouf'un "teknoloji, teknik sorunları çözer bu yüzden de bütün yatırımlar bu alana yapılır, oysa tekniğin yerinde kullanılması bile bir yönetim, sosyal bilim, yönetim bilimlerinin sorunudur" mealindeki makalesi aklıma geldi.
Konferans sonrası çoğu kişinin yaklaşımı ve düşüncesinden farklı olarak, benim çoğunluktan farklı düşünmem idi.
Sorun bilim ve teknolojide değil, sorun bilim ve çağdaşlık karşıtlarının, bilim ve teknolojiyi bu kadar akılcı bir şekilde kullanılırken, çağdaş, entelektüel camianın neden bir çıkmazın, sarmalın içinde debelenip durmaları, yönetim ve siyaset arenasında etkin bir rol üstlenememeri idi.
Nasıl hasta, ilaç ve doktor var iken, hepsini bir araya getirip doktor gözetiminde hastayı tedavi etmek BİLİMSEL, ÇAĞDAŞ bir süreç ise;
Sosyal ve siyasi sorunların da çözümü, sadece iyi akademisyen, iyi ilaç ile olmayacağını artık görmemiz gerekiyor.
Yönetim bir savaştır. Ciddiye alınması gerekir.
Ülke yönetimi, sosyal ve siyasi sorunların çözümü de, sadece iyi reçetelerin, siyasi söylemlerin olması ile yeterli değildir.
Çağdaş bilgi birikim ve yönetim anlayışı ve deneyimine sahip kadrolar aracılığı ile çözülebilecektir, bu gün ülkede yaşanan yönetsel sorunlar.
Yanan közü doğru yere koymak, maşaya sahip olmakla olmuyor, o maşayı kullanmasını bilecek ustalar ile oluyor.
Sol, sosyal demokrat çevrelerin yıllardır genel iktidardan uzak olmalarının bir sebebi de bu olmasın.
Ne dersiniz?