Düzen İlk Çitin Çekilmesi İle mi?
Düzen söz konuşu olunca, bayılmaya başladım şu Fransız Düşünür olarak bilinen, Filozof Jean-Jacques Rousseau'ya (1712-1778).
"Bilinen" diyerek biraz kuşkucu mu başladım tümceye. Yok. Neden mi? Anlatayım. Nedense bizde tarih pek "bilimsel" anlatıldığından, öğretildiğinden masal gibidir.
J.J. Rousseau, İstanbul'da bizim Topkapı Sarayında saat tamirciliği yağan bir adamın oğludur. Annesi doğumundan 9 gün sonra ölür ve kendisini Babası ve Teyzesi büyütür.
Daha sonra da, İstanbul'da bir toprak ağası ile kavga ettiğinden, belki de bunu bahane yapıp, teyzesi ile birlikte İsviçre'nin Nyon şehrine kaçar ve oraya yerleşir.
Rousseau, amcasının yanında bir süre yaşadıktan sonra evden (Cenevre) kaçar ve 1728-1738 yılları arasında, sekreterlik, müzik hocalığı ve tercümanlık yaparak, Fransa ve İtalya'yı dolaşır.
O yıllarda Fransa'da yazıları yasaklanınca dostu David Hume'un daveti üzerine İngiltere'ye gider. Bütün bu yaşadıkları onun siyasi ve düşünsel kişiliğini de geliştirir, olgunlaştırır.
J.J. Rousseau, toplumda ki "güçlünün haklı kabul edilmesi" olgusu karşısında, toplumu, düzeni ve sistemi sorgulamaya başlar.
J.J. Rousseau'nun 1762'de yazdığı TOPLUM SÖZLEŞMESİ yapıtında, "İlk çitin çakılması ile, toplumsal düzenin bozulduğunu"; oysa toplumların yazılı-sözlü sözleşmeler ile bir arada bulunduğundan söz eder ve bu sözleşmenin gereğini yapacak olan aygıtın da, Devlet olduğunu anlatır.
Yapıtında, "Yaratıcı’nın elinden çıktığında her şey iyidir. Her şey insanların elinde bozulur," sözleriyle açıklar. Bütün tarih boyunca da bunu yönetecek, gözetecek şeyin de "Devlet" olduğunu savunur, devletin böyle bir süreç sonunda çıktığını iddia eder.
Günümüz dünyası o hale geldi ki, "doğrular" bile kişilere göre değişir oldu. Yıllar önce yazılmış bir yaptın bile farklı çevirilerini görünce, insan neye inanacağına şaşırıp kalıyor.
Sözünü ettiğim farklı çevride ise, J.J.Rousseau'nun ilk toprak parçasının etrafını çitle çevirip “Burası benimdir” diyene kanmayıp, "Meyveler herkesindir. Toprak hiç kimsenin değildir. Ve bunu unutursanız, mahvolursunuz” diye haykırsaydı, işte o adam, insanlık, nice suçlardan, savaşlardan ve cinayetlerden kurtulacaktı diyor.
Konya'da bir hastanede, insanların can güvenliklerini sağlaması gereken bir görevli tarafından, hem de sağlık sisteminin can damarı bir doktoru ve çevresindekileri katletmesi bir çok yönü ile incelenmesi gereken bir olaydır.
Tamam ilk çitin çekilmesi ile, gök kubbenin altında ki her şey, herkesin iken birlerinin olmaya başlaması ile savaşlar, kavgalar başlıyor. Bu sistemi korumak için de devletler ortaya çıkıyor.
İşte ilk "düzen", ilk çitin çekilmesi ile başlıyor bozulmaya.
Bu bozuk düzeni savunmak, korumak ve yaşatmak için de devletler, ordular kuruluyor, silahlar icat ediliyor.
Dinlerin de bu sistemlerin legalleştiricisi (yasaya, duruma uygunlaşmak) olduğunu düşünürsek, insanoğlunun serüvenini daha net olarak görürüz.
"Kaba güç ilk köleleri yarattı, köleliği kölelerin korkaklıkları sürdürdü." sözünün üstüne ne denilebilir ki!..
Oysa bu dünya herkese yetecekti. Neyzen Tevfik'in dediği gibi, "Ekmek herkese yetecekti aslında. Tarlaya karga dadandı, ambara fare, fırına hırsız, memlekete harami…”
Sonrası mı, sonra. "Arkası yarın"