Biz insanoğlu o kadar muhterem yaratıklarızdır ki, her şey bizde başlar ve bizde bittiğini düşünürüz. Neden ise!..
Oysa Evren'in yaşının, "Büyük Patlama"dan (Big Bang) günümüze kadar geçen zaman olarak ele alır isek,13,5 ile 14 milyar arası yıl olduğunu görürüz.
Dünyanın yaşının ise, radyometrik ölçüm ve diğer kanıtlara göre ele alındığında, 4,5 milyar yıldan fazla olduğunu görürüz.
Ahmed Arif'in dizeleri gibi, "Havva Anan dünkü çocuk sayılır" ama biz yalan yanlış öğretilenler ile kendimizi Dünyanın da, Verenin de merkezine koymaya çok bayılırız.
Tarih de, coğrafya da bizim ile başlar ve bizim ile biter. Ne âlâ!..
Bu alışkanlık ve öğretilmişlik öylesine içimize, benliğimize ve usumuza işlemiştir ki, bizden başka doğru, güzel, iyi bir şey yoktur.
Dünyanın bile merkezi, bizizdir.
Böyle olmasında, herkesin kendini önemsemesinde bir sorun yok da, kendisinin dışındakileri yok saymaya, hatta yok etmeye başlaması ise insanın ve insanlığın en kötü yanıdır.
Güneşin doğması ya da batması diye bir şey mi vardır, sizce?
Yoksa, güneşin görünür ya da görünmez olması mı, vardır?
"Batmak" ve "doğmak" birer var oluş, yok oluş sözcükleridir. Bu ise bize, binlerce, milyonlarca yıl öncesinden gelen bir ön kabuldür.
Gerçekte ise Güneş, evrende kendi keyif turunu atıyordur. Dünya denilen minicik, minnacık şeyi de bazen aydınlatıyor, bazen de ışıksız bırakıyordur. Bizler de buna öyle öyküler düzüp, masallar anlatırız ki; sanki başka gerçek yokmuşcasına!..
Bu herkesin kabul ettiği gerçekte bile ortak paydayı yakalamamışak, göreceli sosyal ve siyasal olaylarda nasıl ortak paydayı sağlayacağız?
Türkiye cumhuriyeti bir Ulus devlet midir? Evet. Hem de, Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde ve "uluslaşma süreci" sonucunda, yaratılan, kurulan bir devlettir.
Peki, bu "ulus devlet" fikri ve gerçeği nereden çıktı?
Bu sorunun yanıtı tarihte. Ulus-devlet, feodalizmin kucağında, meşrutiyet yönetimlerinde 16. yüzyıldan başlarından itibaren şekillenmeye başlamış ve 18. yüzyılın sonunda da (1789 Fransız Devrimi) ile olgunlaşıp, şekillenmiştir.
Burada hamasetten vazgeçip gerçeklere göz atınca bir şeyi daha görürüz. o da, Feodal devlette egemen olan meşrutiyet anlayışına göre devletin sahibi ve meşruiyetinin kaynağı monarşi(Kral, Sultan, Halife) idi. Ekonomik yönden feodal sistemin zayıflamaya başlamasıyla birlikte güçlenen ticaret burjuvazi sınıfı, politik etkinliğini pekiştirmek için kitlelerin desteğini arkasına almak zorunda idi.
Bu ise, yönetim egemenliğinin kral/sultandan alınıp halka verilmesi işle mümkün olabilirdi. Halkı örgütlemek ve yönetmek ise, Burjuva sınıfının maharetine ve rolüne kalıyordu.
Bu da, kitleler arasında, milliyetçilik akımlarının güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılması ile mümkün olabilirdi.
Burjuvazi, Fransız Devrimindeki rolü ve başarısından sonra da, bu başarısını ekonomi ve ticarette de kanıtlamış, kapitalizmin temellerini atmış, bu sistemin de ayakta kalabilmesi için milliyetçilik temelinde, ulus devletlere; yeni yönetim anlayışında da kitlelerde milliyetçilik akımlarının yaygınlaşmasına gereksinim duymuştur.
Ümmetçi feodal temelli Osmanlının sarayın aymazlığı ve işbirlikçiliği temelinde işgal edilip, yok edilmesinden sonra, bir avuç Osmanlı Aydınına başka seçenek kalmamış, onlarda bu emperyalist işgale karşı yurtlarını savunmuşlar, anti-emperyalist bir savaş sonunda da Atatürk'ün sözleri ile "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" denilerek bir ulus devlet kurulmuşlardır.
Feodalizm ve ümmetçiliğin batağından çıkartılarak kurulan devletin, çağın gereksinimlerine uygun olmasından başka seçeneği yoktu.
Savaşı kazanan Mustafa Kemal Paşa, Atatürk olarak da devrimleri yapmış; çağdaş, demokratik, laik, hukuk devletinin temellerini atmıştır.
Bugün har vurulup harman savrulan ekonomi ve paralar ise, o günlerin emeklerinin ve girişimlerinin bir ürünü ve sonucudur.
Elbetteki feodal bir düzende ve ümmetçi bir toplumda yetişen aydınların bir çok eksik ve yanlışı olabilir, ama yine de çok güzel işler başarmışlar ve bir zamanlar tüm dünyanın hayranlığını kazanan bu ülkeyi, Türkiye Cumhuriyetini kurmuşlardır.
Bu yüzden, her kesimdeki profesyonel siyasilerden de, bu ülkeyi yönetenlerden de bunu anlamalarını beklemiyorum.
Umut, siz yurttaşlarda. Sokaklarda, evlerde, işyerlerinde, okullarda, kahvelerde her yerde, insanlarda bir umutsuzluktur aldı başını gidiyor.
Ülkenin içine girdiği ekonomik bunalım da, bunun tuzu biberi oldu.
Bu yazı birlerine için sırdan "dandik bir yazı" gelebilir. Zaten onlar da benim umurumda değil. Ama sorunu yaşayan yurttaşlar olarak, siz de görmezlikten gelir ve yok sayarsanız.
"Benim adım Hıdır, elimden gelen budur!.."